Meşhur bir atasözümüz var: At izi it izine karışmış.
Atalarımız bugün yaşasaydı herhalde bu atasözünü şöyle revize ederlerdi:
“At izi, it izi, eşek izi, katır izi, çakal izi, domuz izi hülasa bütün hayvan izleri birbirine karıştı.”
Zira nereye baksan kimsenin eski ilkelerine sadakatini göremiyoruz. Hele de politik arenadaki kıvraklıklar insanın adeta başını döndürüyor.
Dün ak dediğine bugün kara, dün kırmızı dediğine bugün sarı diyen insan sürüleriyle karşı karşıyayız ne yazık ki!
Son dönemlerde birbirine karışmış bazı hadiseler hakkındaki bazı düşüncelerimi not almıştım; bunları sizinle bu makale çerçevesinde paylaşmak istedim:
Din düşmanları her zaman devrede!
Din düşmanları tarih boyunca bizimle “Allah’ı bir, kitabı bir, tarihi bir, örfü, geleneği, derdi tasası bir olan ülkelerle aramızı açmak için” olmadık yalanlar ve iftiralar uydurdu.
Bu din düşmanlarından biri de kendini tarihçi olarak göstermeye çalışan Emin Oktay’dı.
Marksist bir zihniyete sahip olmasına rağmen yazdığı Türk tarih kitaplarında “Araplar bizi arkadan vurdu!” yalanına sarıldı.
Aynı yalan, Arapların tarihini yazanlarca da “Türkler İslamiyet’i terk etti!” şeklinde Araplara empoze edildi.
Mısır’daki tarih kitapları ise “Türkler Mısır’ı 400 yıl sömürdü!” diye yazıyordu.
Türkiye’de, Arap ülkelerinde ve Mısır’da bu yalanları yazanlar, aynı zihniyetin, aynı emperyalist merkezlerin adamlarıydı.
Hâlbuki hem Türkleri, hem Arapları hem de Mısırlıları sömüren, manipüle eden, yanlış yönlendiren ABD, İngiltere ve Avrupa gibi emperyalist ülkelerdi.
Türk milleti, artık bu dezenformasyonları yapanları fark etti ve gereken cevabı uluslararası düzeyde veriyor.
Çöküşün ilkeleri değişmez!
“Kişinin önünde ve arkasında Allah'ın emriyle onu kayıt ve koruma altına alan takipçiler vardır. Bir toplum, kendi elindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez. Allah, herhangi bir toplumun başına bir kötülük gelmesini diledi mi, artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir. Onların Allah'tan başka yardımcıları da yoktur." (Rad, 11)
Toplumlar kendi yükselişlerini hazırladıkları gibi yıkılışlarını da kendileri hazırlarlar. Bu değişmez bir yasadır ve adı da Sünnetullah kanunlarıdır.
Sosyolojinin babası olarak bilinen İbn-i Haldun’a göre bir toplumun çöküş nedenleri her zaman aynı olmuştur.
Bunları şu şekilde özetlemek mümkündür:
- Toplumu oluşturan fertler arasındaki dayanışmanın yok olması..
- Üretimin azalması, tüketim çılgınlığı, vergilerin artması..
- Devlet yönetiminde liyakatin dikkate alınmaması, adaletsizliğin yaygınlaşması..
- Milletin yönetimden ümidini kesmesi..
- Göçlerin hızla artması..
- Yöneticilerde oluşan kibir ve gurur, gösteriş, riyakârlık, yolsuzlukların artması..
- İşin en kötüsü de bütün bunlar olurken milletin vurdumduymazlığı, nemelazımcılığa yakalanması ve olanları görmezden gelmeyerek kanıksamasıdır.
İçinde bulunduğumuz toplumda bunların var olması geleceğimiz açısından endişe vericidir ve acilen çözüm yolları bulunmalıdır.
Politik çürümüşlüğe örnek!
