Başınıza geçireceğiniz şapka bile olsa
seçici davranmalısınız
-Medya Berberi-
Şiirlerin coşup, marşların keskinleştiği ve anlamlı nedenler uğruna ölümün hiçe sayıldığı yıllar hayli geride kaldı.
İdeallerin insana kazandırdığı enerjiden beslenerek büyüyüp, inançlarıyla birlikte kendini yok edenlerin hali pür melali, yüzleşmekten kaçınılan gerçeklerin sığındığı limanlara uzanma isteğimi kamçılayan yegâne sebep olmuştur.
-Çatabilir kaşını,
Taşıdığı şeytanı cebinde taşıyanlar.
Ve nasibini alabilir bu ateşten,
Eski dostlar, davalar, arkadaşlar…-
İslami camiada, yaygın olan gerçekleri kuytulukta karşılama eğilimi, “kol kırılır yen içinde” misali, ahde vefa bağlamında sürgit anlayış bekler.
Seyrettiği güzergâhtan uzaklaşalı beri anlaşılmamayı yanlış anlaşılmaya tercih eden bu camiada, gizemli bir suskunluk egemendir.
Zaafı ayartan mekanizma sayesinde kurulan dirsek teması ve bahşedilen birtakım çıkarlar uğruna, camia adına söylenecek söz, yapılacak miting, yayınlanacak bildiri ve rızkın tamamı tasarruf altındadır.
Susmakla ortadan kalkmayan sorunlar hakkında gösterilmesi beklenen hassasiyet, geleceğin ipotek altına alınmasından daha önemli hale gelmiştir.
Sorgulayabilme mezuniyetine itibarsızlık etiketi yapıştırmada üstüne düşeni fazlasıyla yerine getiren bu yapılanmanın, sosyal medya devriyeleri her daim nöbettedir.
Aşağılama, küçümseme, aforoz etme, görmezden gelme, yalnızlaştırma…
Sistemin uzuvlarına sirayet eden hastalıklarda, bakar körlüğü bir tercih olarak benimsemesine hangi inancın kaynağı cevaz verir, bilemiyorum.
Bildiğim; topluma, içinde bulunduğu koşuları benimseterek, verileni almakla yetinilen bir sürü gibi görme konusundaki suskunluğudur.
Bu suskunluğun bozulduğu tek alan “Kahrolsun İsrail” benzeri mitinglerdir.
Biçilen rol ve çağlaması gereken mecra hep, ama mutlaka, ülke sınırları dışındaki Müslüman kardeşlerimizin sorunlarına odaklı faaliyetlerdir.
Nefes alıp vermenin bile zar-zor gerçekleştiği şu günlerde, iş bilmezliğin bedelleri sızlanmadan ödenirken, canı yanan esnafın, işsiz kalan milyonların, kadın cinayetlerinin ve yaşanan ahlâki kıtlığın ise, maalesef camiada bir karşılığı bulunmamaktadır.
Bir şeylerin ters gittiği anlaşılmasına rağmen, yapılması gereken işlerin sırasını şaşırmış görünen bu camianın, kayırıcı körleşmede uzlaşmış ve uzmanlaşmış olduğu açıktır.
Aralarında sevecen insan tiplemesi örneklerini, amaçlarının önüne çıkaran öyle mübarekler var ki görseniz, kutsiyet içeren tüm özellikler onlarda sanırsınız.
“Allah’ın sıfatlarını say” deseniz ezbere sayar, “Sayıştay” dendiğinde susarlar.
Olası hurileri kucaklama şansını, ahiret hayatına bırakmaz, her fırsatta cehennem ateşini gözünüzde canlandırmaktan da asla geri durmazlar.
Yolsuzluk yapan sorumlunun davranışı, yoldan çıktığına değil, yola geldiğine işaret olarak görülür.
-Uhrevi yalanlarla beslenenler mutmain olabilir.
Şeytandan alıp fikri, şeytana karşı durabilir.
Ve ben yanabilirim.
