GAZETECİ KILIKLI FİRARİ FETÖCÜLER!
Bugün ne yazık ki yüzlerce gazeteci kılıklı FETÖ’cü militan, yurt dışında yabancı istihbarat örgütlerinin himayesinde her gün sosyal medyayı ve bazı kanalları kullanarak ülkemizin aleyhine kara propaganda yapmaktadırlar. Bu gazeteci kılıklı militan FETÖ’cülere devlet artık dur demeli, bunları inlerinde paketleyerek Türkiye’ye getirip adalete teslim etmelidir.
Bilindiği üzere CIA, 1960’lı yıllarda “Yeşil Kuşak Projesi” adıyla bir yapılanmaya gitmişti. Bu yapılanmanın gayesi halkı Müslüman ülkelerdeki İslami uyanışı durdurmak veya durdurulamazsa yanlış yönlendirilmekti. Bunun için “Ilımlı İslam” adıyla bir çalışma başlattılar.
Bize göre İslam tektir; ılımlısı, radikali, yeşili, kırmızısı vs. olmaz. Ancak “Ilımlı İslam” adı verdikleri projeyi kotaran CIA, halkı Müslüman olan ülkelerde, “Hak, Batıl, Cihad, İman, küfür vb.” gibi kavramlarından soyutlanmış bir İslam anlayışını hakim kılmak istiyordu.
Şeytani projesinin adını “Ilımlı İslam” koyarak Müslümanlara şirin görünmek istemişti. Ancak gerçek gayesi Müslümanları Kur’an’ın temel kavramlarından uzaklaştırmaktı. Bunun için Müslümanlara, “Kıl beş vakit namazını, tut orucunu, git haccına. Bak camin açık. Sakın başka şeyleri karıştırma. Devlet, cihat, hak, batıl, iman, küfür gibi kavramlar senin neyine. Bunlar radikal İslamcı söylemler, fundamentalist, terörist bunlar, vs.” kavramlarını telkin ettiler. Bunu yaparken karşımıza elbette CIA olarak çıkmadılar. İçimizde elde ettikleri yerli hainlerin yüzüne din maskesi geçirerek gerçekleştirdiler.
İşte tam bu dönemde devşirilerek yüzüne İslam maskesi geçirilip bize karşı kullanılan yapılardan biri de başını Fetullah Gülen’in başını çektiği ve adına “Fetullahçılar” denilen yapılanmaydı.
Bu dönemde sadece İslam maskesi kullanmamışlardı. Bir de komünizm tehlikesini göstererek onun arkasına saklanmışlardı. Kurulan “Komünizmle Mücadele Derneği” bunun bir aparatıydı. Fetullah Gülen de bu derneğin Erzurum şubesini kuranların başında geliyordu.
CIA tarafından kurulan ve altyapısı hazırlanan bu yapılanma, hızla büyüdü. Eğitim sistemindeki problemlerden de yararlanarak dershanelere, okullara el attı. Kurulan dershaneler, kolejler, üniversiteler bu şeytani yapıya eleman devşiren birer aparat haline dönüştü.
Kullandıkları İslam ve komünizm tehlikesi var maskelerinin arkasındaki şeytani yüzler, milletimiz tarafından fark edilemedi. Devletimizi yönetenler de bunu fark etmedi. Zaman zaman fark eden bazı kişiler ise bizzat bu yapının elemanları tarafından, “Din düşmanı, Müslümanlara karşı savaş açanlar, vs.” gibi suçlamalarla susturuldu.
Devleti yönetenler, 1960’lı yıllardan başlayarak bu yapılanmanın önünü açtı. 1960’lı yıllarda kendi ifadesiyle “CIA’nın şubesi” olarak çalışan Fuat Doğu, bu işin hamiliğini üstlendi.
1970’li yıllarda Süleyman Demirel, 1980 darbesi sonrası Kenan Evren ve ardından Turgut Özal bu yapının yılmaz savunucuları olarak tarihe geçti. 1990’lı yıllarda Tansu Çiller, ardından 28 Şubat sürecindeki hükümetler ve nihayet 2002 yılında tek başına iktidar olan AK Parti, Fetullahçılar yapılanmasının hamiliğini yaptı.
1987-1999 yılları arasında bu yapılanma içerisinde bulunan biri olarak gayelerinin İslam olmadığını anladığımda hemen ayrıldım. Ayrılmakla kalmayıp bu yapının gelecekte ülkemize, milletimize ve İslam’a büyük zararlar vereceğini açıkladım.