“Ülkücü” kimliğiyle bir ilçede belediye başkanlığı yaptıktan sonra partisi kendisini aday göstermedi diye geçmişte üç binden fazla ülküdaşının ölmesine sebep olan CHP’den HDP oylarıyla belediye başkanı seçilen Mansur Yavaş, bazen eskiden kalma kalıntılarıyla doğru sözler de söylüyor.
Mesela geçenlerde “HDP rehabilite edilmeli!” diye bir şeyler söyledi.
Ancak HDP’li Hasip Kaplan’ın, “Ey Mansur! Seni öyle bir rehabilite ederiz ki, feleğin şaşar, aklın tavana vurur; edepsiz!..” sözleri karşısında hemen çark etmiş ve “Dilim sürçmüş olabilir” diyebilmiştir.
Politik arenadaki çürümüşlüğe en güzel örnek olarak Mansur Yavaş’ın bu tavrını gösterebiliriz.
Dün başka bugün başka!
Milletimizin “Biden ittifakı” diye isimlendirdiği “Millet İttifakı” ortaklarından Saadet Partisi, kuruluşundan beri Milli Görüş çizgisini takip ettiğini iddia etmektedir.
Hâlbuki gerçekte hiç de öyle değil.
Bir yandan Erdoğan’ı, Milli Görüş gömleğini çıkarmakla suçlarken aynı SP, diğer yandan CHP ile işbirliği yapıp, parlamenter sisteme dönüş yapmaları gerektiğini söylüyor.
Hâlbuki Milli Görüş’ün ilk partisi olan Milli Selamet Partisi’nin 1973 yılında yayınladığı seçim beyannamesinde aynen şunlar yazılıdır:
“Madde 1: Başkanlık sistemi getirilecektir. Devlet başkanlığı olan Cumhurbaşkanlığı ile Hükümet başkanlığı olan Başbakanlık birleştirilecek icra ve kuvvet, suret ve mücesiriyet sağlanacaktır.”
Şimdi haklı olarak sormak durumundayız:
“Şimdi ne oldu da milli görüşün gerçek mirasçısı olduğunu iddia eden siz SP’liler bu fikirden çark ettiniz?”
Atatürk’ü en çok CHP istismar ediyor!
CHP’liler, her fırsatta en Atatürkçü partinin kendileri olduklarını ileri sürerler ama icraatta hiç de öyle değildir.
Mesela İstanbul İl Başkanları Canan Kaftancıoğlu asla “Atatürk” demez ve bunu açık biçimde ilan eder.
Yine CHP’nin siyasi ortağı HDP’li bir vekil, “Mustafa Kemal’in itleri...” demesine rağmen ona karşı CHP’lilerin hiç sesleri çıkmaz.
Yine başkası miting yapsa ve kazara Atatürk resmi açmasa yaygara koparırlar ama kendi yaptıkları mitinglerde Atatürk resimlerini koymazlar.
Zaten Kemalizm ideolojisini icat edenler de Atatürk’ün ölümünden sonraki CHP zihniyetidir.
Atatürk’ün ölümünün ardından iktidara gelen İsmet İnönü liderliğindeki CHP, paraların üzerindeki Atatürk resmini bile kaldırttı.
Kemalizm denen bir ucube ideoloji üretti ve Atatürk’ü yok etmek istedi. Bunların oyunlarını gören Menderes ve Celal Bayar, Atatürk’ü CHP’lilerin elinden kurtarmak için 1951 yılında “Atatürk’ü Koruma Kanununu” çıkardı.
Bütün bu gerçeklere rağmen bugün Atatürk’ü en çok istismar eden parti yine CHP’dir.
Para için her şeyi yapanların sonu!..
Yıl 1917, yer Irak.
İngiliz general, koyunlarını otlatan çobanı uzaktan bir müddet izledikten sonra yanına yaklaşır ve “Eğer sürüyü koruyan köpeğini öldürürsen sana 100 sterlin vereceğim” der.
Uzun zamandır zor şartlarda yaşayan çoban için bu miktar büyük paradır. Ancak köpek de çok kıymetlidir.
