Günümüzde Oluşan Yeni Dünya Düzeninde Kırılma Noktası (*)
Küresel çapta değişimlerin yaşandığı, çatışmaların sürdüğü ve Batı’nın kaybederken Doğu’nun kazanmaya başladığı yeni bir dünya düzeni oluşuyor.
Bu yeni dünya düzenine geçişte, yeni bir kırılma noktası yaşıyoruz. Bu da tıpkı Mart 2014’te Kırım’ın Rusya’ya bağlanması gibi, aslında onun devamı olarak Şubat 2022’de Ukrayna’da başlayan çatışma halidir.
Rusya, Amerika Birleşik Devletleri’nin uluslararası hukuku yönetme tekelini kırdı.
Yazılı olmayan bir kural vardır: Sadece ve sadece Batılı ülkelerin liderleri mevcut normları kendilerine göre esnetebilirler. Zaten bu durum, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte oluşturulan liberal dünya düzeninin temelini oluşturuyor.
Mart 2014’te Kırım halkı, hangi ülkede yaşamak istediğine özgürce karar verirken, Rusya ise bu kararı o gün jeopolitik olarak değil ahlaki olarak destekliyordu. Tabii durumun hem bölgesel hem de küresel jeopolitiğe olan etkisini daha sonra hep beraber Şubat 2022’de görecektik.
Self-Determinasyon ilkesi ile devletlerin sınırlarının dokunulmazlığı ilkesi çatıştığında bu iki ilkeden birisi feda edilir. Amerika Birleşik Devletleri gibi Batılı ülkeler de bunu tarihte defalarca yaptılar.
Güç, yerel ve uluslararası her düzenin temelinde yer alır. Çünkü güç, yasaların nispeten evrensel olarak uygulanmasını tek başına sağlayabilir.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından Kırım’ın Rusya’ya geri döndüğü güne kadar geçen dönemde, uluslararası hukukun tasarrufu, Soğuk Savaş’ı kazananların tekelindeydi. Serbest piyasalar, evrensel açıklık ve uluslararası kurumlar liberal düzenin önemli nitelikleriydi.
Öte yandan, her şeyin merkezinde ABD’nin mutlak bir güç politikası yürütme konusundaki benzersiz hakkı vardı.
Bu bağlamda, 2014’ten bu yana Karadeniz bölgesinde yaşananların en önemli uluslararası sonucu, Batı’nın tüm bu özgürlükleri yok etmesiydi.
Dolayısıyla Rusya, ABD’nin tekel konumunu kaybetmesine yol açan bu yeni dünya düzenini başlatan aktör oldu.
Bir tekel sona erdiğinde ise öyle veya böyle onunla bağlantısı olan her şey ve herkes doğal olarak kaybetmeye mahkumdur.
Dolayısıyla artık dünyanın geri kalanındakiler için daha talepkâr ve cesur olmanın zamanı geliyor.
Çok kutuplu bu yeni dünya düzenine yönelik doğru politikalar oluşturmamız gerekiyor.
Bu bağlamda, Türkiye’nin yanı sıra Karadeniz Bölgesi ve Balkanlardaki birçok devletin mevcut davranışları, yeni duruma nispeten başarılı bir şekilde uyum sağlamanın canlı bir örneğidir. Bu aktörlerin bireysel çıkarları ön plana alan politikaları, biraz da Batılıların dayatma politikalarının sonucu olarak görülebilir.
Dolayısıyla, gelecekteki en zor seçimle karşı karşıya kalacak olanlar: Bağımsızlık için yeterli güce sahip olmayan devletler olacaktır.
ABD’nin uluslararası ilişkilerde “güç” üzerindeki tekelinin yıkılmasının ikinci sonucu ise: Moskova ile Batı arasındaki çatışmanın geri döndürülemez hale gelmesidir.
Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri, geçtiğimiz on yılda Rusya ile savaşmak için gerekli siyasi ve askeri altyapıyı oluşturdular.
Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasından sonra başlayan yaptırım politikaları, realitede ekonomik savaştı. Moskova’yı kötü bağlamda etkilemek ve yeteneklerini doğrudan çatışma zamanının başlangıcına kadar sınırlamak için kullanıldı.
2014 yılından bu yana her geçen yıl artarak devam eden ekonomik yaptırımların ne kadar etkili olduğu konusu ise tartışmalıdır. Bugün de görüldüğü gibi Rusya, bundan Batılıların beklediği kadar etkilenmedi.
