Haşmet Babaoğlu, Amerikan füzelerinin Suriye üzerine ateşlenmesinden hemen önce yazdığı yazıda, Saddam üzerinden başlatılan Amerika’nın Irak işgaline karşı kitlelerin medya aracılığıyla Iraklı bir komutan vesile edilerek nasıl eğlendirilerek afyonlandığına “Yalan kimin işi?” başlığı altında dikkat çekmiş ve “Umarım… 2003'ün medyatik sersemliklerine kapılmayız” diyerek yazısını noktalamıştı.
“Yüz beş füze aklımızı vurmadı ya!” diye başlık attığı son yazısında ise “sersemlik” demedi ama Suriye’ye atılan Amerikan füzeleri vesilesiyle bu ülkede, insanların nasıl birbirine karşı -gene medya aracılığıyla- tutum takındığına dikkat çekerken işin, kitleler nezdinde algılanmasının, gazete vs. yorumlarının nasıl ötesinde olduğunun, sığ ve gerçeklikten uzak, tarafgir “değerlendirmeler”in duruma bir şey katmaktan ziyade "tepinme" olduğunu ve gazeteciliğin işi ile "aslında olan"ın ne olduğuna ve işlerin nasıl bir stratejik planla yürüdüğüne gazeteci olamayanların köşe yazdığı yerde duranların anlayacakları şekilde ve basitçe sorular sorarak cevap getirdi.
İşte peş peşe okununca, yakın geçmişten bu güne, son olan-bitenin daha iyi anlaşılmasına vesile olacak o iki yazı
:
Yalan kimin işi?
Muhammed El Sahaf'ı hatırlar mısınız?
Hani ABD'nin Irak Savaşı ve İşgali boyunca dünyanın üzerine kilitlendiği Irak Enformasyon Bakanı...
Açıklamalarıyla bir süreliğine Araplar'ın kahramanı olmuştu.
Batı içinse "yalancı komedyen"di; hatta bizim gazetelerde de "Saddam'ınstand-up'çısı" gibi başlıklar atılmıştı.
El Sahaf tv'ye çıkıyor; Baas mensupları ve Cumhuriyet muhafızları tarafından görüldükleri yerde imha edildiklerini iddia ettiği Koalisyon Güçleri'yle bir nevi dalgasını geçiyordu.
Zekâsı kadar zevzekliğiyle de tanınan düşünür Slavoj Zizek ondan söz ederken şu noktaya parmak basmıştı: "El Sahaf bazen doğru söylüyordu;
Amerikalıların Bağdat'ın bir kısmını kontrol altına aldıkları söylendiğinde şöyle karşılık vermişti:
Hiçbir şeyi kontrol altına almadılar, henüz kendilerini bile kontrol edemiyorlar."
***
Herkes El Sahaf'ın "yalanları"yla eğlenir hale getirilmişti.
EL-SAHAF'A GÜLERKEN ABD İŞGALİYLE YÜZLEŞEMEYİP UYUŞTURULDULAR...
Kendi arkadaşlarımdan biliyorum;
Irak Enformasyon Bakanı'na güleyim derken ABD işgaliyle yüzleşemediklerini; bir anlamda "uyuşturulduklarını" göremediler.
Daha beteri şuydu...
El Sahaf "Amerikan tanklarının çevresini sardık, artık kıpırdayamıyorlar" açıklamasını yaptığında tv karşısında gülenler, Irak'ta kitlesel imha silahları olduğu yalanını akıllarından bile geçirmediler.
Batı'nın işgal için uydurduğu yalanların bini bir paraydı.
Ama o yalanlara bakan yoktu.
***
İçine "düşürüldüğümüz" dünya böyle bir dünya!
Umarım Suriye ve genel olarak Ortadoğu'da yeni gelişmeler karşısında 2003'ün medyatik sersemliklerine kapılmayız.
Burada, her seferinde "agâh olmak ve tetikte durmak gerek" diyerek neyi kastettiğimi anlatabildim mi?
