- Vücut yapılarından dolayı hiçbir zaman kafasını kaldırıp gökyüzüne bakamayan hayvan hangisidir?
Bu soru “Kim Milyoner Olmak İster” programında sorulur ve doğru cevabın olduğu şıkta “domuz” yazmaktadır. O bölümü izlememekle birlikte, böyle bir sorunun sorulduğunu, soruların tamamına yer veren bir internet sitesinde okudum (egitimler.info)
Domuzların başrolde olduğu “Hayvan Çitliği” romanını okumamış olsanız da mutlaka duymuşsunuzdur. “1984” isimli romanı ile de ünlü yazar George Orweel, bu romanında fakir ve sarhoş çiftçi Jones tarafından yönetilen Beylik Çiftliğinin hikayesini anlatmaktadır.
Çiftlikteki hayvanlar içlerindeki en yaşlı domuzun, hayvanların dünya hakimiyetini ele geçirdiklerine dair rüyasını dinledikten sonra, kendilerini aç bırakan Jones’u kovup, bütün hayvanların özgür ve eşit olacağı yeni bir dünya kurmaya karar verirler. Snowball ismindeki bir domuz önderliğinde ayaklanırlar ve Jones’u çiftlikten atıp, bütün malına el koyup, çitliğin adını da “Hayvan Çiftliği” olarak değiştirirler.
Kısa bir süre “eşitlik” istenildiği gibi olur, fakat domuzlar çok geçmeden kendilerine ayrıcalık tanımaya başlarlar. İçlerindeki en açgözlü olanı (Napolyon) beyinlerini yıkadığı eğitimli köpeklerden oluşturduğu çeteyi kullanarak liderleri Snowball’ı da çiftlikten kovar.
Beklenenden çok farklı ve korkutucu bir dönem başlar. Domuzlar daha çok rahata ve konfora kavuşurken diğer hayvanlar ya öldürülür ya da Jones’un zamanından, daha fazla açlık ve zorluk çekmeye başlarlar. Üzerlerindeki baskı ve zulüm eskisi ile kıyaslanamayacak kadar artmıştır.
1945 yılında yayınlanan bu romanda aslında Stalin rejimi hicvedilmiştir.
Bu nedenle roman, bir “kapitalizm propagandası” olarak da kullanılmıştır. Oysa yazar, kitabının sonunda, çiftlikteki diğer hayvanların, “kibirli ve zalim olmaları açısından domuzlarla insanların arasında fark kalmadığını düşündüklerini” belirtiyor ve roman bu şekilde bitiyor.
Orwell, “daha iyi bir dünya” vaadinde bulunan herhangi bir hareketin başarıya ulaştığında, sona erdirilen uygulamalardan daha kötüsü ile karşı karşıya kalınabileceği kanaatindedir.
Gücü eline geçirene kadar her hareket, daha iyisini vadetmektedir. Fakat gücü eline geçirince daha kötüsüne neden olabilmektedir.
Bunu önlemenin yolu da açgözlülüğe ve güç zehirlenmesine neden olan zihniyetin değişmesidir. Bu değişmedikçe ve insan-domuz benzerliği devam ettikçe, gücü elinde bulunduranın değişmesi, sonucu değiştirmeyecektir.
Romanda, fiziksel gücü ve çalışkanlığı ile bilinen ve ne kadar çalışsa daha fazlası istendiği için her seferinde çok daha fazla çalışan Boxer isimli at dikkat çekmektedir. En çok kurduğu cümleler, “Napolyon yoldaş her zaman haklıdır!..” ve “Yarın daha da çok çalışacağım!..” şeklindedir.
Diğer hayvanlar kendilerinden de aynı şey beklendiği için, Boxer’ı o kadar fazla çalışmaması için uyarırlar. Zaten Boxer da bir süre sonra tükenir ve yere yığılır.
Domuzlar, diğer hayvanları kandırarak Boxer’ı hastaneye değil mezbahaya gönderirler. Görevi “propaganda” olan Squealer isimli domuz tarafından her kötü olayda bir şekilde ikna edilen hayvanlar, Boxer’ın ölümüne bile yeterince üzülemez ve kızamazlar.
Romanın sonunda hayvanların onlara yapılan zulüm açısından insanların da domuzların da aynı olduklarını düşünmesinin altını çizmek gerek. Çünkü akıl, vicdan ve düşünme yeteneği bahşedilmiş ve “yaratılmışların en şereflisi” unvanını koruması gereken insan ile, gökyüzüne bakma yeteneği bile bahşedilmemiş bir hayvanın aynı seviyede buluşabilmesi çok üzücü olsa gerek.
