Pir Sultan Abdal der ki, “Uyur idik uyardılar”. Dr. Gülnur Esma Gürler’le tanışıncaya kadar ben de “Dut” konusunda uyuduğumu anladım.
Tanışmamıza “Mucize Bitki Kenevir /Gerçek Köye Dönüş Projesi” kitabının yazarı, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) Kendir Enstitüsü Başkanı Dr. Erdem Ulaş vesile oldu.
Dr. Gülnur Esma Gürler; Ankara doğumlu. Aile kökleri Kemaliye (Eğin/Erzincan) Hapanos Ekreği Yeşilyurt Köyüne (Eski adları, Haponos veya Hapanus Ekreği, Yeşil Ekrek, Tosun Saray) uzanıyor.
Osmanlı arşiv belgelerinde bu köylülerin derbent ahalisi olduğu ve ahşap yani ağaç malzemeden yapılan Bektaş köprüsünü (cisri Bektaş) korumak, tadilat ve tamiratını yapmakla mükellef tutuldukları kaydı mevcut.
Bu ahşap köprünün ana malzemesini oluşturan kereste, hangi ağaçtan elde ediliyordu, bilin bakalım!
Tabii ki Dut ağacından. Çünkü dut ağacının tahtası sert, sıkı zerreli ve suya dayanıklı.
TBMM I. Dönem Canik (Samsun) Milletvekilliği yapan Mehmet Şükrü Fırat da 1871’de bu köyde doğmuştu.
Gülnur Esma’nın annesi Ziya Paker kızı Ülker Hanım, babası ise İsmail Yavuz oğlu Dr. Mehmet Ali Yavuz. Gülnur Esma Hanım, Ağız Diş ve Çene Hastalıkları ve Cerrahisi bölümünde ABD’de doktora yapmış bir diş hekimi. İnşaat Mühendisi Mehmet Rüştü Gürler ile evli.
OCAK 1990’da Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisinin birinci sayısında “Ada Flebiyle Kapatılan Bir Olgu Nedeniyle Oroantral Fistül Kapama Tekniklerine Bakış”, “Postoperatif Dental Ağrının Ölçümü: Anksiyete ve Analjeziklerin Etkisi” başlıklarında iki ayrı makalesi yayınlanan Dr. Dt. Gülnur Esma Gürler’in; ayrıca uzmanlık alanında neşredilmiş başka çalışmaları da mevcut.
Akademik araştırmalarında cerrahideki ağrı ölçümünün diş hekimliğine uyarlanmasını gündeme getiren ilk bilim insanlarından.
14 yıldır sürdürdüğü dut araştırmalarıyla, deyim yerindeyse fenafillah olması; Gazi Üniversitesi Diş Hekimliğinden, Orman Genel Müdürlüğüne atanmasıyla başlıyor.
Memleketi Kemaliye ve köyünün Dut cenneti olmasına rağmen, hemşerilerinin Dut’a ilgisizliği ve duta yönelik kadir bilmez yaklaşımlar sergilemeleri, onu üzüyor ve ilk önce “Ah Şu Kadri Bilinmedik Dut” makalesini yazmaya yönlendiriyor.
O günden bugüne dut onu o da dutu bırakmıyor.
2006’da memleketi Erzincan Kemaliye’de dutun her yönüyle incelenmesi için Türkiye’nin hatta dünyanın ilk spesifik panelini, her biri alanında çok değerli bilim insanlarının katılımıyla gerçekleştirir.
Girişimleriyle oluşturduğu farkındalık, 2014 yılında Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın bir ‘Dut Eylem Planı’ oluşturmasına kaynaklık ettiği gibi bu kapsamda 3 milyon dut fidanı üretilip dağıtılması projesinin manevi mimarıdır.
O nedenle ona “Dut Ana” diyorlar.
Pes etmek nedir bilmiyor.
Enerji dolu.
