Uğur Özcan. 1970 yılında Afyon’un Çay ilçesinde dünyaya gelen, bir çiftçi ailenin çocuğu.
Vatani görevini yapmak için 1993 yılında Malatya’ya gitti. Askerliğinin bitimine 15 gün kala, mayına basması sonucu bir ayağını kaybetti.
2003 yılında başlayan Ampute Futbol serüvenini, Avrupa Şampiyonluğu ile taçlandıran A Milli Takımımızın eski teknik direktörü.
Sosyal medyadan (ınstagram; ahmetgulumseyen) yaptığımız canlı yayında, ampute futbolla ilgili düşüncelerini bizle paylaşan Uğur Özcan hocamızın örnek, bir o kadar derslik hayat hikâyesini siz değerli okuyucularımızla da paylaşmak istiyoruz. Hayırlara vesile olsun inşallah…
AMPUTE FUTBOLUNUN RESMİYET KAZANMASI…
“2003 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Rehabilitasyon Merkezine gittiğimizde, Kamil hocamız, Orhan Azboy hocamızla tanıştık. Orhan hocamız bize ‘Ampute Futbol oynar mısın?’ diye teklifte bulundu. Kendisine dedik ki ‘Hocam bir ayağımız var. Bu ayağımızı da burada kaybedersek ne yaparız, nasıl yürüyeceğiz!’ Endişe ve şaka karışımı o sohbette çok gülmüştük. Ya, gel bakalım dedi ve kendimizi sahanın ortasında bulduk.
Bir de baktık kanedyenle (koltuk değneği) yavaş yavaş koşuyoruz. Başladıktan sonra Fahri Genç hocam ile tanıştık.
Bizlere katkıları çoktur, bizler için çok değerlidir. Ankara TBB İdari İşler Şube Müdürü Adnan Ersan Bey ile tanıştırdı.
Ampute futbolunun resmi hale getirilmesinde çok desteği vardır. Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay zamanında kurulmuştu.
Biri yukarıdan diyor ki ‘Biz bunu resmi hale getiririz ama, adamın elinde iki sopa var, bir kavga çıkarsa, bunlar birbirinin kafasını kırar’ diye olumsuz yaklaşımlar oldu. İlk başta bu işi resmi hale getirelim dedik, ama olmadı. Yine günlerden bir gün, 19 Eylül Gaziler günü.
Zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman Paşa, bir gün beni ziyarete geldi. Gösteri maçı yaptık.
Paşamız ‘Çocuklar bir isteğiniz var mı benden?’ dedi.
Dedik ki ‘Sayın komutanım, bir isteğimiz var. Ampute Futbolla ilgili Spor Bakanlığımızdan yazımız geçmiyor. Olur diyorlar ama arkası gelmiyor.’
Pazartesi işinizi çözeceğim rahat olun, dedi.
Pazartesi sabahı, saat dokuz buçukta bir telefon geldi; ‘Uğur Bey olur yazınızı gelin alın.’
Ampute futbol resmi hale geldikten sonra ilk Ukrayna’ya, Avrupa Şampiyonasına gitmiştik. Takımı sağdan say 16 kişi, soldan say 16 kişi. İlk oldu ama, güzel bir deneyim oldu. İlk maçta 2-3 gol yedik, ikinci maçımızı 6-1 kaybettik. İlk deneyimizin böyle oldu...”
AMPUTE, SADECE AMPUTE DEĞİLMİŞ…
“Ben 1994 yılında Şırnak Cudi’de mayına basarak sol ayağımı kaybettim. O zaman rehabilitasyon Merkezi yoktu, GATA vardı. Tabii biz yıllardır, 2003 yılında, bel ağrısı şikâyetiyle Kamil hocamızın yanına geldik. Kamil hocamızla birlikte, futbolu tanıdık, insanları tanıdık.
Amputeyi sadece amputedir, diyorduk. Kamil hocamız sayesinde çok şeyler öğrendik. Kamil hocam bize çok yol gösterdi. Askerden önce köyde çiftçilik yapıyordum. 2003 yılına kadar memlekette çiftçilik yaptım. Bana topu atsan, ben topu karpuz sanırdım.
Ne yalan söyleyeyim. 2003 yılında bu işe girdikten sonra, bu konuda kendimi geliştirdim. Herkes gibi hazıra konmadım. Kamil Hocam, Mehmet Hocam, Orhan, Bahadır hocalarımız, arka planda daha sayamadığımız bir sürü isimler sayesinde biz takımı bir yere getirdik, ligimizi kurduk.