Televizyonlara demeçler verdim, makaleler ve kitaplar yazdım. Yapının CIA’nın kullanışlı bir aparatı olduğunu defalarca açıkladım. Ancak ne yazık ki karşımızda çok organize bir güç vardı ve bütün haykırmalarımıza rağmen sesimiz cılız kaldı. Hatta AK Partililer bile Fetullahçılar ile bir olup, bu yapının CIA’ya çalıştığını açıklayan bizleri “Hain” ilan ettiler.
Bir başsavcı tarafından Fetullah Gülen hakkında açılan “CIA’ya çalışıyor.” davası da bizzat AK Parti aracılığıyla boşa çıkarıldı. O dönemlerde Gülen’in, AK Parti kanalıyla temize çıkarıldığını yazan ve bunu manşetine taşıyan bazı gazeteler oldu.
Bu şeytani yapılanmanın esas maksadı Türk milletinin gelişmesini engellemek, sömürülen yer altı ve yerüstü kaynaklarının sömürülmesini devam ettirmek ve uyuyan halkı uyandırmamaktı. Bunu 2010 yılına kadar muazzam bir şekilde gerçekleştirdiler. Hatta 2010 yılında yapılan referandumla güçlerini kat kat artırdılar ve devlet içindeki yapılanmalarını alabildiğine çoğalttılar.
Öyle ki bizzat bazı devlet adamları ve bakanların ifadeleriyle Emniyet müdürlerinin yüzde 98’i, Vali ve Kaymakamların yüzde 95’i, yargının yüzde 80’ni bu yapının eline geçmişti. TSK içindeki yapılanmaları da kontrol edilemez hale gelmişti. Bizzat başbakan ve Cumhurbaşkanları bu yapının yurt dışı yapılanmasına da açık çek vermişlerdi. Hatta bazıları, boş antetli kağıtlara imza atarak, üstünü Fetullahçıların istedikleri gibi doldurmalarına meydan vermişlerdi.
Fethullahçılar da bu geniş yetkileri kullanarak 160 ülkede yapılanmalarını gerçekleştirdiler. Uluslararası organizasyonlarında bizzat Cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, generaller yer aldı. “Türkçe Olimpiyatları” adıyla gerçekleştirdikleri gövde gösterilerinde devlet ve hükümet yetkileri adeta şov yapıyor ve Fetullahçıları yere göğe sığdıramıyorlardı.
Gemi azıya alan bu şeytani yapılanma, artık doymak bilmeyen bir canavar haline gelmişti. Hatta açık açık gazetelerinde, televizyonlarında, “Biz devletten üstünüz. Her devlet yetkilisine istediğimizi yaptırırız. Yapmayanları değişik entrikalarla alaşağı ederiz.” diye ilan ediyorlardı.
Devlet ve hükümetten istekleri de bitmiyordu. Devletimizi yönetenler, Fetullahçılar ne istiyorsa veriyordu. Ancak Fetullahçıların arsızlığı artık öyle bir noktaya gelmişti ki devlet ve hükümet yetkilileri, isteklerini karşılayamaz oldu.
“Yeter” dediklerinde de karşılarında Fetullahçı şer şebekelerini buldular.
Kendilerini ülkenin tek hakimi zanneden Fetullahçılar, emniyet ve yargı içindeki militanları aracılığıyla isteklerine “hayır” diyen devlet ve hükümet yetkililerine karşı operasyonlara ve kumpaslara başladılar.
7 Şubat 2012’de önlerinde engel gördükleri MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a yönelik bir operasyona giriştiler. Başbakan Erdoğan’ın müdahalesiyle boşa çıkan bu operasyonları, “MİT Tırları ile Suriye’ye silah taşıyorlar” kumpası ile devam etti. 17/25 Aralık 2013 tarihlerinde ise hükümetteki bakanlara ve Başbakanın oğluna yönelik “yolsuzluk operasyonları” başlattılar.
Şeytani yapılanmanın arsızlıklarına dur demek isteyen hükümet, gereken adımları attı ve bu CIA yapılanmasını “PDY- (Paralel Devlet Yapılanması)” sayarak mücadeleye başladı. Artık ok yaydan çıkmıştı.
CIA destekli PDY, elindeki bütün kozları oynayarak hükümeti devirmek için operasyonlara girişti. Her başarısızlıkları, yapılarına karşı devletin ve hükümetin daha da sert önlemler almasına sebep oldu. Ancak Fetullahçıların emniyet ve yargı içindeki örgütlenmeleri sebebiyle direnişleri devam ediyordu. Hükümet, Fetullahçıların televizyonlarına, gazetelerine el koydu, dershanelerini kapattı. Emniyet ve yargı içindeki militanlarını yerlerinden etti. TSK içindeki militanların emekli edilme söylemleri çıkınca, Fetullahçılar bu kez 15 Temmuz 2016 tarihinde darbe girişiminde bulunarak 251 kişiyi katlettiler ve 3 binden fazla kişiyi de yaraladılar. Alçaklıkları o kadar ileri gitti ki, uçaklarla, helikopterlerle, tanklarla milletin üzerine ateş ettiler. Türk milleti, bu hain çıkışa karşı şanlı bir mücadele vererek onlara gereken tokadı yapıştırdı. Darbeciler donlarıyla teslim alındı ve cezaevlerine atılarak gereken cezalar verildi.