En büyük amacı stratejik bir bitki olduğuna canı gönülden inandığı Dut Araştırma Enstitüsü’nün bir an önce kurulması ve faaliyete geçmesi.
2016’da “Göbeklitepe’nin Kutsal Vakfı: DUT” isimli kitabını kendi imkânlarıyla bastıran Dr. Gülnur Esma Gürler; bir dut mübelliği, misyoneri ve daisi.
Sümer tabletlerinde Dut ağacı ve Göbeklitepe ile bağlantısı
Dünyanın önde gelen Asur bilimcilerinden ve dünya çapında tanınmış Sümer ve Sümer dili uzmanı, Samuel Noah Kramer (İsmail Nuh Karamer/Hazar Türkü); “Sümer Mitolojisi” isimli çalışmasında, “Bitki tanrıçası Uttu”dan söz eder.
“Bitki tanrıçası UTTU”, günümüzdeki adlandırmayla “Dut ağacı”yla sembolize edilirdi.
Sümerler’de her zaman çok sayıda marangoz bulunuyordu.
Marangozların kullandığı ağaçlar arasında sedir, dut, ılgın ve çınar da vardı. Sümerlerin bitki tanrıçası Uttu; Akadcaya “tuttu/dut” olarak geçti.
Kramer, yıllar evvel bu çalışmasıyla haberdar olmamasına rağmen Göbeklitepe’nin neden ve nasıl inşa edildiğine dair önemli ipuçlarını aktarır.
Göbeklitepe Tapınağı, “Agaş Cestek” yani “Evin Ruhu”, Dut Ağacı’na Adanmıştı!
Sümer Mitolojisi’nde geçen “Uttu için hiçbir kutsal alan (?) doldurulmadığından (?), kutsal alan kurulmadığından, temenos yani tapınma alanı oluşturulmadığından hiç koyun yoktu, hiç kuzu üremiyordu” ifadeleriyle Göbeklitepe’de ortaya çıkarılan tapınak kalıntıları arasında bir bağ kurulabilir.
Burada dişil üreme eksikliği anlatılmaktadır.
Çünkü Göbeklitepe’de anıt tapınak, Altay Türkleri’nin ‘Agaş Cestek’ şeklinde adlandırdığı ve evin ruhu olduğuna inandıkları Dut ağacı, Sümer mitolojisinde geçen ‘bitki tanrıçası Uttu’ya adanmıştı.
Göbeklitepe tapınağı, bitkilerin anasının ilk ortaya çıktığı yere inşa edilen ve evin (dünya/evren) ruhuna adanılan ve ona duyulan minnettarlığın, saygının sembolize edildiği yerdi.
Dut, birbirine yakın türlerin anaç bitkisiydi. Çünkü Dut; aynı zamanda üzümsü meyveler üzüm, çilek, ahududu, böğürtlen ve inciri de temsil ediyordu.
Sümer Tabletlerinde geçen “Ur” kenti, günümüzdeki Şanlıurfa şehridir. Urfa'nın eski adı Kamusü'l Alam'a göre ‘Ur’dur.
Urfa yer adının; Makedonyalılar tarafından "Edessa" adıyla yeniden kuruluşundan, önceki Süryanice "Urhai/Orhai" veya Arapça ‘Er-Ruha'nın Latinleştirilmiş biçimi olduğu sanılmaktadır.
Göbeklitepe Dut ne alaka?
Bana göre, çok alâkası var. Çünkü Sümer Tabletleri’nde ve mitolojisinde geçen Ur kenti, bazı arkeologlar tarafından Göbeklitepe'nin bulunduğu Urfa’ya lokalize ediliyor.
Sümerce “UTTU”, Akadça “Tuttu”, Türkçe “DUT”, her ne kadar Hindistan ve Çin orjinli gösteriliyorsa da anavatanı Anadolu.
Ben söylemiyorum bunu, dünyaca ünlü arkeolog, Sümerolog Samuel Noah Kramer kitaplarında belirtiyor.
