-Dünya, insan beyninin sezgisel evrenine ulaşmaya çalışan yapay zekâ ile biz ise hâlâ geri zekâlılarla uğraşıyoruz.-
Medya Berberi
Tarihinin yanıltıcı bir döneminden geçmekteyiz. Doğal afet süsü verilen algılar köpürtülmekte, zerk edilen hormonlu gerilimler hayatı alt üst etmektedir.
Aklın istila ve toplum dayanıklılığının test edildiği bu süreçte, emareler, birçok şeyin değişip eskisi gibi olmayacağının sinyallerini vermektedir.
Yaşamın seyri, sınıflar ve belki de sınırlar…
Geçmişte yapılan kurgu, geleceğin içeriğini belirleyen bir olgu olarak karşımızda dururken zihinsel etkinlikleriyle gidişata destek olan bilim insanlarının özgün bir bakış açısı geliştirmekten özenle kaçındığını müşahede etmekteyim.
Kılıktan kılığa girerek ortada dolaşan virüsün varlığını kabul edip, akla ve mantığa aykırı bazı şüpheli durumların görmezden gelinmesi gibi.
Algıda kusurun statüye etkileri konusunda çekincesi olan bilim insanlarının, başına top mermisi de düşse, Newton’un başına düşen elmanın etkisini yapmıyor artık.
Kuşkuların hedefinde olan olgular, yanıtlanması gereken soru işretlerini peşi sıra sürüklemeye devam ediyor.
Şüpheyi kehanetle gidermeye çalışan toplum ise çaresiz, aşı çalışmalarının yolunu gözlüyor.
Beklentilerin bilinmezliği önceden kurgulanır, umut kafa karıştırmaya, ‘medya berberi’ tıraşa devam eder…
Tarih boyunca, başladığı yer ile son bulduğu nokta arasındaki mesafeyi irdelediğimizde şaşkınlığımızı gizleyemeyeceğimiz ne çok şey var…
Örneğin ekollerin tedrisatından mülhem siyasi yapılanmalar…
Pratik uygulamalardan edindiğimiz deneyim, bu ekollerin efsun salgılayan bir cazibe merkezi gibi görüldüğü ve siyasi menfaatin uğrak adresleri haline geldiği yönündedir.
Zapt edilmeye elverişli kişilikler, keşfedilme yaklaşımıyla kurulan partiler…
Ümidin kapısını aralayıp zirveye taşınmak, icazetine gereksinim duyulan ekollerin teveccühüne mazhar olmakla mümkün.
Bu merkezlerin, ilgi duyup kontrol edebileceği alanlara sirayet etme gibi bir alışkanlığı ve nereye varacağı önceden kestirilemeyen talepleri bulunmaktadır.
Teslimiyeti kabul edenin, dayatılanı reddetme lüksüne sahip olamayacağı açıktır.
Aksi halde, kendinizi dost ve düşman kuvvetlerinin olmadığı bir kalkışmanın ortasında bulabilir, size yöneldiğini, çatışmanın ortasında fark edersiniz.
Dıştan içe, içten dışa, suni hasımlar üreterek, çevrenizi saran gerilimlerden kurtulmanın mümkün olmadığı iklimlere savrulmanız kaçınılmazdır.
Çaresizlik içerisinde sıkışıp kalan aklın paranoyası, olumsuzlukların hangisine şaşıracağını bilemez.
Balayı günleri geride kalır, telefon trafiği kesilir, muhatabınız konuşmaya istekli biri olmadığı yargısının oluşmasını sağlamakla meşguldür.
Hülasa ekoller, bir şeyler veriyormuş gibi görünüp, dibine kadar alan emperyalizminin ta kendisidir. Ancak nezaketen, biz ona kısaca ‘üst akıl’ deriz (Üst akıl, emperyalizmi gözlerden uzaklaştırma gayretinin meyvesidir).
Birçok olayın arkasında onun parmağı vardır.
Dolarının gözü üzerinizde, parmağı her daim gözünüzdedir.
Ve o parmağı kesip atmanız, asla mümkün değildir.
İki arada bir derede kalıp, seçenek sıkıntısı çekmek, yoklukların en zorudur…
Gölgelenen hakikatlerin gün yüzüne çıkma endişesi, durumu daha da zorlaştırmaya neden olur.
