"Eğer depresyondaysanız, geçmişi yaşıyorsunuzdur"
"Eğer endişeliyseniz, gelecekte yaşıyorsunuzdur"
"Eğer huzur içindeyseniz, şu anda yaşıyorsunuzdur"
Lao Tzu…
Depresyon, kişinin sulh odaklı olacak şekilde geçmişi ile yüzleşmeyi ertelediği ve üstesinden gelemediği takıntılı bir durum halidir. Bundan dolayı geçmişe takılıp kalanlar, çevresindekiler ile birlikte kendilerine de geleceği ıskalatırlar.
Endişe, kişinin kendisinden emin olamadığı ve sürekli şekilde çıkarları üzerinden olasılık hesapları yapmasından kaynaklı özgüven eksikliği içerisinde git-geller yaşaması, hayatı hem kendisine hem de çevresine yaşanmaz kılması anlamına gelir.
Dikkate alınması elzem her iki durumun çözüme kavuşturulması, günümüz dünyasının çıkarlar ve şahsi menfaatler üzerine kurulmasından kaynaklanmış olması ile birlikte, bu kuramın insan tabiatının kanunlarına aykırı olması gereği mümkün olmamaktadır.
Hırs ve hazlarının peşinden koşanlarda bu ‘ruh hali’nin İleriki aşaması ise intikam duygusunu tetikler ve şiddete zemin hazırlayan bir durum ortaya çıkar.
Bundan sonraki durumda ise bir cana kıymanın gerekçesi ve alt yapısı zihinlerde oluşmuş olur.
Huzur içinde yaşamayı başarabilenler, özgüven eksikliğini gidermiş, korkularından sıyrılıp kurtulmuş, gerçek erdemi kavrayan ve takıntılarından arınabilenlerdir.
Şahsi çıkarların ön planda tutulduğu bir yaşama tarzı geliştirenler, gerçek hayatta bu kurguyu koruyabilmek için sürekli bir aldatma ve yalanlar sarmalı içerisinde tutsak kalanlardır.
Bu tür yaşam tarzı zamanla bireyi teslim alan ve tutsak hayatı yaşatan durum halini alır. Çünkü çıkarcı ve aldatıcı ilişkilerde, bir yalanı veya aldatmayı kapatabilmek adına, başka bir yalan ve aldatmacaya sürekli olarak ihtiyaç duyma durumu hakimdir.
İnsanın özünde, doğru ve iyi olana götüren sürekli bir tetiklenme hali söz konusudur. Lakin insan kendi tabiatına aykırı bir tutum içerisine girdiği zaman, yani şahsi çıkarcılık ön planda tutulur ise birey, tabiatının dışına çıkmak zorunda kalmaktadır.
İnsan, çevresel faktörler veya kendi tercihi olsun, tabiatının dışına çıktığında ve dahi çıkmaya zorlandığında korku tünellerine mahkum olacağından, hayatta kalma dürtüsü ile birlikte korunmacı ve şiddet içerikli bir kimliğe kavuşacaktır.
Kim veya kimler insanlığı doğal mecrasından çıkmaya zorlamaktadır? Birinci paylaşım savaşı öncesinde ve dahi Birinci Paylaşım Savaşı sırasında yaşananlar, tarihin akışının önemli bir kırılmaya ve rota değişikliğine girmesine sebebiyet verdi.
Bu kırılma noktasının öncesinde insanlığın kendi doğal mecrasını bulması için gayret edilirken, kırılma sonrasında insanların kendi doğal mecralarının dışına çıkmaya zorlanması ile birlikte insanlık adına yeni, lakin yanlış kodlara sahip bir serüven başlatılmış oldu.
İNSANLIĞIN ÇIKARCI İLİŞKİLER SERÜVENİ BATI İTTİFAKI ELİ İLE BAŞLATILDI.
