Sayın Sağlık Bakanıma açık mektubumdur.
Dünya için hayırlı işler yapmak adına bu yazımı kaleme alıyorum.
Bir vatandaş olarak Pandemi döneminin başından beri ülkemizdeki krizi yönetme konusundaki çabalarınızı ben değil bütün dünya takdir etmektedir.
Bir Covid-19 hastasının 5 kişiyi hasta ettiği bir dönemdeyiz. Hasta olan kişiler, hastanelerde kontrol altında değiller. Başka bir deyişle hastalık sokağımızda, caddemizde gezmektedir. Dokunanı ise yakmaktadır.
İçinde yaşadığımız durum, kişisel sağlık değil Halk Sağlığı sorunudur.
Hasta mahremiyetine saygı gösterilmesi ile ilgili Bakanlığınızın Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün daha önce çıkarmış olduğu genelgesi de mevcuttur.
Bu genelge de gücünü, Anayasamızın 20. maddesinden almaktadır. Bu madde:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
Dünyanın içinden geçtiği süreç, kişisel mahremiyetten çok sağlığı yerinde olan insanların korunması sürecidir.
Covid 19 tanısı konulan hastalar, evlerinde karantinada bulunmaktadırlar. Durumu ağırlaşanlar ise ilgili sağlık kurumuna gitmektedirler.
Testi pozitif çıkan hastaların filyasyon ekiplerince ziyaret edilerek temaslılarının da karantinada kalması konusunda ikazı yapılmaktadır. Doğru, hem de çok doğru.
Devletin gücü, sağlık ordusu ile kolluk kuvvetleri olmamalıdır. Bu salgın, bütün insanlığı tehdit ediyorsa bu salgın ile mücadele etmek bütün insanlığın görevidir. Bir kısmı kurallara uyacak, bir kısmı da uymayanları uyaracak.
Bir terazi düşünün; bir kefesine hasta mahremiyetine saygı duyulması hakkını, öbür kefesine de hasta olmayanların sağlıklı kalma hakkını koyalım. Görülecektir ki sağlıklı kesimi muhafaza etmek daha önemlidir.
Dünya olarak geldiğimiz sonuç karantinada kalması gereken insanların sorumsuzluğunun neticesidir. Sorumsuz davrananlara kanunlar çerçevesinde cezalar verilmektedir. Ancak bu işlem, kolluk kuvvetleri marifetiyle yerine getirilmektedir. Her gün bütün kolluk kuvvetleri karantinada olan kişilerin kontrolünü de yapmaktadırlar. Bunu da biliyorum.
Asıl sorun, karantinada kalması gerekenlerin bu kurala uymamalarıdır.
Bu tehdit, bütün insanlığı tehdit ediyorsa, bununla mücadelede paydaş olan güç yine bütün insanlıktır. Hiç kimsenin “bana ne” deme lüksü de yoktur. Herkes üzerine düşeni yapacaktır, özellikle sorumluluk makamında olanlar.
Sayın Bakanım, buraya kadar durumun vahametini anlatmaya çalıştım. Zaten siz de her gün bu vahameti anlatmaya ve insanların bilinçli olması yönünde çaba gösteriyorsunuz.
Muhtar, mahallesinde karantinada olanları bilmelidir, apartman yöneticisi ya da site işletme müdürü binalarında karantinada olması gerekenleri bilmelidir. Bu bilgi “BİLMESİ GEREKEN PRENSİBİ”ne göre verilmelidir.
Bu yazıyı yazmama vesile olan olay ise site işletme müdürünün, filyasyon ekibine, “hangi daireye geldiniz” sorusunda ısrar etmesi neticesinde “sizi polise şikâyet ederim. Bu hasta mahremiyetine aykırı” cevabının verilmesi üzerinedir.
Ki o sitenin yöneticisi, kendi imkânlarıyla tespit ettiği ve karantinada kalması gerekip de site içerisinde gezen, hastalık taşıyan kişileri evlerine geri gönderen birisidir.
