Dünyada iki farklı düşünce sistematiği olduğu gerçekliğini kabul etmek durumundayız; Bunlar, "Sivil düşünce sistematiği" ve "Askeri düşünce sistematiği" olarak adlandırılırlar.
Aslında HDP’nin tasfiyesinin gerekçelerini sıralamadan önce, sosyal hayatın bu iki düşünce sistematiğinden hangisini benimsediğini, her sorumlu vatandaş gibi tartışmak ve tespitini yapmak zorundayız.
İnsanlar arası iletişimde olduğu gibi devletler ve siyasi partiler arasında da iletişim şekli olmak zorundadır. Bu iletişimin ana hedefinde sürekli olarak diyalogda olunması gereken ulus vardır.
Hangi devlet ve hangi siyasi yapı olursa olsun, hangi dili kullanıyor ve kullandığı bu yöntemin kısa, orta ve uzun vadede etkileri nelerdir?
Şayet, sivil hayatın içerisinde siyaset yapıyorsanız, kullanmanız gereken lisan, sivil düşünce sistematiği ile örtüşecek kodlara sahip olmak zorundadır. Aksi taktirde, kısa vadede getirileri olsa dahi orta ve uzun vadede kısır döngü içerisine düşerek yok olmak kaçınılmaz olacaktır.
İşte, gelinen son süreçte HDP’nin yaşadığı bu kısır döngü, kendisini ihtiyaçlara karşılık veremeyen ve alternatifler üretemeyen konuma getirmiştir.
Nasıl mı?
Yaşanan terör olayları sayesinde oluşturulan şiddet ortamını terk etmek ve başka şehirlere yerleşmek zorunda kalan Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarımızın talep ve gereksinimlerinin de geniş coğrafyaya yayılması gerçekleşmiş oldu.
Kendisini küçük ve dar bir alana mahkum eden HDP ise, hitap etmeye çalıştığı ve oy deposu olarak gördüğü vatandaşların taleplerine yetişemez konuma gelerek, tabir yerinde ise varlığını borçlu olduğu vatandaşlarımızı, oluşturmaya çalıştığı çemberin dışına, uyguladığı yanlış strateji (şiddet dili) üzerinden kendi elleri ile atmış oldu.
Siyaset, varlığını borçlu olduğu ulusunu takip etmek ve ulusunun ihtiyaçlarına cevaplar ve çözümler üretebilmek için genişlemek zorundadır. Bunun olmazsa olmaz şartı ise sivil düşünce sistematiğine sahip olmaktır. Yani barış ve uzlaşının dilini yaymaktır.
"HDP ile Ulus arasındaki ilişki, tam da bu noktada kopuş yaşamıştır" dersek kelam yerini bulmuş olacaktır.
Gerçek hayatta siyasetin, hizmet etme ve ulusun gereksinimlerini karşılamak zorunda olan bir kurum olarak görülmesi zorunluluğu vardır. Bunun aksine davranıp, kendilerini çekim merkezi olarak konumlandıranların sonu ise yalnızlık ve hüsran olacaktır.
HDP’nin, ülkemizde yaygın olarak kullanılan tabir ile “Silahların gölgesinde siyaset yapıyor" olması, ironik bir gerçekliktir. Çünkü; hem "Sivil siyaset yapıyorum” diyeceksin hem de şiddet dili üzerinden ulus ile kucaklaşmayı başaracaksın. Bu olacak bir şey değildir.
Ayrıca gelinen son süreçte HDP, ulusun ihtiyaçlarına, uyguladığı yanlış siyeset üzerinden yetişemediği ve kısır bir çember içinde sıkışarak açılım yapamamasından kaynaklı, gelişimini tamamlayamadığı için cılız ve cüce kalmış ve kendi tasfiyesini kendi elleri ile gerçekleştirmek zorunda kalmıştır.
İhtiyaçların karşılanması noktasında, daha geniş ve daha kapsamlı bir yapıya ihtiyaç duyulmasından kaynaklı olarak da hedeflerine oturtulan CHP üzerinden, daha geniş kitlelere hitap edebilme stratejisi sonucunda ise atıl durumda bulunan CHP’nin aktifleştirilmesi ve HDP’nin atıl duruma geçmesi gerçekleşmiş oldu.
Ulusların iletişim olarak kullandığı yönteme uzak olan her yapı, sürekli diyalog halinde olmaları gereken ulusun iletişim kodları ile konuşamadıkları sürece, kendi sonlarını kendileri hazırlamış olacaklardır.
Ulus, tüm sosyal ve siyasal hayatı besleyen anaç ve doğurgan olan merkezdir.
Son söz olarak denmelidir ki;
Hayatı domine eden toplumlardır. Topluma rağmen hiç bir şey yapılamaz.
Kalın sağlıcakla.
.
Ali Karani, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @KARANIAli , @dikgazete