Kim âlâdır? Başını yere (istisnalar hariç) değdiren mi, gönlüne secde ettiren mi?
Dr. Yalçın Koçak bir TV programında şu cümleleri kurdu;
“Toynbee diyor ki, Ben medeniyetleri yok etmeye başladığımda, dünyada yirmi bir (21) tane medeniyet vardı, ben kalemi bıraktığımda altı (6) tane medeniyet kaldı” (Kaynak; Study of Story)
Batılı düşünce (adamları) kuruluşları kendi çıkarları doğrultusunda bizleri çatıştırmak ve medeniyetimizi yok etmek üzere mücadelelerini yaparken ilk yaptıkları şey inşa ettiğimiz medeniyetimizi tanımak üzere araştırmalar yapmaktır.
Adamlar her şeyimizi araştırıp analiz yapıyorlar ve karşı stratejilerini geliştiriyorlar.
İtiraf etmeliyiz ki bunu da profesyonel şekilde uyguluyorlar.
Depremleri tetikleyen fay hatlarının kırılması misali, dünya tarihinin akışını da etkileyen ve sonrasındaki gelişmeleri de tetikleyen kırılmalar yaşandı, yaşanıyor ve yaşanacaktır da.
Önemli olan, bu kırılmalar esnasında ve sonrasında yapılması gereken hamlelerin, medeniyetimizin (kadim değerlere sahip milletin/medeniyetin) tarih içinde seyahat ederken sağlıklı olarak ilerlemesi konusudur.
Son günlerde basın yayın organları ve sosyal medya üzerinden ciddi propagandalar hangi el altından yapılıyor bilmem ama araştırılmalı, bunların toplumu çatışmaya ve kamplaşmalara sürüklediği kesindir.
Kimi haber ve videolarda sarıklı-sakallı şahısların kışkırtıcı açıklamaları, kimi haber ve videolarda çarpıcı açıklamalar yapan (kim oldukları belli değil) Atatürk savunucuları, yani her ikisi de kraldan daha çok kralcı yaklaşımlar ile toplumun gerilmesinin sağlandığı ve karşılıklı suçlamaların yapıldığı açıklamalara şahitlik eder olduk.
Bunların hepsi bir yana, dünya üzerinde küresel fırtınalar estiren odaklara ne hikmetse, cılız kalan sesler hariç kimseden çıt yok. Varsa-yoksa kendi geçmişimiz üzerinden hesaplaşma çabaları, restleşmeler, nefret ve intikam almalar formatında bir gündem almış başını gidiyor.
Kimse çıkıp demiyor ki; şahıslar üzerinden milletlerin verdiği mücadeleyi itibarsızlaştırmak bir şey kazandırmaz, bu hepimize kaybettirir.
Şahıslar, medeniyet inşasında rol alabilirler. Lakin söz konusu verilen, emek olunca şahısların değeri ikinci plana düşer.
Neden mi, çünkü hiçbir medeniyeti liderler tek başlarına kurmamışlardır.
Medeniyetleri kadim geleneklere sadık milletler kurabilir sadece.
Herkesin üzerinde ittifak ettiği bir gerçekliğimiz var.
O da Çanakkale Şehitliği’nde her birimizin ailesinden en az bir şehidin yatmakta olduğu gerçeğidir.
Yakın geçmişimiz olan Osmanlı’yı kötülemek, o tarihlerde yaşayan milletlerin emeklerine direk saldırı anlamını taşır.
Cumhuriyet’i kötülemek, Cumhuriyet kurulurken emek veren milletin emeklerine saldırı anlamını taşır.
Günümüzde “Yeni Dönem”in açıldığı deklare edilirken, Erdoğan’ı kötülemek en azından bu kadim milletin parçası olanların verdiği emeğe saldırı anlamını taşır.
İnsanoğlunun hassas olduğu değerlerinin başında gelen EMEK kavramı ve şahsi değerleri hedef alan konuşma ve açıklamaları kışkırtıcı ve saldırgan olarak algılamak ve değerlendirmek zorundayız.
Kimse mükemmel değildir.
Bundan yola çıkarak denmeli ki,
“MÜKEMMELİM DİYEN İLK TAŞI ATSIN.”
*
Bugün, Osmanlıyı savunalar da, Cumhuriyeti savunanlar da ve dahi Yeni Dönemimizi savunanlar da tarafsız ve suçlama yapmadan öz eleştiri vermek durumundadırlar.
Geçmişe takılıp kalan, geleceği ıskalar maalesef.
Öyle ya, Tarih kendini yenilemeyenleri çöplüğüne atıyor maalesef.
Mevlana Celaleddini Rumi, Şems-i Tebrizi, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Hoca Ahmet Yesevi, İbn-i Haldun, Muhyiddin İbnü’l Arabî, Gazali, Hallac-ı Mansur, Nesîmi, Farabi ve daha niceleri.
Bu mihenk taşları hepten mi unutuldu?
Onların derdi medeniyetlerinin devamı değil miydi?
Anlayacağımız, bu konular öyle sorumluluk altında değilken, risk almayarak dışarıdan müdahale ile olmuyor maalesef.
Aksi takdirde medeniyetler kuran ve insanlığa güzel olanı armağan eden kadim milletin geçmişteki başarılarına da gölge düşürmüş oluruz.
.
Ali Karani, dikGAZETE.com