İnsanlık tarihi boyunca bildiği hakikatleri çeşitli sebeplerle açığa çıkartmayan, gizleyenler olmuştur.
Hakikati çok iyi bilmelerine rağmen, bunlar gerçeğin üstünü örtmeyi tercih ederler.
Makam, itibar, para veya şöhretten mahrum olma korkusuyla bunu yaparlar.
Onlar hakikati gizlediği için mazlumların canı yanar, insanlar doğruyu bulamazlar.
Gerçeği gizleyenler yüzünden adalet terazisi doğru işlemez.
Ölçüde, tartıda ve fiyatlandırmada haksızlıklar meydana gelir.
Namuslu insanlar haksız yere iftiraya uğrar.
Bunlara karşı tüm gücümüzle mücadele etmek zorundayız.
Kâfirleri (gerçeği gizleyenleri, örtenleri) dost listemizden çıkartmalıyız.
Hangi konuda olursa olsun, bildiği hakikati gizleyenler bizim düşmanımız olmalıdır.
“Neme-lazım” diye düşünüp kâfirlere karşı hiçbir şey yapmadığımız zaman kötülüğe çanak tutmuş oluruz.
Kötülüğe seyirci kalmak da bir nevi kötülük değil midir!
Ne yazık ki dünyamızda gerçeği gizlemenin adı siyaset, ticaret olmuştur.
Siyasiler, tacirler ve din adamlarının gerçeği açığa çıkartma vazifeleri varken onlar daha çok gizlemeyi tercih ederler.
Seçim zamanı siyasilerin çoğu kez düştüğü yanlış, rakipleri hakkında gerçeği bilmelerine rağmen yalana başvurmaktır.
Rakiplerinin doğru işlerini de gizleyip iftira ve yalana başvuran siyasilerin tutumunu hoş karşılamak mümkün değildir.
Nasıl yaşarsak öyle yönetiliyoruz! Yöneticileri eleştirmeden evvel kendi mizanımıza bakmamız daha iyi olacaktır.
Eleştirdiklerimizden farkımız yoksa ne diye insanları eleştiriyoruz ki!
Kendimize çeki-düzen verdikten sonra çevremize bakmamız, varsa sıkıntılar konusunda eleştiri yapmamız daha doğru olacaktır.
Sistemin öğüttüğü insanlardan biri olmayacaksak eğer mücadelemize kendimizle başlayacağız.
İnsanları gerçek olandan uzaklaştıranlar, kendini mizana çekmeyen insanları daha kolay kandırıp istedikleri yolda başıboş bir halde peşlerinden sürüklerler.
Dinin, kâfir (gerçeği örten) olarak ilan ettiği, kötülediği insanlar dindar görünümlü de olabilirler.
İnsanları aldatan, kandıran, oyalayan, yanlış yollara sevk eden kâfirdir ve onunla din adına mücadele etmek zorundayız.
Bu mücadelemiz elimizle, dilimizle veya kalbimizle yapacağımız gibi buğz ile de olabilir.
İş yerinde haksızlık yapan, adam kayıran, “mobbing” yapan, sarkıntılık eden veya kamu malını zimmetine geçirmeye çalışan, usulsüz işlemlere göz yuman veya önayak olanlara sessiz kalamayız.
Haksızlığı, hukuksuzluğu, adaletsizliği nerede görürsek görelim uygun yöntemle mücadele edeceğiz.
“Bana ne!.. Neme-lazım!..” demeyeceğiz.
Bunu yapmayanın kimseyi eleştirme hakkı yoktur. Müslüman elinden, dilinden emin olunan kimsedir.
Çoğunluğu Müslüman olan bir memlekette siyasetin ticarete karıştığı, adam kayırmacılığın zirvede olduğu, yolsuzluk yapmayana aptal muamelesi yapıldığı gerçeği, “Müslüman - Kâfir” ayrımının ne olduğunun sanırım bilinmemesinden kaynaklanıyor.
Din adamlarımız “kâfir” kavramını tam olarak anlatmıyor veya anlatamıyor.
Müslüman bir ülkede bir Müslüman devlet başkanının yakasına yapışıp hakkını isteyemiyorsa, bunu yapmaya kalktığında başına ne geleceği belli değilse, adalete güven endeksi sıfırın altına düşmüşse, eğitim kalitesi adalet endeksi ile at başı gidiyorsa neyin tartışmasını yapıyoruz ki?
.
Muhammed Işık, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @leyli_serd , @dikgazete
Sonmez 5 yıl önce