O yıllarda çalıştığım kurumun 2015 yılı Değerlendirme Toplantısına, Motivasyon Konuşmacısı olarak Semih Saygıner’in davet edildiğini öğrendiğimde ayrı bir sevinmiştim. Buna sebep, çok başarılı bir insan olmasının, defalarca Türkiye ve Dünya Şampiyonu olmasının yanında, ikimizin de aynı şehrin ve birkaç yıl farkla aynı dönemlerin çocukları olmamızdı.
O daha 80’lerde “efsane” olmuştu ve zirvedeki konumunu bu günlere kadar sürdürmeyi başarmıştı.
Kazandığı kupalar ve aldığı ödüllerin listesi çok uzundu. Daha 14 yaşında iken bir trafik kazasında anne ve babasını kaybeden Semih Saygıner’in sıra dışı hikayesi, uğruna bir dönem garsonluk yaptığı bilardoya, spor olarak bakılmayan ve küçümsenen yıllarda başlamıştı. O yıllarda henüz bir federasyon bile yoktu.
Üniversitelerden ve özel kuruluşlardan konuşmacı olarak bir çok davet almaya başlayınca hikayesini çok daha etkileyici hale getiren bir sunum hazırlamış ve içinde yer alan yöneticilik ve liderlik konularını dinleyenlere bir “Stand Up” tadında sunmayı başarmıştı. Çünkü her zaman yaptığı gibi işine çok sıkı hazırlanmış, diksiyon, lehçe ve oyunculuk dersleri bile almıştı.
Federasyon ile sorun yaşadığı ve kariyerini dondurduğunu ilan ettiği dönemde, hayata pozitif bakışını sürdürerek bu Stand Up-Seminerlere ağırlık vermiş ve bu konuda kendisini geliştirerek dizilerde oyunculuk yaptığı bir dönem bile olmuştu.
Bize yaptığı Motivasyon Konuşmasının bazı replikleri, uzun zaman yönetici arkadaşlar arasındaki diyaloglara konu oldu.
Ülkemizdeki lehçelere hakimiyeti, insan ilişkilerine yaklaşımı, yaşadığı sorunları çözme ve engelleri aşma yöntemleri ve tüm bunlara kattığı mizah hepimizi çok etkilemişti.
Çeşitli mecralar tarafından defalarca yılın sporcusu da seçilen Semih Saygıner bu gün 57 yaşında ve yine bir dünya şampiyonu olmanın gururunu yaşıyor. Çünkü bu ay içinde Mısır’da yapılan “3 Band Dünya Kupası”nda yine Şampiyon oldu.
Gençlik Ve Spor Bakanımızın da bir mesaj yayınlayarak kutladığı, İstiklal Marşımızın dinletilmesinde ve Ay-yıldızlı al bayrağımızın dalgalandırılmasında 7. kez emeği geçtiği için tebrik ettiği bu milli sporcumuz, dünya bilardo camiasında “Mr Magic” ve “The Turkish Prince” lakaplarıyla anılıyor.
Üstelik kendi adı ile bilardo literatürüne geçmiş 42 özel vuruş tekniği bulunuyor.
Dünyada ülkemizi hem kişiliği, hem başarıları ile çok iyi temsil eden bir sporcumuz olarak Bilardo Federasyonunun “Milli Gururlarımız” listesinde de ilk sırada.
Bizim toplantımıza katıldığında, 2007 yılında Federasyondaki Liyakatsiz Yönetim ile yaşadığı problemler nedeni ile kariyerini dondurmuş olduğundan ve tam 7.5 yıl ara verdiği bilardoya değişen Yönetim ile geri döndüğünden bahsetmişti.
“Oyunu çok çalışan kazanır” diyerek yine çok çalışacağını ve yeniden dünya şampiyonu olmak için kendisine söz verdiğini belirtmişti.
Yakın zamandaki bir röportajında, geri döndükten sonra tekrar şampiyon olana kadar geçen son 7 yılda yaşadığı zorlukları nasıl yendiğini anlattığı bölüm, ayrı bir motivasyon konuşması olabilecek nitelikte.
O bölümleri sizin için şöyle özetledik:
“Federasyon Yönetimi değişti ve ben tekrar başladım. 7.5 yıla yakın bir süre geçmişti ve çok şey değişmişti. Kelimenin tam manası ile turnuvalarda fena dayak yedim.
Oyuncuların sayısı ve kalitesi artmış ve tekniklerde çok değişiklikler olmuştu. Sıfırdan başlamıştım. Sıralamada çok gerilere düştüm.
Bir uzvunu yitiren insanlar uzun süre o uzvu varmış gibi hisseder ve bazı yanılmalar yaşar, bende aynı durumdaydım ve o günlerdeki bilardo ile bu günlerdeki bilardo arasındaki farkları algılamakta sorun yaşadım. Fakat pes etmedim.
Gelişmelere adapte olabilmek için sıralamalarda yükselmek ve hatta dünya şampiyonu olmak için kendime format atmam gerektiğini idrak ettim.
Herkesin kas yapısından, düşünce yapısından ve alışkanlıklarından kaynaklanan bir yürüyüşü vardır, adeta ben 50 yaşımdan sonra yürüyüşümü değiştirdim.