Devletimiz haklı olarak refleks gösterip devlet kurumlarında yapılanan bütün Fetullahçıları görevden atmaya başladı. Bu hususta bazı yanlışlar yapılsa da netice itibariyle bu şeytani yapının militanlarının kahir ekseriyeti, devletten temizlendi. Takiye yaparak gizlenenler ise ne yazık ki hala devlet içindeki yapılanmalarına devam etmektedir.
15 Temmuz öncesi bu şeytani yapının üst yöneticilerinin hemen hepsi yurt dışına kaçtı. Kaçanlar arasında gazeteci kılıklı militanlar da vardı. Özellikle CIA ve Alman istihbaratının kucağına oturan bu gazeteci kılıklı militanlar, yurt dışına çıktıklarından beri sosyal medyayı ve ‘Youtube’ gibi kanalları kullanarak Türk devleti hakkında olmadık iftiralar attılar ve hala da atmaya devam ediyorlar.
Başını, “Emre Uslu, Önder Aytaç, Ekrem Dumanlı, Halit Esendir, Adem Yavuzaslan, Cevheri Güven, Metin Yıkar, Hamdullah Öztürk, Kamil Maman, Mahmut Nedim Hazar, Bülent Keneş, Fatih Akalan, Harun Odabaşı, Turan Görüryılmaz, Selahattin Sevi, Erkan Akkuş, Ertuğrul Erbaş, Doğan Ertuğrul, Bülent Korucu, Levent Kenez, Mahmut Çebi, Yasin Kesen, Ufuk Emin Köroğlu, Kemal Gülen, Abdullah Abdulkadiroğlu, Bilal Şahin, Bülent Ceyhan, Ahmet Dönmez, Sevgi Akarçeşme, Kerim Gün, Mürsel Genç, Faruk Arslan, Eyüp Can, Erhan Başyurt, Celil Sağır, Abdülkerim Balcı, Abdullah Bozkurt, Arzu Yıldız, Asım Yıldırım, Aydoğan Vatandaş, Basri Doğan, Erkam Tufan Aytav, Hasan Çüçük, Mehmet Cerit, Necdet Çelik, Said Sefa, Sevinç Özarslan, Tuncay Opçin, Zühdi Reha Yeprem, Tarık Toros, Osman Özsoy, Yaşar Yeşilyurt, Can Dündar, Erk Acarer, Mutlu Çölgeçen, Bedrettin Uğur” gibi militanların çektiği gazeteci kılıklılar her fırsatta kumpas üstüne kumpas kurarak hainliklerine devam etmektedirler.
Bugün sosyal medyada açtıkları binlerce sahte hesapla her gün Türkiye aleyhine kara propaganda yapan bu şer şebekesinin son kumpası ise Sinan Ateş üzerinden oldu. Daha ilk günden beri sosyal medyayı kullanan bütün FETÖ’cü gazeteci kılıklı militanlar, bu cinayeti MHP ve Ülkü Ocakları üzerine atmak için yapmadıkları şeytanlık kalmadı. 20 binden fazla sahte hesap kurarak her gün, “MHP ve Ülkü Ocakları kapatılsın” şeklinde paylaşım yaptılar. Kumpas çökünce de sahte hesapları kapatıp, ortadan kayboldular. Ancak yukarıda isimleri yazılı gazeteci kılıklı FETÖ’cü militanlar, bütün kumpasları çökmesine rağmen hala yalanlarına ve algı operasyonlarına devam etmektedirler.
Devletimiz, bu yurt dışında değişik istihbarat örgütlerinin kucağına oturarak Türkiye aleyhine çalışan gazeteci kılıklı firari FETÖ’cü militanlara karşı gereken tedbiri almalı ve onların hainliklerinin önünü kesmelidir.
Devletimiz, bunu yapacak güçtedir.
Bu hainlerden birkaç tanesini paketleyip Türkiye’de yargı önüne çıkarılırsa diğerleri korkudan hainliklerine devam edemez.
Bütün tedbirlere rağmen bu FETÖ’cü ahlaksızlar hala ülkemiz aleyhinde çalışırlarsa tıpkı PKK’lıların leş haline getirildiği gibi bulundukları ülkelerde etkisiz hale getirilerek Türk devletinin çelik yumruğu kafalarına indirilmelidir.
.
Selim Çoraklı, dikGAZETE.com