Din peçe değil!
Din peçe değil!-
Yükseltilmesi gerektiğine inandıkları yaşam standartlarını, kalemlerini ucuzlatarak sağlamaya çalışan bazı eski meslektaşlarımın, yuvarlanarak irileşen, irileştikçe göze batan yolsuzluklar konusunda bir cümle olsun kuramama nedeni, camianın müdavimleri arasında bulunmaları sebebiyledir.
Birbirlerini taklit etme yeteneği hayli gelişmiş olan bu meslektaşların, riyakâr methiyelerle kimseye nezaket göstermeyen gücün tebessümüne muhatap olmak için, yolları kesiştirmeye devam ettiği malûmun ilanıdır.
Kendilerini inkâr edenden ikrar beklentisine girecek değilim ancak, haksızlık karşısında dilsiz olmanın vebalini havale etme hakkımızı bu kez kayda geçelim dedik.
Hülasa, iradenin meziyetlerine odaklanarak içine sinmediği tavrı benimseyen “İslami” camiada, fesada uğramamış bir yapıya rastlama olanağı oldukça zayıftır.
-Anlamsız savaş ve kaypak barışlar ülkesinden geçtim, yalınayak.
Ömrümü geçirdim kendimi yalanlayarak.
En kahramanıdır gördüm, savaşın en mağduru olanlar.
Paye simsarları, size dava bulanlar.
Pazarda uçuşuyor dava.
Ah dava ah!
Uğruna ölünesi dava…
Bedava!-
Hak edişler, hak edilmemişlere yaslanarak büyüyor. Yükünü tutan, yukarıdan davranıyor. Cehennem ateşinden kaçan, kaçtığı ateşin altını harlıyor.
Ve camia, haklarında kimsenin bir şey bilmediği kanısı ve gönül ferahlığının güvencesiyle “dava - dava!..” demeye devam ediyor.
Sonuç olarak, ezbere sadık kalarak yol almanın inandırıcılığını yitirdiği şu günlerde, sokakların dinginliği, ruhsal iklimi de göz önüne alacak olursak, yanıltıcı sorunlara ve biriken enerjinin de istenmeyen olaylara yataklık edebileceği öngörülebilir bir gerçektir.
Gerçek, dokunularak hissedilmeyi bekler.
Çimdikledik galiba…
*
Not:
- CAMİADA SAKINCALILAR LİSTESİ:
Sarayın bereketini sorgulayanlar.
Yolsuzluklara inanalar.
Sığ ve yetersiz çaba ile düzeneğin ezberini bozmaya çalışanlar.
Direnişi ifade eden öykülerde yer alıp, şehit olamadan bu günleri görenler.
Maharetleri budanıp, kabuğuna çekilenler.
İttifakı eleştirenler.
- YOLSUZLUK HAKKINDA:
Duayen medya mensubu olarak, övünülecek faaliyetleri, aylarca “billboardlarda” asılı kalanların, yerinilecek faaliyetlerinin de “billboardlara” asılmasını öneriyorum.
Çünkü Sayıştay’ca kayıt altına alındığı andan itibaren artık bir şey yapılamayacağı…
Ve “onaylandığı” anlamına gelip, tozlu raflarda kendine yer buluyor.
- DİK DUR EĞİLME!
Her halde yanlış anlaşılmış!..
Mızrak yutmuş gibi yürüyorlar.
Hele sokağa salınan vekillerin bir kasılması var ki, millet; “acaba bir rahatsızlığımı var?” demekten kendini alamıyor.
Şurda güneşe ne kaldı…
Bilmem!
Kırk yıldır biz göremedik.
Gören, bir Mahsun Kırmızıgül.
Bir de…
Yaşamın edep yerlerini teşhir etmeyen sokak diliyle ifade edecek olursak; Yağma hasanın böreğindeki lezzete meftun, hampacı gastronomlar.
.
Medya Berberi
Ahmet Beyaz, dikGAZETE.com
Osman... 4 yıl önce