Takımımız bugün Avrupa Şampiyonu, Dünya birinciliği penaltı atışlarında kaçtı. İnşallah Dünya’da da söz hakkımız olacak. Dünya’da da Ampute bizden sorulacak inşallah…”
DAĞDA BİTEN GÖREVİMİZ, SAHADA DEVAM EDİYOR…
“O sahalar bizim her şeyimiz. Hastanede değil, hastanede yatarak değil. Ben her zaman diyorum ki, bizim görevimiz dağda bitti ama, dağda o bayrağı dalgalandırdık ama, o bayrağı sahada da dalgalandırmak zorundayız.
Öyle bir büyük görevimiz var. Bayrağı dalgalandırmak zorundayız. 2016 yılında hocalarımızdan bayrağı teslim aldığımızda, sırada Avrupa ve Dünya Şampiyonlukları vardı.
Biz bayrağı devraldıktan sonra iyi çalışma ve projelerle 2017 yılında Avrupa Şampiyonu olduk. Bu başarıya, arkadaşlarla birlikte iyi çalışmanın sonucunda ulaştık.
Gazi ve engellilerle birlikte bu takımı buralara getirdik. O arkadaşların da emekleri çok. Kulüp başkanları, yöneticileri ve antrenörleri bizlere sporcuları hazırlıyorlardı.
Biz Milli Takım Kamplarında, geriye kalan eksikleri tamamlamaya çalışıyorduk. Bu meyveler öyle geliyor…”
MİLLİ TAKIMDA YER ALMANIN AYRICALIĞI…
“Mili Takımda forma giymek ayrı duygu, Milli Takımda antrenörlük yapmak çok daha ayrı bir duygu. Milli duygu anlatılmaz yaşanır.
Beşiktaş Vodafone Stadında 49 bin kişinin önünde final maçında, o duyguları çok çok daha fazla yaşadılar. Sağ olsunlar, bizi yalnız bırakmadılar.
Tribünle birlikte stat dışında kalanlar, evlerinde ve iş yerlerinde seyredenler. Çok ayrı bir duygu. Çeyrek final oynadığımızda, sporcularımız, daha büyük bir statta oynayabilir miyiz, diye. İstek Cumhurbaşkanımıza iletildi.
Sayın Fikret Orman, sahamız bakımda falan derken, aynı gece bakım durdurulup maç Vodafone Stadında da oynandı.
O dönemin başkanı Fikret Orman olmak üzere herkese teşekkür ederiz.
Kırk dokuz bin taraftarın önünde maçı oynayarak, Avrupa ve Dünya’ya gücümüzü göstermiş olduk…”
TEK YUMRUK OLMANIN ÖNEMİ…
“Doğru planlamayla güzel işler yapılabileceği gösterdik. Ben her zaman diyorum ki, biz kendimize güvenip tek yumruk olduktan sonra bizi kimse yıkamaz.
Yeter ki biz bir birimize güvenelim, yeter ki tek yumruk olalım. Bu dağda, bayırda, sahada, maçta nerede olursa olsun. Yeter ki antrenör, antrenörlüğünü yapabilsin saha da.
Yeter ki Kulüp Başkanı başkanlığını, Federasyon Başkanı başkanlığını yapsın. Milli Takım antrenörü de sahada antrenörlüğünü yapsın.
Yeter ki yan etkenler girmesin buraya. Biz antrenörler maymun değiliz, biz antrenörüz. O bayrağı dalgalandırmak, o kupayı kaldırmak için, gece gündüz, yağmur çamur demiyor, emek veriyoruz. Herkes kendi işini yapsın…”
AVRUPA ŞAMPİYONU OLMANIN FATURASI…
“2017 yılında Takımımız Avrupa Şampiyonu olduğu gün... Avrupa Şampiyonu olmasaydım, orada ikinci veya üçüncü olsaydım kimse bana dokunamazdı.
Kimse benim peşimde koşmazdı. Acaba biz bu adamı nasıl yeriz hesapları yapılmazdı. Avrupa Şampiyonu olduk, penaltılarla kaybettik ve Dünya ikincisi olduk.
Avrupa Şampiyonu olduktan sonra az önce dedim ya, federasyon başkanı federasyon başkanlığını yapacak, yönetici yöneticiliğini yapacak, antrenör ise sahada antrenörlüğünü yapacak.