Sürekli gündeme gelen bu ekonomik yaptırımlar, Batı ile dünyanın geri kalanı arasındaki etkileşim için artık bir norm haline geldi.
Amerikalılar ve Avrupalılar artık bir başka devlete karşı tehdit ve şantaj dışında bir şey sunamaz hale geldiler.
Aslında her şeyin bir tür psikolojik dönüm noktası vardı: 2014 yılından sonra küreselleşmenin tüm başarıları, yaratıcıları tarafından tamamen dünya üzerinde diplomatik etki aracı olarak görülmeye başlandı.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra etkileri evrensel hale geldi. Artık iki kutuplu bir sistem çerçevesinde barışın tesisi değil, uluslararası yönetişime girilmesi gerekliydi.
Ancak son on yıldan sonra kurumların erozyonu, sürdürülemez bir dünya düzeni ortaya çıkardı. Bu süreç boyunca Rusya’da, Çin’de ve diğer birçok ülkede eleştirel bir bakış açısı olarak “kurallara dayalı düzen” formülü bu tarihsel dönemde ortaya çıkıyor ve geniş bir coğrafyaya yayılıyor.
Bu fikrin anlamı: Basitçe BM Şartı’nın ruhuna ve metnine uymanın artık barışı sağlayamayacağı ve acil sorunları çözemeyeceğidir.
Bu yaklaşımın işlevi, kendi güçlerini zor kullanarak gerçekleştirebilecek devletlerin eylemlerine uluslararası hukuk tarafından getirilen kısıtlamaları ortadan kaldırmaktır. Bu formülü pratikte uygulamanın sonucu, evrensel kurumların bitişi ve dünyayı karşıt gruplara ayırma yolunda bir adım daha atmak demektir.
Rusya’nın bu süreçteki tüm eylemleri, güç tekelini kırması açısından oldukça önemliydi.
Suriye, Yemen, Güney Kafkasya ve son olarak Ukrayna’daki örneklerden yola çıkarak; eski ve yeni sorunların çözümü için askeri yeteneklerin kullanımı, bu durumun dünya siyasetinin yeni temel ögesi haline geldiğinin kanıtıdır.
Uluslararası siyaset, ancak tüm dünya düzeninin meşruiyetinin temelini oluşturan bir ilke varsa ve bu ilkeye karşı bir saygı varsa; göreli düzenin mümkün olduğu alandır.
Tarih boyunca bu ilkeler farklı oldu; mesela Fransız Devrimi’nin kazananları, Avrupa’nın geri kalanının kaderini dilediği gibi belirlemesine izin veren bir ilke geliştirdiler.
Bu ilke 1945 yılından sonra, iki karşıt ideolojik sistemin bir arada var olmasıydı. Soğuk Savaş sona erdiğinde ise ABD’nin herhangi bir uluslararası kural ve normun üzerinde durma hakkıydı.
Bu durum 2000’li yıllarla birlikte Çin ve Rusya gibi güçler için uyulması dayanılmaz hale gelen bir ilke haline dönüştü.
Kırım’ın Rusya’ya bağlanması ise bu ilkeyi tamamen yok etti ve bizler yeni bir çağa giriş yaptık.
Nispeten barışçıl bir uluslararası siyaset için yeni bir eksen arayışının ne kadar süreceğini şimdiden söylemek pek mümkün değildir.
Geçen on yılda Batılıların küresel barışı koruma tarzı, kesinlikle bir barış istemediğine kanıttır. Nitekim bunu Avrupa ve Ukrayna’ya yığılan NATO silahlarından, çatışma sahasında da açıkça görüyoruz.
Dolayısıyla yeni jeopolitik gerçeklik artık hepimizin farkında olduğu bir olgudur ve geri dönüşü yoktur.
.
Ünver Sel, dikGAZETE.com
-Kırım Tatar Kültür Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı, Kırım Kalkınma Vakfı Başkanı, Uluslararası Kırım Dostları Derneği Başkanı, Uluslararası Rusofili Hareketi Kurucu Üyesi-
(*) Ünver Sel’in Rusya Federasyonu Devlet Başkanlığı Kırım Cumhuriyeti Daimi Temsilciliği’nin Moskova’da 22 Haziran 2023 tarihinde düzenlediği “Kırım, Balkanlar ve Karadeniz Havzası’ndaki Yeni Jeopolitik Gerçekler Konferansı” içinde; “Günümüzde Oluşan Yeni Dünya Düzeninde Kırılma Noktası” başlıklı konuşma metni.
Ömür Çelikdönmez 1 yıl önce