Site yöneticisi o bilgiyi alırsa, o siteye hizmet verenleri de daha dikkatli olmaları konusunda ikaz edip ilave tedbir alacaktır. Eğer almazsa, evsel atıklarla salgın bütün siteye yayılabilecektir.
Filyasyon ekibinin arkasından sokağa çıkan birine, birilerinin “dur” demesi, Halk Sağlığı adına yapılması gereken bir davranıştır.
Zaman uyanma zamanıdır.
Zaman bilinçlenme zamanıdır.
Güç bizde ancak gücümüzün farkında değiliz. Olay, bir kişinin mahremiyeti değil, bir milletin sağlığıdır.
Mevzu, toplumun “Sürü Bağışıklığı” kazanması mıdır?
Mevzu, bazı insanların ölümlerine göz yummak mıdır?
Mevzu, hastanın mahremiyeti mi, yoksa halkın sağlığı mıdır?
Mevzu, sorumluluğun paylaşılmasıdır.
Mevzu, millet olarak şuurlu hareket etmemizdir.
Eğer zamanında bilinçli olsaydık, önce kendimiz dikkat etsek, sonra çevremizdekileri de sorumlu olmaya davet etseydik. Şu anda bu durumda olmazdık.
Sorumsuz davranarak en yakınının ölümüne sebebiyet verip, daha sonra vicdan azabı çekerek psikolojisi bozulan evlatlar var, anne ve babalar var.
Bu insanlar şu anda psikolojik tedavi görüyorlar. En yakınının cenazesine dahi katılamıyorlar. Sebebi: koca bir “KEŞKE”!
Bu tür psikolojik destek alan insanların da miktarının ekranlara yansıtılmasında fayda var diye düşünüyorum.
Kanuni Sultan Süleyman dönemi, Osmanlı İmparatorluğu’nun en tepe noktasına eriştiği dönemdir. Kanuni, bir gün hocasına bir not gönderir. Notun üzerinde “Hocam bu imparatorluk ne zaman çöker?” diye yazmaktadır.
Haberci notu Kanuni’nin hocasına götürür. O esnada hocası bir işle meşguldür.
Şöyle bir göz ucuyla nota bakar ve kalemini eline alarak gelen notun altına “Nemelazım” diye yazıp gönderir.
Bu tek kelimeyi okuyan Kanuni, “Hocam benim yerime haberci gönderdiğim için yazdığıma değer vermedi” diyerek. Kendisi hocasının yanına gider; “Hocam size kendim gelmek yerine haberci ile notumu gönderdim. Özür dilerim. Siz de gönül koymuşsunuz ki ‘NEMELAZIM’ diye yazmışsınız” der.
Bunun üzerine Hocası; “Hayır, ben sorunuzun cevabını yazdım” der; “Bu imparatorlukta ne zaman NEMELAZIMCILIK başlarsa, işte o zaman bu imparatorluk yıkılır” diye cevaplar.
Sağlık çalışanlarımızın emeğine yazık.
Sorumsuzluk sonucu kara toprağa düşenlere yazık.
“Bana ne” diyemeyiz.
“Nemelazım” diyemeyiz.
Bu ülkedeki salgının “Payı”; Korona; “Paydası” ise Doksan Milyon vatandaştır.
Bu ülkede nefes alan herkes bu taşın altına elini koymalıdır.
Kaybettiklerimiz sadece canlar değil, değerlerimizi kaybediyoruz, maddiyatımızı kaybediyoruz.
Almaktan imtina ettiğimiz tedbirler yüzünden, ekonomimiz zor durumlarda. Gerek tedavi için yapılan harcamalar, gerekse de yurt dışına gönderdiğimiz dövizler.
Çok şeye ihtiyacımız yok, sadece düşünebilmek, empati yapabilmek; “Empati” başkasının penceresinden bakıp onun gördüğünü görebilmektir.
Onun için de,
Düşünebilmek güzeldir.
.
Seyfi Turan, dikGAZETE.com
Mustafa AkSEKİ 4 yıl önce