Çobanın tek güvendiği köpektir. Çünkü köpek, sürüsünü idare eden, her türlü tehlikeye karşı koruyan, hasta olan koyunun başında bile günlerce aç susuz bekleyen bir varlıktır.
Ama teklif edilen para, 100 Sterlindir ve çoban için büyük paradır.
Çoban, paranın cazibesine dayanamaz ve köpeği yakalayıp generalin önünde keserek parayı alır.
General devam eder:
“Köpeğin derisini yüzersen 100 sterlin daha veririm.”
Çoban bu sefer hiç düşünmeden, köpeğin derisini yüzer ve 100 Sterlin daha alır.
“Köpeği parçalara ayırırsan 100 sterlin daha!..”
İş raydan çıkmıştır artık…
Çoban köpeği parçalara ayırır ve 100 Sterlin daha alır.
İşi biten General oradan ayrılırken bu sefer teklif çobandan gelir:
“100 Sterlin daha verirsen köpeğin etinden de yerim.”
General şöyle cevap verir;
“Asla. Benim amacım, değer verdiklerinize karşı yaklaşımınızı öğrenmekti. Sen para için yoldaşın, yardımcın, her şeyin olan köpeği feda ettin. Ben ihtiyacım olan şeyi öğrendim. Sen para için her şeyini satarsın.”
General maiyetindekilere dönerek de şöyle devam eder:
“Böyle para için her türlü değerini satan karaktersiz olduğu müddetçe korkmayın, bunlara her şeyi yaptırabilirsiniz.”
Günümüzde paranın yanına makam ve kadını da katabilirsiniz.
Buna, “Para, Kadın, Makam şeytan Üçgeni” diyoruz.
Özellikle politik arenadaki yaşananlara bakınca paranın ve makamın (arka planda kadın da kullanılıyor mu bilmiyorum.) satın alamayacağı insan sayısı çok az görünüyor.
Değerlerini, inançlarını, ilkelerini, arkadaşlarını, davasını para, makam ve kadın için satanlar, sattıkları kişinin köpeği olmaktan başka işe yaramazlar.
Onun için, “Paranın ve makamın açamayacağı kapı yok!” diyenlerle “para için her şeyi yaparım” diyenlerden uzak durun derim.
“Sürtük” ve Can Yücel’in ‘fitil’ fıkrası!
Cumhurbaşkanı birilerine “sürtük” dedi diye yaygara yapanlar çoğaldı.
Bazı kavramlar vardır ki gerçek anlamını ancak o kavramı kullanarak ifade edebilirsiniz. Sürtük kavramı da böyledir.
Bu sıfatı üzerinde taşıyanları başka bir kelime ile ifade edemezsiniz.
Geçmiş dönemde buna benzer bir vakayı şair Can Yücel yaşamıştı.
Yazılarının birinde birisine açık ifade ile “Göt” demişti. Adam da Can Yücel’i hakaret ettiğini iddia ederek mahkemeye vermişti.
Can Yücel, mahkemedeki sözlü savunmasını yaparken, “Ne diyeyim hâkim bey? Bizim köyde göte göt derler” diyerek meşhur savunmasını bitirir ve o davadan beraat eder.
Ancak savunmasını yapmaya başlarken mahkemede bir “fitil fıkrası” anlatır.
Bir köyde ateşli bir hasta vardır. Köylüler hastanın durumu kötüleşince kasabadaki doktora götürürler.
Doktor, hastaya fitil verir ve köye döndüklerinde fitili, hastanın anüsünden kullanmalarını söyler.
Köylüler hastayı alıp, döner ama aralarındaki en bilginleri bile “Anüs” nedir bilmez.
Bu nedenle bir türlü ilacı hastaya veremezler.
Hastanın durumu da gitgide kötüleşmektedir. Bunun üzerine köylüler doktoru aramaya karar verirler ama kimse cesaret edemez. Görev sonunda muhtara düşer.
