Devlet aklı, Batı'nın sahip olduğu askeri/finansal gücün, mevcut şartlarla yenilemeyeceği varsayımdan yola çıkarak;
Batı’ya denk bir askeri/finansal güç elde edilene kadar, onların güç merkezlerinden faydalanarak denge politikası yürütülmesini öngörmektedir.
Bu sebeple bazen ABD ile bazen Rusya ya da İngiltere/Almanya/Avrupa ile iktisadi/askeri konularda uzlaşıp, bazen de bu güçler arasında pazarlık gücünü arttırmaya yönelik tavizler verilmekte, münakaşalar/krizler yaşanmaktadır.
Böylece tüm taraflardan en azami şekilde fayda amacı güdülmektedir.
Suriye'nin kuzeyine yaptığımız operasyonla ilgili Rusya ve ABD’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu'nda (BMGK) bizden yana veto kararı almak zorunda kaldıkları gibi, NATO Genel Sekreteri de Türkiye'nin yaptığı operasyon karşısında beklediğimiz gibi davranarak, Türkiye'nin haklı gerekçelerini kabul eder pozisyonda açıklamalar yapmıştır.
Burada esas mesele, aslında Türkiye'nin haklılığından çok, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) caydırıcılığı ve kararlılığıdır.
Eğer bu gücümüz olmasaydı, şu an sadece şikayetçi konumunda Batı'ya muhtaç politikalar sergiliyor olacaktık. Askeri/Finansal gücünüz yoksa haklılığınızı kabul ettiremezsiniz.
TSK, müdahale için gereken konvansiyonel silahları halen Batı'dan alıyor olsaydı, emin olun ki bu kadar kararlı duruş sergileyemezdik.
Sahadaki potansiyelimiz ve gücümüz sayesinde siyasi ve diplomatik karşı çıkışları bertaraf edebiliyoruz; hatta bazı küresel güçleri, bizden yana tavır almaya zorlayabiliyoruz.
Böylesi zor zamanlarda "Güçler Dengesi"ni korumak adına Devlet’e istikamet gösteren bir aklın varlığını inkar edemeyiz; lakin Devlet yöneticilerinin sadece siyasi/askeri meselelerde değil, her alanda bu akla başvurmaları gerekmektedir.
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, geleceğin yüksek ufuklarında ilerleyecek olmasının mukadder kılınması, ancak Devlet’in bu kurucu aklı ve geleneği ile mümkündür.
.
Cengiz Han Güven, dikGAZETE.com