Aklanma kaygısı “ne isteseler de versek” çareleri aramaya, ‘medya berberi’ tıraşa devam eder.
Adaletle yakınlık kurma isteğinin tezahürü olarak kurulan AK Parti, kendini sahiplenecek ekol arayışlarına girdiği yıllar hayli geride kaldı.
Bırakın adaleti!
Bugün, yaşamdan memnuniyetsiz olma hakkınız dahi yoktur!
Verdiği oy, ödemeyi taahhüt ettiği bir bedel olarak karşısına çıkan vatandaş, bir köşede kıstırılacağı hissiyle, ifadesizliğin daha anlaşılır olduğu düşüncesinde hemfikir hale gelmiştir.
Söylediğini kimseye duyuramayan esnaf, sıkıntıları yetkili makamlara iletmekten çekinen odalar, haksızlığa uğradığı kurumun cevabi yanıtıyla sözde sorunları çözen Cimer…
“Emir yukardan!” ezberiyle, edilgenleştirilen kurumlar…
Dillerin sivrildiği, sözlerin keskinleştiği, tercih etme hakkının zan altına alınmaya çalışıldığı ve adil olabilmenin iradi bir tercih olmaktan çıktığı günümüzde, haksızlığın önünü almanın mümkün olmadığı görülmektedir.
Yetmez gibi, mevcut sistemin kendisini aşmaya olanak sağladığı Bahçeli…
Bir arada, barış içerisinde yaşama arzusunu köreltip, toplumu karamsarlığa itebilecek olan depresif ayar meziyetlerini sergilemeye devam ediyor.
Sarayın her beyana sahip çıkma zorunluluğu ise dikkatlerden kaçmıyor.
Kısaca, sarayda kurgulanan ile sokakta sürmekte olan hayat arasındaki uçurumun farkında bile olmayan irade, her halde “İletişim”in attığı “tweet”le bu farkın giderildiğini düşünüyor.
Yıllar boyu gömleğini çıkardığı camiaya karşı ilgide iştahsız davranırken muhalefetin çoğalma isteğini bertaraf etmek için yapılan ziyaret, durumun vahametini ortaya çıkaran bir olgu olarak değerlendirilebilir.
İlginç olan, ziyaretin görünene değil, görünmeyene yapılmasıdır.
Adalet ve kalkınma kavramları test edilip, inandırıcılığını yitirmemiş olsaydı, böylesi bir ziyarete de gerek kalır mıydı bilemiyorum.
Sonuç olarak; “Yeni anayasa” söylemiyle kurtuluş çareleri aramaya ve kaybettiklerinin içinden kazanç elde etmeye çalışan irade, evrensel değer yargılarıyla bir hükme bağlanmaktan kirişi kırdığı için, samimiyetinden şüphe etme hakkımız bakidir.
Ne de olsa, tıraş esnasında bir çay içmişliğimiz var.
Yegâne birikimi yalnızlık ve çaresizlik olan vatandaş adına, gerçeğin üzerine basıp, yalanı ezelim dedik.
Sıhhatler olsun efendim.
NOT:
- İktidar ve muhalefet karşılık göremeyen sevgili gibi kendi aralarında hır çıkarıp zararın bedelini bize mi fatura ediyor ne!..
-Allah gecinden versin, kendisini gerilimle ifade ederek kasan Bahçeli’nin, virüse yenik düşmese bile, bu gidişle öfkesine yenik düşeceğinden korkuyorum.
- İletişim aracı olarak seçilen sözcüklerin ruhuna sızan algı, parti tabelaları ile görücüye çıkarak toplumsal duyarlılığın coşkuya dönüşmesine olanak sağlamaya çalışır.
- Derdi olan “Deva”ya… Mutsuz olan “Saadet”e… Bu günden umudunu kesen “Gelecek”e… Kötüden kaçan “İyi”ye… Hasret kalan, “Yeniden Refah”a… İhtiyarlardan gına gelen “Genç”e… Avrupa Birliği’nden umudunu kesen “Anadolu Birliği”ne… Eskiden bıkan “Yenilik”e… Büyükten, küçüğe, inceden kalına…
Bu yokluk içinde bir yerlere tutunma isteğiyle kurulan daha niceleri...
.
Medya Berberi
Ahmet Beyaz, dikGAZETE.com
Kasım Ergün 4 yıl önce
hülasa... 4 yıl önce