Muhtar, bütün cesaretini toplayarak doktoru arar:
“Doktor bey, biz ne yapacağımızı bilemedik. Bu ilacı nasıl kullanacaktık?”
Doktor, “Makattan kullanın” der ve telefonu kapatır.
Fakat köylüler “makat”ın da ne olduğunu bilemez.
Hastanın ateşi de artmaya devam etmektedir.
Son çare, doktorun bir kez daha aranmasına karar verilir.
Yine muhtarı ikna ederler ve doktoru aratırlar.
Muhtar telefonu açar ve doktora yeniden sorar:
“Doktor bey, biz makatın ne olduğunu bilmiyoruz. Bu ilacı hastaya nasıl vereceğiz?”
Doktor çok sinirlidir ve muhtara gereken cevabı vererek telefonu yüzüne kapatır.
Köylüler muhtara, “Doktor ne dedi?” diye ısrarla sorunca Muhtar şöyle der:
“Ben size doktor çok kızacak demiştim. Kızdı ve o ilacı (fitili) hastanın götüne sokun dedi!”
Erdoğan’ı yıpratmayalım da!
İktidar hakkında en ufak eleştiriye tahammül edemeyen bir fanatik kitle var.
Özelikle de savunmalarını, “Erdoğan’ı yıpratmayalım” söylemi üzerine kuruyorlar.
İktidar yıpratıcıdır.
Hele hele 20 yıl iktidarda kalmak kolay değildir.
Toplum, iyilikleri iktidarın vazifesi olarak gördüğü için çabuk unuturken, iktidarın yaptığı hataları asla unutmazlar.
Erdoğan, 20 yılda bu ülkeye müspet manada çok şeyler kazandırdı.
Özellikle dindar kesimlerin çektikleri baskılara son vermesi, Ayasofya’yı ibadete açması, Taksim’e cami yapması, askeri vesayeti yıkması, sağlık sektöründeki devrim niteliğindeki gelişmeler, FETÖ denen şer şebekesine karşı mücadele başlatması ve PKK’ya ağır darbeler vurarak neredeyse bitirme noktasına getirmesi gibi hizmetler asla unutulamaz.
Ancak yine Milli Eğitim, kültür, aile ve şehircilik konusundaki başarısızlıklarını da görmezden gelemeyiz.
Yine Suriye, Mısır gibi ülkelere karşı izlenen hissi politikaların yanlışlığını kendileri de kabul etmektedirler.
Hak ve hakikati savunan bir gazeteci-yazar olarak iyilikleri yazdığım gibi iktidarın hatalarını yazmayı da ilke edindim.
Bu hususta, hakikatleri yazdığım için bedel de ödedim ve ödemeye de devam ediyorum.
“Erdoğan’ı yıpratmayalım!” diyenlere de diyorum ki:
“Gerçek dost, yolda yürürken arkadaşına ‘Dikkat et önünde çukur var’ diyendir.
Ben önlerindeki çukurlara dikkat çekiyorum.
Ancak AK Parti lideri Erdoğan’ı asıl yıpratan kendi yaptığı hatalarla beraber bu hataları görmeyip alkışlayan taraftarlarıdır. İktidar nimetleriyle şımarmaları, yolsuzluklara göz yummaları ve en acısı adalet ilkesini tarumar etmeleridir.”
Bana göre Erdoğan ve taraftarlarının yaptıklarını en güzel Eba Müslim Horasani tarif etmiş:
“Onlar, zarar vermeyeceklerinden emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşmanları asla dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dostlar zamanla düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu.”
Cennete ve Cehenneme Gitme Özgürlüğü!..
Allah (CC) insana cennete ve cehenneme gitme özgürlüğü tanımıştır.
Hatta yarattığı mahlûka, kendini inkâr yetkisi vermiş. Düşünceler, fikirler şiddete dönüşmediği müddetçe biz Müslümanlara düşen sadece tebliğle mükellef olmaktır.