Dut sevgisi Gülnur Esma Gürler’i Urfa Göbeklitepe’ye adeta sürüklüyor.
Göbeklitepe'de altında 2 mezarın bulunduğu vakıf (Hayrat) Karadut'un varlığını öğrendikten sonra hiç vakit kaybetmeden yollara düşüyor.
Uzun süredir üzerinde çalıştığı dut araştırmalarını “Göbeklitepe'nin Kutsal Vakfı Dut” ismiyle kitaplaştırıyor.
Kitap 2016’da yayınlanıyor.
2019 “Göbeklitepe yılı” ilan edilince, kitap isminde ne kadar isabetli olduğu anlaşılıyor.
“Dut" Sümerce/Türkçe ve Anavatanı Anadolu
Bir zamanlar dünyamız tek bir kıtadan ibaretti. Jeolojik hareketlerle parçalandı ve bugünkü kıtalar oluştu.
Dut ağacına farklı iklimlerde ve farklı coğrafyalarda rastlanılmasının sebebi bu.
Türkçe’deki “Dut” sözcüğünün bilinen ilk kayıtları Akadça yer alıyor.
Oradan da Arapçaya geçiyor.
Akadca “tuttu/dut” demek. Arapça ve Türkçe “dut” aynı seslerle ifade ediliyor.
Aslında “dut” Sümerce. Onlardan Akadlara geçiyor.
Sümerlerin, Türkler’in ilk atası olduğuna şüphe yok. Bazı dil bilimcilere göre, Sümerce ve “proTürkçe”nin ortak bir geçmişi var.
Çünkü bu iki dil arasında 168 ortak sözcük tespit edilmiş.
Sümerliler’in bölgeye tam olarak nereden geldikleri bilinmiyor ama genel görüş Orta Asya'dan gelen topluluklar ve Samilerin melez bir karışımı oldukları.
Akatlar da Sümerler’in ve Sami toplulukların karışımı olarak tarih sahnesine çıktılar.
Akatça; Doğu Sami dillerine ait eski Mezopotamya'da, özellikle Asur ve Babil imparatorluklarında kullanılan, MÖ 3000-MÖ 1000 yılları arasında konuşulan ölü bir Sami dili.
MÖ. 2350'li yıllarda Akadların Sümer kentlerini ele geçirmelerinden sonra bölgede Sümer dilinin yerini almıştı.
Sümerce bazı kelimeler UTTU/Dut gibi Akadcaya geçti.
Çünkü Sümerler’de bitki tanrıçası Uttu günümüzdeki adlandırmayla Dut ağacıyla sembolize edilirdi.
AKAD; yücelerden, uzaklardan, yüksekten, dağlık bölgeden gelenler gibi anlama sahip. “Ak ad” yani temiz pak ismi olan. Bir diğer görüşe göre “Ak at” yani beyaz at.
Nitekim bazı dilbilimciler “AKAD” sözcüğüne; “Erkek, doğruluğuyla, dürüstlüğüyle tanınmış kimse” manasını veriyor.
”Dut” sözcüğünün Türk dilli uluslarda ifadesi…
Türkmenler, Kırgızlar, Özbekler “tut, tıt, tüt” demektedir. Eski metinlerde “tut ağacı” diye geçer.
Türkmenler, Tatarlar, Karakalpaklılarda “tut” Kırgızlar’da “tut” ve “tıt” diye telaffuz edilir. Uygurlarda Dut’a ‘Ujme İçme’ denir.
Rusça, tutovnik. Altayca- Türkçe Sözlük’te ise dut ağacı, “Agaş Cestek” şeklinde adlandırılır, evin ruhu anlamındadır.
Türkiye’de Dutçuluk…
Dut ve incir aynı bitki ailesinden. İncir, bilindiği üzere dut familyasına ait bir meyve ve besin değerleri son derece yüksek.
Dut, dutgiller (Moraceae) familyasından Morus cinsini oluşturan ağaç türlerine deniliyor.