Sömüren ve rahat yaşantıları için kendileri dışındaki tüm insanlığı, gözünü kırpmadan ateşe atan bir zihniyet, nasıl olur da insanlığa yön tayin etmeye aday olabilir?
Medeniyet kuramı, tahılın üretimi ve insanlığa sunulması ile birlikte üretime dayalı yapılanma, tarihin akışında insanlığa yeni bir kimlik kazandırmış ve insanlığı katılımcı birliktelik ve paylaşımcı bir dayanışmaya taşımıştır.
‘Yani’si; “İnsanlık kendi doğal mecrasına kanalize edilmiştir” dersek kelâm yerini bulacaktır.
Kurgulamaya çalıştığımız insanlığın kendi mecrasında kalması mücadelesine tezat olan “Batı İttifakı” kuramı, çıkara dayalı ve sömüren kimlik ve ilişkiler üzerine olduğu için bu anlayış ve zihin yapısı, insanlığın balansını bulmasının önündeki en büyük engeldir.
Çünkü, rahatlık için kurgulamaya çalıştıkları sistem, tüm insanlığın sulh ve rahatı değil, sadece kendi rahat ve konforlu yaşantılarının devamını hedeflemektedir.
Günümüz dünyasında çıkarcılığın zirve yaptırılmaya çalışıldığı ve her türlü ahlâki ve etik dışı davranışlar silsilesi, toplumları parçalamak ve sömürüye hazır hale getirmek amacını gütmektedir.
Devamında karşılıklı olarak çatıştırma stratejisi, artık bir üst perdeye taşınarak, insanlık çok daha büyük yıkımlara yol açacak çatışmalar ve savaşlar sarmalının içine çekilmektedir. Yeni Zelanda’da yaşanan saldırı ise fitilin ateşlenmesi için çakılan kıvılcıma işarettir.
Batı ittifakı, kurmuş olduğu global ölçekteki yapıları sayesinde, çeşitli zorlamalar ve şiddet uygulamaları ile İslâm dünyasından kandırarak devşirdikleri ve finanse ettikleri elemanlardan teşkil yapılarını kurdular.
Batı’da yaşayan Hristiyanlar içerisinden kandırdıkları elemanları da seçip finanse ederek, karşı cephe oluşturmak stratejilerini devreye soktular.
Bununla birlikte şiddete ve teröre bulaştırdıkları tüm insanlığı, karşılıklı kamplaştırmalar tüneline sokma stratejisi başlatılmış durumdadır. Bu yaklaşım tarzı, tüm insanlığı hedef alan ve yıkıma götüren stratejinin adıdır.
Gelinen son aşamadaki mücadeleyi ya insanlık, yapıcı kimliği ile bir balansa oturtup sonuca ulaştıracaktır ya da insanlığın sonunu getirmeye çalışanlar planlarını hayata geçireceklerdir.
Provokasyonlara pirim vererek bir birimizi mi yok edeceğiz; yoksa insanlık adına birlik olup, yok olmaktan hep birlikte mi kurtulacağız!..
Batı’da vicdan ve sağduyu sahibi bireylerin de mevcut olduğuna inanmak istiyoruz. Onların da artık bu gidişata “Dur” demeleri ve karşı koymaları, insanlık adına bir sorumluluk ve zorunluluktur.
Kendi rahatlarından vazgeçmeyenler, ne insanlık adına, ne de başkalarının hayatları üzerine söz söyleme hakkına sahip olamazlar.
Yeni Zelanda’da yaşanan terör saldırısında hayatlarını kaybedenlere rahmet ve geride kalanlara sabırlar dilerim.
Düşmanı dahi kazanıp safına katarak, insanlığı balansa oturtmayı hedefleyen ŞİAR’a sahip olanlar atalarımızdır. Her kim bu şiar etrafında toplanmayı isterse insanlık adına baş tacı edilecektir.
.
Ali Karani, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @KARANIAli , @dikgazete
Necdet Ç elikdönmez 6 yıl önce