Hakikati usullerine uygun olarak anlatırız ama neticeye karışmayız. Çünkü kalplere hidayeti koyacak olan Allah’tır.
Allah (cc) bu hususta Resullerini bile ikaz etmiştir.
Düşüncenin böyle özgür bırakıldığı bir dinde birilerini fikrinden dolayı linç etmek IŞID kafalılıktır.
Geçmişte IŞID kafalılar, nasıl ki İmam-ı Azam’ı bile “kafir” ilan ettilerse günümüz IŞID kafalıları da akla önem verenleri kafir ilan etmekten geri durmuyor.
“Ey Rabbimiz. İçimizdeki akılsızlar yüzünden bizi helak etme.”
CHP’li Ülkücümsüler!
CHP, ülkücü katilidir ve 12 Eylül öncesi binlerce ülkücünün ölmesine sebep olmuştur.
Dün böyle olduğu gibi bugün de değişmemiştir.
Ne yazık ki bugünkü CHP, geçmişinde ülkücülük bulunan ve kullanılmaya müsait olan bazı tipleri, yürüdükleri yolda manivela olarak istihdam ediyorlar.
Bugün bir kısım “ülkücüyüm” diyen kişilerin, CHP’yi ve bir FETÖ kasetiyle CHP’nin başına gelen Kılıçdaroğlu'nu göklere çıkarmasını tam bir paradoks ve celladına aşık olma hali olarak yorumluyorum.
Ülkücülere bir virüs girdi, CHP hayranı oldular.
3 bin ülkücünün, CHP tarafından şehit edildiğini de, CHP’nin cibilli İslam düşmanı olduğunu da unuttular.
Sebebini araştırdım ve şu tespitleri yaptım:
- AKP’nin yanlışları onları kindar yaptı, onlar da kinlerini din haline getirdiler.
- Kendi ifadeleriyle, denize düşmüşler yılana sarılıyorlar.
- Bazıları da "MHP ve AKP bize bir şey yedirmedi. Belki CHP’den biraz mama kapabiliriz” diyorlar.
- “AKP düşmansa AKP’ye düşman olanlar düşmanımızın düşmanı dostumuzdur” diyorlar.
Allah (cc) belalarını versin!..
Belaya salmak iyi değildir ama yaşanan hadiseler, bazen bizi bunu yapmaya mecbur bırakıyor.
O yüzden diyorum ki:
- “Dindar görünüp İslam dinini istismar ederek rant elde edenlerin Allah belasını versin.”
- “Helal haram demeden devletin malını çalıp Karun gibi zenginleşenlerin Allah belasını versin.”
- “Torpil yapıp kendi adamlarını devlet kurumlarına yerleştirenlerin Allah belasını versin.”
- “Milletin kendilerine emanet ettiklerine ihanet edenlerin Allah belasını versin.”
- “Halkı aldatıp, yalan söyleyenler ve verdikleri sözleri tutmayanların Allah belasını versin.”
- “İş yapmadığı halde aydan aya devletten, belediyelerden maaş alanların Allah belasını versin.”
- “İslâm’ın en azılı düşmanlarıyla para ve makam uğruna işbirliği yapanların Allah belasını versin.”
- “Kur’an’ın emirlerini ve yasaklarını hiçe sayanların Allah belasını versin.”
- “Sünnete uyuyoruz deyip, Resul’ün adına yalan sözler uyduranların Allah belasını versin.”
- “Dünyevî şehvetleri için yemeyecekleri haltı olmayanların Allah belasını versin.”
- “İslâm dinini şahsî menfaatlerine alet eden, dinleri para, imanları makam, kıbleleri kadın olanların Allah belasını versin.”
- "Partileri, cemaatleri, tarikatları ve mezheplerini din gibi görenlerin Allah belasını versin.”
- “Bu devlete, millete, bayrağımıza, ezanımıza, maddi ve manevi bütün değerlerimize düşmanlık edenlerin Allah belasını versin.”
.
Selim Çoraklı, dikGAZETE.com