Tekniklerimi hem değiştirdim hem geliştirdim. Çünkü kendime söz vermiştim. Yaşım kaç olursa olsun ben tekrar dünya şampiyonu olmak istiyordum.”
“Mr. Magic” ya da namı diğer “The Türkish Prince” 7 yıl önce kendisine verdiği bu sözü, 4 Aralık 2021 tarihinde tutmayı başarır. 1994 yılındaki ilk dünya şampiyonluğundan tam 27 yıl sonra ve 57 yaşında tekrar Dünya Şampiyonu olur.
Hayata hak ettiği değeri vermekten, yaşlılığa iyi hazırlanmak fakat içindeki çocuğu asla kaybetmemekten bahsediyor; “En Komik Şampiyon” isimli videodaki röportajında.
“Yaşarken bütün algıların açık olmalı, gözün, kulağın, aklın, beynin ve kalbin yaşadığın her şeye değmeli. Her şeyden bir şey öğrenmelisin. Öğrenci olarak ölmeli insan, mezun oldum dememeli. Mezun oldum diyorsa işi bitmiş demektir” diye ekliyor.
Hem o videoyu hem 2012 tarihli “TEDx” konuşmasını izlemenizi tavsiye ediyorum.
Bizim ülkemizde daha derinden hissettiğimizi düşündüğümüz küresel ekonomik krizin ve pandemi sürecinin de etkisi ile hayatından memnun olmayanlarımızın sayısında önemli bir artış var.
Yapılan bir araştırmaya göre her iki gencimizden biri hayatından memnun değil ve ülkesini “yaşanmaz” buluyor. Bu durum, yurt dışına göç eden ve veya göç etmek isteyen gençlerimizin sayısında da önemli bir artışa neden oluyor.
Haklı olduğumuz konular var muhakkak.
Şartlar her geçen gün daha da zorlaşıyor. Fakat hayat bize şu soruları sorsa nasıl cevap verirdik, bir düşünmekte fayda var:
- Günlerimizin, saatlerimizin ve hatta ”şimdi”nin hakkını vererek mi yaşıyoruz?
- Vaktimizi “doğru işlere” ve “hak eden kişilere” mi ayırıyoruz?
- Yeterince bildiğimizi düşünüp kendimizi geliştirmekten ve öğrenmekten vaz mı geçtik?
- Acısı gramla ölçülen “disiplin” yerine, acısı tonla ölçülen “pişmanlığı” mı seçtik?
- Bir konuda çok iyi olmayı, yaptığımız işin şampiyonu, ya da “en iyisi olmayı” istedik mi? Ve bunun için gereken zamanı ayırdık mı?
- Uzaklaşan, kaçan, terk eden olmak yerine “ait olduğu yeri güzelleştiren” olmayı düşündük mü?
- 57 yaşında şampiyon olunabildiğini, sağlık olduktan sonra hiçbir şey için geç kalınmadığını ve yaşımızı bahane edemeyeceğimizi idrak edebildik mi?
Eğer bu sorulara müspet cevaplar veremezsek gittiğimiz hiçbir yer bizi mutlu edemeyecektir.
Bu sorulardan önce genellikle, “hayatımızdan ne kadar memnun olduğumuz” sorusu gündeme gelmektedir. Oysa Dünya Şampiyonumuzun hikayesini ve zorluklar karşısında pes etmemiş insanlarımızın hikayelerini düşünürsek, kanaatimizce sorulması gereken asıl soru belki de şudur:
-Hayatımız bizden ne kadar memnun?
.
Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com
Fikret 3 yıl önce
Rahmi 3 yıl önce
Nuh 3 yıl önce
anu 3 yıl önce
Selma Köroğlu 3 yıl önce
Hüseyin Paslı 3 yıl önce
En büyük israf kapasitesinin çok altında kalan insandır diye düşünüyorum. İnsan bu israftan kurtulur ve bu potansiyeli tüm insanlığın faydasına kullanırsa çok daha yaşanılabilir bir dünyaya sahip olabiliriz.
Elinize, zihninize ve emeğinize sağlık.
Çok faydalandığım bir yazı daha olmuş.
Teşekkür ederim.
Nurullah Şahin 3 yıl önce
Mesut İsen 3 yıl önce
Eyyüp YILMAZ 3 yıl önce
Selda Erkan 3 yıl önce
Haleti Ruhiye 3 yıl önce
Yıldıray Yıldız 3 yıl önce
Abdurrahman Keskin 3 yıl önce
Hüseyin bey, sizin de kaleminize ve yüreğinize sağlık.Başarılar dilerim.
Feridun 3 yıl önce
Ümit 3 yıl önce
Volkan Bayri 3 yıl önce
Lütfü 3 yıl önce
Ama semih saygıner in Sakaryaspor forması tanıtımı için para istediği günden beri fikirlerim sabit, hikayesi değiştirmedi düşüncelerimi,
Hakan Fındık 3 yıl önce
Fatih TUNCA 3 yıl önce
Ahmet Reşat SAKARYA 3 yıl önce
Mehmet Zeki Aktaş 3 yıl önce
Muammer Aynaci 3 yıl önce
Timur 3 yıl önce
Nigar Özel 3 yıl önce
Cumhur Karasu 3 yıl önce