Yan etkenler o sahaya girmeyecek. Yan etkenler o sahaya girdiği zaman, hiçbir takım başarılı olamaz. Biz Ampute Futbolu olarak böyle devam edersek, biz de aynısını yaşarız.
İnşallah yaşamayız. Bunları canlı yaşadığım için diyorum. Biri telefonu kaldırıp, bu oyuncu neden yok orada, bunu neden almadın.
Ondan sonra Federasyona gidersin masa kurulur, bu adam neden listede yok. Buna benzer şeyler. Senin arkanda da dimdik duran Federasyon Başkanın olsa, hiç kimse sana ne dokunabilir, ne de seni oradan alabilir. Ama bunu diyecek kimse yok maalesef.
4 Aralık’ta (2011) yapılacak olan Federasyon Başkanlığı Seçimlerinde, dopdolu yöneticiler gelecek, inşallah. İnşallah bu Ampute Futbolun ve tüm diğer branşların önü açılacak, her şey böyle dopdolu gidecek…”
TARAFTAR TRİBÜNLERE SIĞMADI…
“Avrupa Şampiyonası Final maçı öncesi ısınmaya çıkacağız. Karşı tribüne baktım yarısı dolu, alt tribüne baktım o tribünün de yarısı dolu.
O kadar çağrı yapıldı ama, iki tarafı doldururuz dedim, kendi kendime. Tam sahaya çıkacağız, tribünler yıkılıyor. Tribünlerde boş yer yok. İki kapıyı açmışlar.
Spor Bakanı tüm kapıların açılmasını söylüyor. Dışarıda öyle bir seyircimiz var ki akıllara zarar.
Kapılar açılıp, tribünler dolduktan sonra, bir o kadar insan da dışarıda kalıyor. O kadar insan seli vardı, o gün. O kadar güzel bir maçtı...”
AMPUTE FUTBOL EKMEK KAPISI OLDU…
“Biz ampute futboluna ilk başladığımızda, kimin cebinde sağlık karnesi varsa gidip kanedyenle (koltuk değneği) yazılıyordu. O şekilde malzeme tedariki yapıyor, o şekilde antrenman yapıyorduk.
Şükürler olsun, o gün cebimizden para harcarken, bugün en kötü sporcu ayda 2-3 bin lira para kazanıyor. Nereden nereye geldik.
Ampute Futbol, insanlar için ekmek kapısı oldu, neredeyse. Bunlara destek veren Kulüplerimiz, Belediye Başkanlarımız, katkısı olan herkese, sizin aracılığınızla buradan teşekkür ediyorum…”
MUTLU OLMAMIZ İÇİN, ÇOK SEBEP VAR…
“Kırıkkale öğretmen olan Murat Hocam 13 yaşındaki öğrencisi Barış Telli’yi Rehabilitasyon Merkezine yönlendirmesiyle, biz Barış’ı bünyemize aldık.
Barış daha sonra Ampute Futboluna başladı, Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi Bölümünü kazandı, mezun oldu ve bugün öğretmenlik yapıyor. Rahmi Özcan da aynı şekilde.
Nereden nereye geldi. Bugün Spor İlçe Müdürlüğünde çalışıyor.
Düşünüyoruz da, biz nerelere elimizi dokundurmuşuz. O kadar güzel şeyler ki. Biz yapılanları hatırlayınca, bu tür şeyleri duyunca veya görünce mutlu oluyoruz.
Sevenimiz var, sevmeyenimiz var, o ayrı bir şey. Ama ben bunları gördükçe çok mutlu oluyorum. Çünkü neden, elimiz dokundu.
Mesela öğrencilerimizi Üniversite sınavına sokacaktık ama bir kontenjan vardı.
İkinci sporcumuz için kontenjan yoktu. Kamil hocama durumu izah etik, hemen bindik arabaya ÖSYM’ye gittik. Sağ olsun, bizi dinlediler ve hemen bir kontenjan açıldı ve girdikleri sınavda başarılı olunca, hemen okula alındı.