Hatta bazı insanların, bu seviyenin çok daha altına inebilmesi de ayrı bir mesele.
Gökyüzüne bakmak insanın anlam arayışında ve bilimsel gelişmelerde önemli mesafeler kat etmesine vesile olmuştur. Güneşin, ayın, yıldızların ve gezegenlerin gözlenmesi ve bunun sonucunda yapılan çıkarımlar insanlık tarihinin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır.
11.yüzyılda yaşamış büyük mütefekkir İmam Gazali, “Gökyüzüne Bakmanın Faydaları” isimli kitabında o gün henüz keşfedilmemiş bir çok bilgiyi de içeren açıklamalarda bulunarak, gökyüzüne bakmanın insanların mutluluğuna ve huzuruna yönelik faydalarına değiniyor:
“Şu alemi düşündüğünde ihtiyaç duyulan her şeyin içinde hazır olduğu bir ev gibi inşa edilmiş bulursun. Sema tavan gibi yükseltilmiş, arz sergi gibi döşenmiş, yıldızlar kandiller gibi asılmış, cevherler zahire gibi depolanmış, her iş için her şeyi hazır ve hazırlanmış görürsün. Nefisler semaya döndüklerinde onun genişliğinde bir nimet ve rahatlık bulur. Hikmet sahipleri derler ki: Evindeki nimet ve rahatlık gökyüzünü görebildiğin yer kadardır.”
Gökyüzüne bakmanın faydaları ise şöyle:
- Vesveseleri, hüznü ve kederi azaltır.
- Korku vehmini giderir.
- Allah’ı hatırlatır ve kalpte onun büyüklüğünü yayar.
- Kötü düşünceleri giderir, karamsarlık hastalığına iyi gelir.
- Âşıkları teselli eder, sevenleri birbirine alıştırıp yakınlaştırır.
- Ve o, duaların kıblesidir.
Tam da bu noktada aklımıza, günümüzdeki modern hayatın beton ağırlıklı atmosferi geliyor.
Çevremiz göğe bakmayı unutturacak tuzaklarla dolu.
Hız, hırs ve haz üçlüsü bırakmıyor peşimizi. Üstelik yapay zekanın bizim yerimize yapacağı faaliyetler her geçen gün artıyor.
Evde ekrana bakmakla geçen bir hayat yaşarken, sanal evrenler için takacağımız kasklar ve gözlükler yüzünden gökyüzüne bakabilme yeteneğimizi de kaybedersek hiç şaşırmamak gerek. Bu kayıp, kanaatimce en az, bir kuyruklu yıldızın dünyamıza çarpması ya da iklim değişiklikleri kadar ürkütücü.
Bizi göğe bakmaktan alıkoyan alışkanlıklarımızı gözden geçirmekte fayda var.
“Başını kaldırıp gökyüzüne bakan herkes amatör bir gökbilimci sayılabilir” diyor işin uzmanları. Bu yüzden yeni yılda yeni bir alışkanlık kazanabilir, amatör bir gökbilimci olarak, takım yıldızlarına, ay ve güneşin geçirdiği süreçlere, gezegenlere ve evrenin sahtesine değil gerçeğine yönelik bilgilere daha çok hakim olabiliriz.
Hem ne diyordu zarif şairimiz Cahit Zarifoğlu:
“Gökyüzüne bakmayanların kalbi daha çabuk kirlenir.”
Yazımızı, yine çok değerli bir şairimiz Turgut Uyar’ın insanın huzur arayışını ele aldığı “Göğe Bakma Durağı” isimli şiirinin ilk mısraları ile bitirelim:
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım.
.
Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com
Feridun 3 yıl önce
Nazan 3 yıl önce
Nuh 3 yıl önce
Alı kayin 3 yıl önce
Rahmi 3 yıl önce
ozgur 3 yıl önce
Süleyman kocapınar 3 yıl önce
Abdurrahman Keskin 3 yıl önce
Nurullah Şahin 3 yıl önce
Nurullah Şahin 3 yıl önce
Fikret 3 yıl önce
Mesut İsen 3 yıl önce
Mehmet 3 yıl önce
Selda Erkan 3 yıl önce
Nigar Özel 3 yıl önce
Volkan Bayri 3 yıl önce
CUMHUR KARASU 3 yıl önce
Muammer aynaci 3 yıl önce
Fatih TUNCA 3 yıl önce
Selman 3 yıl önce
Yıldıray Yıldız 3 yıl önce
Kaleminize sağlık ????