Haşmat Babaoğlu, Sabah -12 Nisan 2018, Perşembe-
:
***
:
Yüz beş füze aklımızı vurmadı ya!
Durup dikkatle izlemek varken...
Sıradan insanın acısını içimizde hissedip öfkelenmekle dünya egemenlerinin dalaşmasında tribün taraftarı olmanın derin farkını anlama vakti gelmişken...
Ne oldu?
Suriye'ye gönderilen 105 füze üzerinden birbirimizi hırpalamaya başladık.
Birileri ötekilerle "hani 3. Dünya Savaşı çıkacaktı, şiştiniz mi?" diye dalgasını geçmeye çalışıyor.
Birileri "neden Rusya karşılık vermedi?" diye tepiniyor.
Bazıları da "70'e yakın füzenin düşürüldüğü doğru mu, uçakların tamamı geri döndü mü?" gibi sorular üzerinden şüphe yaratmayı seviyor.
***
Günceli yine güncel bilgilerle tartıp yorumlayabiliriz. Bu gazeteciliğin işidir.
İtirazım yok!
Ama daha ileri iddialar ve dişe dokunur yorumlar için güncelin ötesine geçmek; tarihsel, diplomatik, askeri ve ekonomik çerçeveye tekrar tekrar göz atmak zorundayız.
Olup bitenler için "Neden?" diye soracaksanız, bunun cevabı "Trump veya Putin dedi ki..."nin çok ötesindedir.
ESAS HEDEF ESED DEĞİL, HER BÜYÜK HAMLE GELECEĞE YÖNELİK YAPILIYOR...
Liderlerin basın toplantılarında ve Twitter'da hiç lafını etmedikleri ama gayet iyi bildikleri gerçekler var; uzun vadeli stratejiler, ekonomik dar boğazlar ve muhtemel çözüm hesapları, hegemonya iradeleri, vd...
Anlayacağınız, bu harekâtın esas hedefi Esed değildir. Bunu kabullenmeye yanaşmıyorsak, gevezelik ediyoruz demektir.
Sonra otur, "105 füze gönderiyorsun da neden Esed'in başkanlık sarayını ve sığınağını bombalamıyorsun?" diye yan dur!
***
Esed ve onun Suriye'si bugünün parçası...
Oysa artık her büyük hamle geleceğe yönelik yapılıyor.
Bu bakımdan hiç şüpheniz olmasın ki, şimdilik dar kapsamlı tutulan harekât gerçekte bir "cezalandırma" falan değildir...
"EVRENSEL HUKUK" DİYE BİR ŞEY YOK! "ÜSTÜNLERİN HUKUKU" VAR... ELLERİNİ OVUŞTURANLAR YANILIYOR...
Kimyasal ve kırmızı çizgi üzerine onca belagat da "üstünlerin hukuku"nun süsüdür. (Evrensel hukukun üstünlüğü demedim, öyle bir dünya yok çünkü!)
Esas hikâye, İran ve Rusya'nın sinir uçlarının Batı koalisyonu tarafından "test"e tabi tutulmasıdır.
Rusya da işi karşılıklı sınamaya çevirmiş; "bana dokunmazsan, dokunmam" noktasına çekmiştir.
Ama şimdi "harekât oldu bitti, etkisi geçer, işimize bakarız" diye ellerini ovuşturanlar yanılıyorlar.
İpek Yolu projesi çözüme bağlandı mı?
Doğu Akdeniz'in ticaret yolları ve doğalgaz kaynakları üzerinde egemenlik arayışları bitti, uzlaşma sağlandı mı?
Hayır!
Öyleyse "savaş" sürüyor, sürecek demektir.
Haşmat Babaoğlu, Sabah -16 Nisan 2018, Pazartesi-
:
Yazılarda, siyahlaştırma ve bazı paragraf ayırmalarla grileştirilmiş ara başlıklar bize aittir.
dikGAZETE.com