Bu çocuklardan her daim dua almışızdır. Biz yarın bıraktığımızda, bizlerin yerinde onlar olacak, bizim başarılarımızı devam ettirmeye çalışacaklar. Ne kadar güzel şeyler bunlar…”
SONUNA KADAR GİTTİK VE BAŞARDIK…
“İlk sahaya indiğimizde kanedyenle (koltuk değneği) üzerinde zor yürüyorduk. Orhan hocamızın yaptığı ilk antrenmanımız bittiğinde, sahadan dizlerimiz üzerinden sürünerek çıktık. O kadar kötüydük ki.
Çünkü, hiç top oynamamışız, kas gruplarımız hazır değil. Bildiğiniz, hamladık yani. Bu böyle bir hafta sürdü. İlk antrenman çok önemli. İlk antrenmandan sonra bırakmadık, sonuna kadar gittik ve başardık…”
MÜCADELEMİZİ GÖNLÜMÜZ VE RUHUMUZLA YAPTIK…
“Ben her zaman diyorum ya. Biz 2003 yılında başladık bu işe. Yıllardır hep ikincilikler oldu, şampiyonluklar bana nasip olmadı.
Gazi İsmail hocam var. Onla hep sahada kavga ederdik. O bize Şampiyonluk kupası vermezdi. Biz almaya çalışırdık ama, bir türlü alamadık elinden. Tabii ki bu biraz da para meselesiydi.
Bizde çok para yoktu. Bizde ruh vardı, gönül vardı. Olduğu kadar olsun, diyorduk. Ama biz yıllardır ikinciliği de bırakmadık, devam ettik…”
SENİN TEDAVİN SAHADA, AMPUTEDE…
“Tabii rehabilitasyon merkezinin benim yanımda çok daha ayrı bir yeri var. Rehabilitasyon Merkezi, keşke Sağlık Bakanlığı bünyesine geçmeseydi de, keşke Silahlı Kuvvetleri’nin altında devam etseydi.
15 Temmuz’dan sonra her ne kadar Sağlık Bakanlığına geçse de, bizim için ayrı bir yeri var. Benim başarılara ulaşmamda Rehabilitasyon Merkezi önemli rol oynamıştır.
Ampute futbolda nasıl yol alacağımız hususunda, Kamil Hocam önemli etkisi vardı. Gelirdi bize, haydi çocuklar bugün antrenman var, derdi.
Yolda iki gazi görse, onları da sahaya atardı; ‘Oğlum senin tedavin orada, sahada.’ Çok arkadaşımızı öyle iyileştirip evine göndermişizdir.
Ben Uğur Özcan olduysam, rehabilitasyon merkezi sayesinde oldum. 2003 yılında bir şeyler ürettik. Şu anda 2 bine yakın sporcu bu işin içinde ve evine ekmek götürüyor…”
AMPUTE FUTBOL HAYATIMIZA ÇOK ŞEY KATTI…
“Ben ampute futbola başlamış olmasaydım, memleketimde çiftçilik yapıyordum. Ampute futbol sayesinde Ankara’ya geldim. Ampute Futbol sayesinde çocuklarım farklı eğitimler aldı. Ampute futbol hayatımıza çok şey kattı.
Bunun değerini, kıymetini bilene. Değer, kıymet bilmeyen ve mutlu olmayanlar var. Neden mutsuz oluyorsun. Gel topunu oyna, in o sahaya. Ben antrenörlük yaparken, sporcumun arkadaşı geldiğinde, sende gel bizimle birlikte antrenman yap, derdik.
Diğer sporcularımıza verdiğim imkânları belki sana veremeyebiliriz ama gel çalışmalarımıza katıl, baş tacısın.
Gaziye verilen imkânlar sana da veriliyor, sıkıntı yok yani. Bugün Rehabilitasyonda gördüğüme, niçin top oynamıyorsun diye yapışıyorum. Rehabilitasyon merkezinin gazilerimiz için çok özel olduğunu düşünüyorum...”
SPOR TEDAVİNİN BİR PARÇASIYDI…
“Rehabilitasyon Merkezine gelen kişi eğer ampute ise Kamil hocam Orhan hocama veya Mehmet Acet Hocama yönlendirirdi. Spor tedavinin bir parçasıydı.
Rehabilitasyon Merkezine gelen amputeli kişilerin spora yönlendirilmesi önem taşımaktadır. Onları ikna edebilsek, daha güzel olur diye düşünüyorum..”
HASTA YATAĞINDAN, AMPUTE FUTBOLA…
“Büyükşehir Belediyelerin engelli birimleri, engelli koordinatörleri var. Bunlara çok iş düşüyor. