İLK KEZ YENİ HARFLERLE ASIRLIK İKİ KAYNAK ESER-TANITIM
Abdülaziz Niçin İntihar Etti ve Yıldız Mahkemesinin İçyüzü
Özet
Makalenin amacı İbrahim Yıldırım tarafından yayına hazırlanan, Mart 2023’de Yüzleşme Yayınları arasında çıkan Abdülaziz Niçin İntihar Etti ve Yıldız Mahkemesinin İçyüzü adlı iki kitap hakkında okuyucuyla bazı hususları paylaşmak ve kitapların önemini ortaya koymaya çalışmaktır.
Babası gibi oğlu Yusuf İzzeddin de intihar etmiş olup, A. Süheyl Ünver, bunun atavik tesirle (soyaçekim) ilgili olduğunu söyler.
İlim adamı kisvesiyle bir kimse “Abdülaziz öldürüldü” derse, iyi bilinsin ki, ya kötü niyetlidir, ya da konunun cahilidir. Ayrıca köleden de şahit olmaz.
Açar Kelimeler: Sultan Abdülaziz, Hafız Mehmet, Fahri Bey, Mithat Paşa, Ali Haydar Mithat, Talât Paşa
Giriş
Yıllardır, bilen bilmeyen, maksatlı maksatsız kişilerce, dedikodu mahiyetindeki hiçbir ciddî delile dayanmayan bilgilerle Sultan Aziz’in öldürüldüğü ve hatta Ispartalı Hüseyin Avni Paşa ve arkadaşları tarafından katledildiği yazılır çizilir. 20.04.23 tarihli Teke Tek’de (* -video yazı sonunda) Prof. Dr. Metin Hülagü, utanmadan sıkılmadan “Abdülaziz öldürüldü” terânesini tekrarladı.
Fatih Altaylı ve İlber (Ortaylı) Hoca’dan da bir ses çıkmadı.
Hatta “olayın arkasında İngiliz parmağı var; 93 Harbine Mithat Paşa ve arkadaşlarının ısrarı üzerine girildi” dedi.
Hâlbuki Mithat Paşa, 93 Harbi’nin başlamasından 2,5 ay önce 05 Şubatta sürgün edilmişti.
Bu zat, Gül’ün Cumhurbaşkanlığında iki yıl (2012-2014) TTK Başkanlığı yaptı ve ilk işi, tarihî binanın mimari özelliğini bozmak oldu. Sn. Hülagü, tanıtımını yaptığım bu iki kaynak eseri, TTK yayını “Mabeyinci Fahri Beyin hatıratı İBRETNÜM” (1968) ile Uzunçarşılı’nın “Mithat Paşa ve Yıldız Mahkemesi” (1967) adlı eserlerini iyi okumalı ve sokak adamları gibi dedikodu yapmamalıdır. Onun harp karşıtı dediği II. Abdülhamid dahi harp taraftarıdır (Gâzî Ahmet Muhtar Paşa, 1996: 6).
“Abdülaziz Niçin İntihar Etti” adlı kitap yayına çıkınca değerli bir hocamız, “Sultan Abdülaziz’in Ölümü” başlığı daha objektif olurdu dedi.
Kitabın dayanağı 1927 yılı Akşam Gazetesi’ndeki tefrikada; “Abdülaziz Niçin İntihar Etti” (s.11) ve Hafız Mehmed’in “Abdülaziz’in intihar sureti ve vefatı” (s.66) ifadelerine nazaran kitabın başlığı zaten Hafız Mehmed ve saniyen Akşam Gazetesi’nce atılmış olup, İbrahim Bey, kaynağa sadık kalmıştır.
İlk Kitap: Abdülaziz Niçin İntihar Etti?
13,5x21 ebadındaki 144 sayfa kitapta, renkli karton kapak ve siyah-beyaz resimler var. İki bölümden oluşan kitapta 1. Bölüm Abdülaziz’in Baş Mabeyincisi Hafız Mehmed’in hatıratının sadeleştirilmiş güzel bir Türkçesi, 2. Bölüm, gazetedeki tefrikanın yeni harflere çevrilmiş birebir Türkçesidir. Kitapta gözü yormayan bir kâğıt seçilmiştir. Sayfa altlarındaki açıklamalar ve kitabın sonuna konulan sözlük ve dizin kitaba ayrı bir değer katmıştır.
Hafız Mehmed, Abdülaziz’in 29-30 Mayıs gecesi hal’ edilmesini müteakip Dolmabahçe sarayından Topkapı sarayına, oradan da Ortaköy’deki Feriye sarayına girinceye kadar yanından hiç ayrılmamıştır.
Feriye Karakolundaki askerin müdahalesiyle Feriye sarayına alınmamıştır. Mabeyinci Fahri Bey ise, Dolmabahçe sarayından itibaren 04 Haziran Pazar günü, bugünkü saatle, sabah Saat 10.00 sularında intihar edene kadar Abdülaziz’in yanından hiç ayrılmamıştır.
Hafız Mehmed, Feriye sarayında vukû bulan olayları, Abdülaziz’in annesi, Fahri Bey ve sair kişilerden almıştır. Kitap, bu hususlar göz önünde bulundurularak okunmalıdır. Kitapta çok önemli ipuçları var.
Mesela Abdülaziz’in intiharı üzerine, olay mahalline ilk gelen kişinin H. Avni Paşa olması, kötü niyetlilerce olayın bir tertip olduğu şeklinde yorumlanır.
Hafız Mehmed’in hatıratından Serasker Hüseyin Avni Paşa’ya telgraf çekildiğini görüyoruz ki, O’na intihardan sonra da telgrafla haber verilmiş olmalıdır. Muhtemelen na’şı muayeneye çağrılan doktorlara da telgrafla haber verilmiştir.
Hafız Mehmed, Dr. Ömer Paşa olayını yanlış verir. Na’şı muayene için çağrılan doktorlar, olay yerine Abdülaziz emanetini teslim ettikten çok sonra gelirler.
Fahri Bey şöyle der: “O sırada muayene için sefaret tabipleriyle sâir tabipler geldikleri gibi Efendimizin tabibi Marko Paşa dahi mevcut idi. Diğer tabibi Ömer Paşa’yı iki yaver kollarından tutarak ve yerlere sürükliyerek getiriyorlar idi. İşbu lâin Ömer Paşa Efendimize itâle-i lisan ettiği gibi kat’iyyen muayene etmiyeceğini bağıra bağıra söyliyerek edepsizlik ediyor idi. Bu hâl bana pek ziyade te’sir ettiğinden hemen kalkıp ayağımın altında tepelemek üzerinde iken Hüseyin Avni Paşa “vay hınzır, söylediğin sözler nedir, senin veli-i nimetin değil mi idi?, tutun şunun formasını sökün, atın hapse” diye emir verdi. O anda nişanlarını söküp kendisini dahi karakola tıktılar. Marko Paşa vükelânın huzurunda “Fahri Bey, Fahri Bey, gördün mü Efendimizin sadık hekimini, ne hezeyanlar ediyor? diye söyledi” (İbretnümâ, s.18).
Abdülaziz’in hal’-inden intiharına ve na’şı, istimbota konuncaya kadar geçen olaylar ile soruşturma ve Yıldız Mahkemesi sırasındaki olanları merak eden İbretnümâ’yı okur. Keşke o da sadeleştirilip, yayınlanabilse.
Abdülaziz’in öldüğü yer ve ona ait olduğu söylenen iki zabit arasındaki sarıklı, şalvarlı sahte resim için bk. Ek.
İkinci Kitap: Yıldız Mahkemesinin İçyüzü
Kitabın asıl adı: “Midhat Paşa ve rüfekâsının muhâkemesi hakkında esbâb-ı mûcibeyi hâvi iâde-i muhâkeme lâyihası” şeklindedir. Lâyiha, 1326 (1910) yılında, Midhat Paşa Mahdûmu Ali Haydar Midhat ve Sultan Abdul’aziz Hân Hazretlerinin İkinci Mâbeyincisi Fahri Beyin Vekillerinden Hırisantos Tomaidis tarafından hazırlanmıştır.
Burada az duralım ve Sultan Abdülhamid ile Fahri Bey arasındaki konuşmaları görelim (İbretnümâ, s.24 vs.):
Huzur-i şahânede Kâğıthane imamı, Fahri Beyin donunu çıkarıp, kıskaçla husyelerini sıkar ve “hükümdarın emrine itaat etmeyenin cezası budur” der; merhametli Padişah gülerek, “bayıldı, yüzüne su serpiniz” buyurur.24
Zat-i şahâne -Canım niçin anudluk ediyorsun? Benim bunda anlayacağım şeyler var. Bâzı hainlerin kafasını ezeceğim, sana ne? Seni öldürmüşüm ne faide olur? Söyle, muhbirlik etmiş olursun. O vakit ben de seni affederim. Hatta bu gece evine gönderirim. Paşanın arabasıyla gidersin. Seni evine bırakıverir, yine eskisi gibi gezer yürürsün (dedi). Öteden Mahmut Nedim Paşa, -“evet efendim, ne âlâ olur, gerçekten bırakıveririm” der.26
Ben de (Fahri B.) –Bu işin hakikatini bilen çok olduğu gibi bilmeyenler de çoktur. Hakikati bilenler, hem kendine hem diğerlerine iftira edip bu kadar can yaktı diyerek yüzüme tükürürler; bilmeyenler, vay hain, veli-i nimetine ne hainlikte bulunmuş diyerek yüzüme tükürürler. Ben bu halde gezmektense şu kalıbın mahvına hazırım. Ben Allahtan korkarım, diğerleri eliyle telef oldu diyemem, deyince Zat-i şahâne istintakı M. Nedim Paşa’ya bırakır, gider.26
Mahmud Nedim Paşa: -Nasihatle beraber doğru söylemem için zorlayınca, - İşin doğrusunu söyledim, benim ne olduğumu ve ne yolda hizmet ettiğimi bilmiyor musunuz? Demek ki yalan söylememi istiyorsunuz. Onun da ihtimali yoktur dediğimde Nedim Paşa, “sen bu kafada gider isen, senin için necat yoktur” dedi. Benim için necat doğrulukta” dedim. Zat-i şahâne geldi ve beni işkenceye gönderdi.26 (işkenceler, akla hayale gelmez işkenceler)
Sen ne ile fahr ediyorsun? -Hakan-ı merhum Efendimizin hizmet-i şahanelerinde bulunduğum müddet, halime göre etmiş olduğum hüsn-i hizmet ve sadakatımla fahr ediyorum. Şimdi ise asl u esası olmayan bir cinayet-i azîme ile itham ediliyorum. Maazallah, böyle bir cinayeti hiç kabul etmem. Merhum Efendimizin el’ân bu kadar bendegânı mevcuttur. Ne yolda hüsn-i hizmet ettiğim onlardan tahkik olunsun. Şayet küçük bir kusurum vuku’bumuş ise böyle bir azîm iftira ile bi-gayrı hakkın ceza etmektense, o küçük kusurum sebebiyle ceza etmeniz daha münasiptir.32
Zât-i şahâne -Evet, bu hizmetin hususunda ben de seninle beraberim, hakikat iyi hizmet eder idin velâkin seni sonradan kandırdılar. –Estağfurullah, sonradan beni kimse kandırmadı ve öyle alçaklığı kabul eder bendelerden değilim. Benim veli-i nimetim namuslu bir Padişah idi, kendi kendini telef etti. Fransa-Prusya muharebesinde Napolyon’un Sedan’da 80 bin kişi ile esir olduğuna dair gelen telgrafı kıraat buyurduktan sonra telgrafı yere atarak “tuu, ne namussuz adam imiş, bir dirhem de kanı yok mu idi?” dediğini pekâlâ bilirsiniz.32 (işkenceler, işkenceler)
Zât-i şahâne -“Ayol, ne için böyle ediyorsun ve ne için bu kadar eziyetler çekiyorsun, bugün dünya, yarın ahiret, Allah için doğrusunu söyle de kurtul ve hem de bana inkisar etme. Seni biraz darb ettim ise de, fukaraya birkaç kuruş sadaka veririm, o da sâkıt olur. Ne çare iş benim elimden çıkıp adliyeye geçti. Şu kadar benim sana iyiliğim olur ki seni ölümden kurtarıp bir müddet çoluğunla çocuğunla bir tarafa gönderirim” dedi.36
Fahri Bey, -“Efendim, işin hakikatini tahkik edip iyiden iyiye bildiğiniz halde, bugün dünya, yarın ahiret, Allah için doğrusunu söyle de kurtul buyuruyorsunuz. İşte Allah için ben de doğrusunu söylüyorum, Allah için yalan söylenmez. Maksadınız nedir anlayamadım.36
Zât-i şahâne ziyadesiyle hiddet ederek -“öyle ise ölümünü sen kendin istiyorsun”.
Fahri Bey -“El-hükmü li’l-lah, ben de şehit olurum”.
Zât-i şahâne -“Adam sen de, rahim atar, toprak yutar” buyurdular.37
***
01 Nisan ile 27 Haziran 1881 tarihleri arasında fasılalarla bizzat Abdülhamid’in başında bulunduğu akla hayale gelmez işkenceler sırasındaki bu konuşmalar Fahri Beyi yüceltirken, İslâm Halifesi Sultan Abdülhamid Han’ı ne hâle sokar siz karar verin. 27 Haziranda başlayan Düzmece Yıldız Çadır Mahkemesi üç gün sürer ve mahkeme sonunda Fahri Bey ile Mithat Paşa’ya idam cezası verilir. Merhametli (!) Sultan cezaları müebbet hapse çevirir.
Düzmece mahkemeden sonra müebbet hapse mahkûm edilen Fahri Bey, 1881 yılında Mekke yakınındaki Taif zindanına gönderilmiş ve 28 yıl sonra 1908 yılında İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla İstanbul’a gelmiş ve ilk işi Ali Haydar Midhat’ı bulmak olmuştur. O da, Fahri Beyin iade-i muhakeme isteğine muvafakat etmiştir. İkinci kitabın konusu olan lâyihanın hazırlanması ve yazılmasını arzu eden abide şahsiyet, işte bu Fahri Beydir.
Hakikatin, öte dünyaya kalmasına Fahri Beyin gönlü razı olmaz. İşte bu çok kıymetli olan lâyiha, Onun gayretleri sonucu ortaya çıkmıştır. Fahri Beyin, kendisiyle birlik çoğu ölmüş olan insanların suçsuz olduklarını ispat etmek için yaptığı mücadele, hanedanın içi boş kibrini aşamamış ve tarihin sayfaları arasında kalmıştır.
13,5x21 ebadında ve 256 sayfa olan kitap renkli karton kapaklıdır. Sayfa altlarında açıklamalar vardır ve kitabın sonuna sözlük ve dizin eklenmiştir. Kitabın konusu, Sultan II. Abdülhamid’in kurduğu düzmece Yıldız Mahkemesinin iptali için yazılan dilekçe ve eklerinden ibarettir.
Kitap, en başta, lâyihanın sadeleştirilmiş Türkçesi ve lâyihanın birebir çevirisi olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Her bölüm, birinci kısım öldürme davasının tertip sebepleri ve uydurulması, ikinci kısım rütbe hâkimleri ve üçüncü kısım yalancı şahitler olmak üzere üçe ayrılıyor.
Sultan Hamid, aradan beş yıl geçmesine rağmen tahtını sağlamlaştırmak için Abdülaziz’in öldürüldüğünü iddia eder. İşkence ve hileyle iki kişi hariç, bazıları “öldürdük” der. “Köleden şahit olmaz” kaidesine rağmen, emrindeki kullar ve memurlardan yalancı şahitler ve vicdanını satmış hâkimlerden kendi sarayında düzmece bir mahkeme kurar.
Mahkeme, olayın gerçek şahitleri olan Abdülaziz’in annesi ve oğlunu dinlemez ve idam cezaları verir. İşte bu kitap, Abdülhamid ve bazı tarihî şahsiyetlerin maskelerini düşürmektedir ve 142 yıl önce vuku’ bulmuş olaylara projektör tutmaktadır.
Özet olarak dersek, Garp cephesinde değişen bir şey yok…
İbrahim Bey, 2021’de Mütercim Rüştü Paşa’yı yayınladı. Bu iki eseri yayınlamakla 1968’de çıkan İbretnümâ ile kırılan “Abdülaziz Öldürüldü” putunun kalan kısmını; Yıldız Mahkemesinin İçyüzü adlı eseriyle de “Ulu Hakan” putunu yıkmıştır. İbrahim Yıldırım adını taşıyan birine elbette put yıkmak ve zalimlerin başına balyoz gibi inmek yakışırdı. Öyle de olmuş. Bu hizmetlerinden dolayı kendisine ne kadar teşekkür etsek azdır.
Sonuç
Ülkede bu kadar üniversite, tarihçi ve bir bakanlık varken, bu iki kaynağı yayınlamak İbrahim Beye nasip oldu. Maalesef TTK, SDÜ ve Isparta Belediyesi bu eserleri basmadılar. TTK, şekil şartları ileri sürdü. İbrahim Bey, kendi imkânları ve Yüzleşme Yayınları’nın fedakârlığıyla ancak yayınlayabildi. Bu iki kitap, birçok dedikoduyu bitirecektir.
.
Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com
Kaynaklar
Gâzî Ahmet Muhtar Paşa (1996): Sergüzeşt-i Hayatımın Cild-i Sanisi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları-İstanbul.
Ek:
Abdülaziz, Fer’iyye Sarayı’na gelişinin üçüncü günü (4 Haz. Pazar), gün ortası Alaturka saatle iki raddelerinde (Alafranga 10-11 suları) Ortaköy/Karakol tarafındaki Fer’iyye Sarayı’nın üçüncü (son) katının denize nazır, Karakol cihetinden ikinci odanın, Beşiktaş tarafındaki köşe penceresi önünde canına kıymıştır. O’nun canına kıydığı oda yerden 9,00 (15 mimar arşını) m. yüksekte olup, bu odaya bir kimsenin pencereden girip çıkması imkânsızdır (bk. Resim 99d3 ve Fer’iyye planı).
2005 yılında yayınlanan Bahattin Öztuncay'a ait Hatıra-i Uhuvvet: Portre Fotoğraflarının Cazibesi 1846-1950 adlı kitapta, Abdülaziz’e ait olduğu söylenen; iki zabit arasında sarıklı, şalvarlı resim (fotoğraf) Abdülaziz’e ait değildir. Faruk Yılmaz ve İz Yayıncılık, ilki 1910’da çıkan Süleyman Hüsnü Paşa’ya (1838-1892) ait Hiss-i İnkılâb adlı kitabın adını Darbe ve Muamma olarak değiştirip, ön kapağına da bu sahte resmi koyup, 2011’de yayınlamıştır. Benzer şekilde, Millî Saraylar Daire Başkanlığı da, 2011’de yayınladığı; ilki 1949’da çıkan Halûk Yusuf Şehsuvaroğlu’na (1912-1963) ait Sultan Aziz; Hayatı- Hal’i- Ölümü adlı kitaba bu sahte resmi koymuştur. Sultan Aziz, hâl gününden intihar ettiği güne kadar, altı gün içinde Baş Mabeyinci Hâfız Mehmet, İkinci Mabeyinci Fahri Bey ve Saray halkı tarafından hiç yalnız bırakılmamıştır. (bk. Resim 99d4 ve Topraklı, 21.05.2020: dikGazete). Yazıklar olsun. Abdülaziz’i küçük düşürmek isteyenlerden bunun hesabı sorulmalıdır.
Topraklı, Ramazan (21.05.2020): “Sultan Abdülaziz’e ait olduğu söylenen iki zabit arasındaki resim kime ait?”
https://www.dikgazete.com/yazi/sultan-abdulazize-ait-oldugu-soylenen-iki-zabit-arasindaki-resim-kime-ait-makale,2496.html-2496.html
Resim. 99d3, Abdülaziz’in kendi canına kıydığı yer.
Resim.99d4, Sahte Resim, Abdülaziz değil.
Fer’iyye Planı: Abdülaziz’in kendi canına kıydığı oda.
(*)
Halil Korkmaz 2 yıl önce
Zira hiç birimiz bir başkasını anasından daha çok sevemez.
Abdülaziz'in ölümü anında Pertevniyal Sultan'da onun intihar ettiği odanın önündedir ve onca baskılara II. Abdülhamid ve onun çadır mahkemesi heyeti bir kez olsun Pertevniyal Sultan'a," oğlum intihar etmedi, öldürüldü" dedirtemediler.
Tam aksine oğlunun cesedi önünde bayılan Pertevniyal Sultan için "hekim çağırın" diyenlere O, "Bana hekim değil cellat çağırın, ona intihar ettiği makası ben verdim" diyecektir.
Peki, hangi ana katledilen oğlunun katillerini gizlemeye ve cinayeti intihar gibi göstermeye çalışır?
Bütün yalanların inkarı mümkün olmayacak şekilde bir gün ortaya serilme gibi bir huyları vardır.
Abdülaziz cinayeti yalan ve iftirası da bunlardan biridir.
Bilal Sürgeç 2 yıl önce