Türkiye’nin hemen her ilinde dut türlerinden bir veya birkaçı mevcut.
TÜİK verilerine göre; Türkiye’de son 5 yılda en çok dut meyvesi elde edilen iller; Diyarbakır, Malatya, Erzurum, Elazığ, Ankara, Erzincan ve Kahramanmaraş.
Türkiye’de; 2.130.000 adet meyve veren dut ağacından, 50.000 ton ürün elde ediliyor.
Dut’un Türkiye’nin meyvecilik kültüründe çok eskilere dayanan ve anavatanlarından ve doğal yayılış alanlarında bulunmasına karşın, bu genetik zenginliğin yeterince değerlendirilemediği ortada.
İşte, Dr. Gülnur Esma Gürler’in misyonu tam da bu alanda karşımıza çıkıyor…
Diyor ki; Dut bir gizli hazine, çok yönlü bir bitki. Kabuğu ve meyvesi biyoendüstrinin ham maddesi.
Hem gıda ve vitamin deposu hem de kerestesinden sanayide yararlanabilecek bir ham madde.
Dut ağacının tahtası sert, dayanıklı ve sıkı zerreli olduğundan, özellikle tenis raketi, sörf tahtası ve bot gibi spor ekipmanlarının yapımına elverişli.
En iyi sazlar dut ağacından yapılır.
Dut adeta “süper gıda”. 100 gram dutta; 10.71 gram protein, 398 miligram C vitamini, 286 miligram kalsiyum ve 18.37 miligram demir bulunuyor.
Dut meyvesinin 80 mg kalsiyum, 40 mg fosfor, 1.9 mg demir; 0,05 mg B1 vitamini; 0,07 mg B2 vitamini; 0,2 mg B3 vitamini ve 17 mg C vitamini içeriyor. Dut çekirdeğinden elde edilen yağ, omega 6 asidi ve antioksidan özellikli E vitaminleri açısından zengin.
Sadece meyvesi faydalı değil.
Yaprağı hatta kök kabuğu bile yıllardır Anadolu’da birçok hastalığın tedavisinde ilaç niyetine kullanılıyor.
Karadut şurubunun zaten faranjit ve ağızdaki yaraları iyileştirdiği halk tababetinde mevcut.
Ayrıca tam olgunlaşmadan önceki hali de kan şekeri için kullanılmış.
Adet düzensizliğine karşı dalı kaynatılmış, yaprağının da kolesterol seviyesini düşürdüğü görülmüş.
Ancak ilaç olarak kullanılabilecek en önemli özelliği; yaprağının anti diyabetik yapısı.
Dut ile cevizin özdeşleşene kadar ezilerek karıştırılması ile oluşan bu süper lezzet ve enerji lokumu çok önemli bir gelir kaynağı olabilir.
Ülkemizde taze meyve tüketiminin yanı sıra, besleyici özelliği sebebiyle, kurutulmuş dut da önemli bir kıymete sahiptir.
Meyvesinden pekmez, reçel, pestil, dut ezmesi, dut kurusu, meyveli dondurma, köme (cevizli sucuk), sirke, alkollü içeçek, meyve suyu konsantresi, gibi ürünler elde edilmektedir.
Son zamanlarda karadut suyu yaygın bir içecek olarak kullanılıyor.
Diyor ki, “Ekonomik ve çok önemli tıbbi özelliklerinin yanı sıra dünya üzerinde her din ve kültürde bir mistik sembol olarak kullanılmış olması bakımından da çok ilginçtir.
Hatta ipek böceğinin kelebeğe dönüşümü gibi insanın da tekâmülünü, aynı zamanda sabrı, bereketi, bilgeliği sembolize ettiği için, bu kutsal ağaç insanlığı gölgesinde birleyecek yeni bir ülkünün simgesi olabilir”
Dr. Gürler; “Vurgulamaya çalıştığım gibi bu ağaç şimdiye kadar farkına varılmamış ekonomik, tıbbi ve kutsi özelliklerinin yanı sıra medeniyetler ittifakında da bir sembol olarak kullanılabilme potansiyeliyle de çok önemli” diyor.
