Görseldeki yer Çeçenistan/ Grozni'de bir klinik.
Üzerinde "Kan çıkarmak ile gelen sağlık" yazıyor.
Özellikle Rusya'da böyle kliniklerden daha çok var.
Üstelik bu işi yapabilmeniz için doktor olmak zorunda da değilsiniz. Onlar, her işi ehline bırakıyorlar.
Daha düne kadar hacamat ve sülük kimsenin umrunda değilken, isteyen istediği yerde, istediği kişiye yaptırırken, kimse buna müdahil olmazken ve zarar gören bir Allah'ın kulu da olmamışken şimdi ne oldu da hacamat "sadece hastane ortamlarında yapılabilen cerrahi bir operasyon"a dönüştü?
Bizim ellerimiz ve evlerimiz temiz değil de, hastaneler çok mu steril!
Hacamat ya da sülükten mikrop kapıp ölen hiç görmedim ama Türkiye'de yılda en az 20 bin kişinin hastane enfeksiyonları sebebi ile öldüğünü istatistik raporları ile inceledim.
Vakt-i zamanında “koca-karı uydurması" olarak nitelendirilen, rağbet edilmeyen, "yobazların işi" diye aşağılanan "hacamat" şimdi ne oldu da altın yumurtlayan tavuğa dönüşüverdi?
Bu işi yüzyıllardır kuşak kuşak devam ettiren, teknolojinin tonlarca ağırlıktaki makinalarıyla bile tespit edemeyeceği hallere vâkıf olan, onlarca analizle bilinecek durumları tek bakışta anlayan bu insanları, çıkarılan bir tek yasa ile yok sayamazsınız.
Bugün bu insanlara yapılanların tabiri caizse "işgalci İsrail güçleri"nin yaptıklarından bir farkı var mıdır?
Dağdan gelip, bağdakini kovmak değil midir bu?
Bunun izahı şudur aslında:
- "Siz yıllardır bu ilmi uygulamışsınız ve bizden daha çok vâkıfsınız biliyoruz, hacamatı da Peygamber yaptığı için 'şefaat kapısı' olarak görebilirsiniz; anlıyoruz ama bunlar bizi hiç ilgilendirmez!
Madem ki artık toplum bizim yalanlarımıza kanmıyor, madem ki bizim verdiğimiz kimyasal ilaç ve kısır döngü tedavilerimizi reddediyor ve akın akın size koşuyorlar. Rahatlığı sizde bulup bir giden on kişiyle geri dönüyor ve biz buna hiçbir türlü engel olamıyoruz. Zaten aşılarımız da sizin yüzünüzden elimizde kaldı, ne yaptıysak olmadı artık daha fazlasına müsade edemeyiz.
O zaman çekilin bakalım kenara! Bu işler size mi kaldı!
Hemen endüstriyel bir şekilde toplatın sülükleri! Altta kalanın canı çıksın" (!)
Bu masalın sonu hiç güzel bitmeyecek, ben size söyleyeyim..
Tıp fakültelerinde, hacamat ve sülüğe dair tek bir sayfa yokken, hadis ve ayet tabanlı ilimlerimizi müfredatlarına dahil etmezken, elle tutup gözle görmedikleri durumları inkar ederken; nasıl olur da bu işin "asıl ehli" olabilirler?
Aksine büyük bir ironi içindeler.
Hem, "Ruh olgusunun bilimsel perspektifte hiçbir geçerliliği, gerekliliği ve işlevi yoktur." diyerek ruhun varlığını ve birliğini inkar ediyorlar hem de "Ruh sağlığı hastaneleri" açıyorlar.
Hacamat ve sülük mevzusunda da tutumları bundan farklı olmayacak.
Hacamatın günleri vardır, abdestli olmak lazımdır, manen tefekkür halinde olup dil ile şifa ayetlerini okumak lazımdır. Bunların hangisini anlatabileceksiniz onlara!..
Doktoruna; “Beni keserken Felak-Nas oku" ya da "Besmele ile başla" de bakalım..
Sülük sonrası şişmeye biz olumlu bakarken doktorun sana, bir reçetede antibiyotik yazacak..
"Kaşıntı tahliye…" derken, bir kutu krem verecek..
Üzerine bir de hiçbir manevi hale riayet edilmeden yapılan bu işlem, sana ne kadar şifa olacak?
Ve "Bir işe yaramıyor" deyip, yıllar sonra onu da karalayacaklar..
Zaten tüm geçmişleri "Pardon" kelimesinden ibaret değil mi?
Bazıları “Devlet hacamatı tanıyor" diye sevinirken, ben bunun böyle olacağını biliyordum.
Ve geç de olsa bu acı tecrübeyi anladık..
"Bazen gizli kalmak gerekiyor, suistimal edilmemek için!”
Okuyan çok şey anlasın bu cümleden..
Ve lütfen artık kenetlenin, elimizde bozulmamış kaç değerimiz kaldı ki?
İnceldiği yerden kopmasın bu defa..
Zira, hacamatı kaybedersek savaş ortasında kalkanı kırılmış bir mücahidden farkımız kalmaz..
.
Yağmur Mirzayeva, dikGAZETE.com