1913 yılında Osmanlıca basımı yapılan "İncil ve Salib" isimli eser; 1999 yılında günümüz Türkçesiyle yayınlanmıştı…
Kitap çıktığı zaman ki; o dönem gazetede çalışırken kitap tanıtımı ve kitaba yönelik yazılar da yazıyordum. "İncil ve Salib"i de edindim. Barnabas İncili ve mevcut İncilleri hatta sadece bu konuda yayın yapan yayınevinin bastığı broşür ve kitapçıkları da temin ederek okumamın da etkisiyle birlikte İncil ve Salib’in çeşitli nedenlerle tanıtımını yapamayacağım ve hakkında yazı yazamayacağımdan zannedersim üstün körü okumuşum.
Televizyonda hakkında övücü sözler duyunca tekrar okumam gerektiğine inandım ve okudum…
Dolayısıyla bu yazı 18 yıl gecikmeli bir yazı olmuş oluyor…
Yazarının adı David Benjamin Keldani olup 1866 Urmiye/İran doğumlu. 1892’de Roma’ya gönderilmiş ve 1895’de rahip olmuş. 1904'de İstanbul'da yaptığı görüşmelerden sonra Müslüman olup, ismini Abdulehad Dâvûd olarak değiştirmiş. 1914 yılına kadar İstanbul’da kalıp bazı devlet kurumlarında da çalışmış.
Aynı yıl Amerika’ya gitmiş ve ölüm tarihi kesin olmamakla birlikte (1930 yılında) bir darülacezede vefat etmiş. (Allah rahmet etsin)
*
Kitapta, "…İncil’in gerçek manasını, havariler ve ilk Hıristiyan cemaatinin İncil’den ne anladığını, kaç çeşit İncil bulunduğunu Ahd-i Cedid’den verdiği misallerle açıklar. İncil’in maksat ve mevzuunun 'İslâm' ve 'Ahmed', Hazreti İsa’nın sözlerindeki en önemli kavram olan ‘Melekûtullah’ın da İslam dini olduğunu, söz konusu kavramların Grekçe, Süryanice ve İbranice karşılıklarının etimolojisi yapılarak ortaya konulur."
Hazreti İsa’nın, İslam ve Peygamberimizi müjdelemesinin yanı sıra kitaptaki önemli tespitlerden biri de yazarın; Arapça, İbranice, Aramice, Süryanice, Keldanice gibi Sami dilleri bilmeyenin Kur’an-ı Kerim’i tefsir edemeyeceğidir.
Bu hususta haklılığı Kur’an meal ve tefsirlerinin geçmişte yapılanlardan alıntılanarak oluşa gelmesidir.
Örnekleri çoktur fakat Yaşar Nuri Öztürk’ün yaşarken sıkça bahsedip övdüğü ve kendisinin yeni bir bakış açısı getirdiği iddiasını ortaya attığı mealidir.
Elmalı Hamdi Yazır’ın sadeleştirilmemiş meal ve tefsirinde şarap hariç diğer içkilerin sarhoş etmeyecek kadar kullanılabileceği ve Hazreti Yusuf olayında bahsi geçen kadının isminin Züleyha olduğunu zikretmesi ki (Peygamberimiz bile ismini zikretmemiştir ve böyle bir isim yoktur); kabul etmemiş bile olsa, meali neredeyse kelime kelime Elmalılı’nın aynısıdır…
Dolayısıyla, Sami dillerle birlikte Türkçe de dahil 8 dil bilen yazarın sözlerinin ne kadar isabetli olduğunu, özellikle oruçta sahne alan "Ramazan arabeskçisi" sözde ilahiyatçılarla, televizyonların değişmezleri olarak oturdukları koltuklarda kaykılan ya da ayakta da stand up yapan ilahiyatçılardan anlayabiliyoruz.
Ağızlarını doldura doldura ayeti Arapça okuyup sonra da açıklamasını yaptıklarını zanneden bu adamların söylediklerini yazın ve bir lügata bakın, söylediklerinin aslına uymadığını görürsünüz!..
*
Hazreti İsa, kendi zamanının alimleri olduğunu iddia edenlerin hayret ettikleri şarap ve elbiseden örnek getirirken söylediği sözlere işaret eden yazar, açılım olarak da şu ifadeleri kullanmaktadır ki; günümüzün sözde alimlerine de ne kadar uymaktadır: "Meyhaneler civarında yatan rakı fıçıları gibi pis kokunuz alemi usandırıyor. Melekûtun şarabı yeni şaraptır. Üzüm suyundan, usaresinden değil. O Melekûtun evlatlarını ilahî aşkla sarhoş eden ilim ve şeriat-ı garâ-yı Ahmediyyedir. Çünkü hakikati arayan ve hakikate istekli olanları şarap değil, yüce Kur’an ayetlerinden akan ab-ı hayat sarhoş ve hoşnut eder."
"İçki tulumuna benzer vücuda sahip olanlar, Allah’a ibadet ve secde etmek için zaruri olan doğru düşünce ve kulluk duygusu taşıyamazlar. İşte siz, ey iki yüzlü dünyacılar; sarhoş Ferisi alimler; düğünlerde, ziyafetlerde meclisin baş köşesinde oturmayı sevenler… Siz, ey uzun cübbe ve elbise giyen iki yüzlüler, sizin alim elbiseleriniz para etmez… Allah, sizden doğruluk ve esenlik kisvesini, güzel ahlâk elbisesini, iman nuru başlığını, edep ve namus gömleğini; haya ve iffet iç elbisesini; cihad ve şeref külahını, amel ve vaaz kemerini; adalet ve şefkat pabucunu, emanet ve itimat yüzüğünü; kanaat ve iktisat kesesini, helal ve emek cebini; taharet ve nezafet mendilini ister ve emreder… Halbuki siz böyle bir mukaddes kisveye bürünmüyorsunuz. Üst ve başınızı iki yüzlülük paçavrasıyla örtüyorsunuz!.. Oruç; çuhaya ve ipeğe benzer. Mukaddes bir kurtuluş ve hayır ameli olsa bile sizin eski ve pırtık kisvenize çare olamaz; onu büsbütün yırtıp sizi tamamıyla çıplak rezil edecek!.. Siz yeniden elbiselerinizi idrak etmelisiniz. Yoksa kötü kadın kılıklı olarak geberip, cehenneme varacaksınız!..”
*
Din konusunda söz söylemek isteyenler, İncil, Tevrat, Zebur ve Kur’an meali; tefsiri okumuş olanlar, bu kitabı okumalıdır.
Okumamış olanlar da okumalıdır.
*
Vefat
Arkadaşım Hikmet Şişik’in ani vefatını öğrendim. Ailesi ve yakınlarına başsağlığı, Hikmet’e Allah’tan rahmet diliyorum.
Mekanı cennet olsun…
.
Ali Mevlüt Kaya, dikGAZETE.com
Twitter: @alimevlutkaya