Gürler; bu ağacın şimdiye kadar farkına varılmamış ekonomik, tıbbi ve kutsi özelliklerinin yanı sıra medeniyetler ittifakında bir sembol olarak kullanılabilme potansiyeliyle de önemini vurguluyor.
Ona göre, Dut bu vakıf olarak dikilen ağaçlar arasında ayrıcalıklı ve kutsi bir anlama sahiptir.
Dünya üzerinde birçok gıda maddesinin genetiğiyle oynandığını ve bu gıdalar arasında sadece Dut’un genetiğiyle oynanmadığını ve genetiğiyle oynanmasının ve değiştirilmesinin mümkün olmadığını belirten Gürler;
“Dünyanın henüz tanımadığı, tamamen organik, genetiğini tek tipleştirmenin mümkün olmadığı bu süper gıdayı sahiplenmeliyiz. Bununla küresel markalar yaratmalı ve yeni ipek yolu ile bunları tüm dünyaya pazarlamalıyız” önerisinde bulunuyor.
Dut deyip geçmeyin.
Türkiye’nin yeni kazanç kapısı olabilecek potansiyeli var.
Nasıl ki Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) Kendir Enstitüsü Başkanı Dr. Erdem Ulaş ve birlikte çalıştığı Türkiye sevdalılarının kendir/kenevirle ilgili çalışmaları ciddi bir köye dönüş projesine dönüştüyse, Dr. Gülnur Esma Gürler’in Dut Eylem Planı’nda yer alan Dut Araştırma Enstitüsü de ülke ekonomisine önemli katkılar sunabilecek bir pozisyona gelebilir.
Neden mi?
Çünkü Dut ağacının yoğun olduğu bölgelere yönelik turizm faaliyetleri başlatılabilir.
Bu kapsamda Gastronomi turizminde bir farkındalık yaratacaktır.
Ayrıca dut; ilaç yapım endüstrinde önemli bir hammadde olduğundan bu ihtiyaca dönük dut yetiştiriciliği özendirilebilir.
Dut ağacının liflerinden kâğıt ve tekstil sanayinde yararlanılabilir. Ve daha neler neler?
Çok kıymetli bir “Süper Gıda” olan ‘Dut’u başkaları sahiplenmeden “Küresel Marka”ya dönüştürmeliyiz!..
Duta dadanan pek bir zararlı yok o nedenle herhangi bir tarım ilacı kullanılmıyor.
Dolayısıyla dutun (özellikle bizim bölgemizde) dünyanın en ekolojik, organik ürünlerinden ve ayrıca genetiği ile oynanmamış, oynanması da mümkün olmayan bir ağaç olduğunu biliyor muydunuz?
Ben de bilmiyordum ama Dr. Gülnur Esma Gürler’den öğrendim.
“Dut Ana”yı bu kutlu mücadelesinde yalnız bırakmayalım!
Teşekkür: Cengiz Günaltay, Prof. Dr. Çağatay Özdemir, Rahim Cevadbeyli, Ahmet Yanar, Mehmet Altıntaş, Serdar Bozdoğan, Em. Binbaşı Ali Çoşar, Medeni Altın, Dr. Erdem Ulaş, Mehmet Danacı, Fatih Karaarslan, Hamit Göktürk, Serdar Irmak, Ahmet Hamdi Uğur, Ender Özçıtakgil, Ayhan Kiraz, Muharrem Aksın, Ali Şahin Çöne, Yasin Öztürk’e Dut sözcüğünün Türk dilli uluslardaki söyleniş şekli konusundaki katkıları için…
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete
Yunanlı yasin 6 yıl önce
hadsiz 6 yıl önce
Zehra 6 yıl önce
Tarla bitkileri ziraat mühendisi 6 yıl önce
Kiraz BaBA 6 yıl önce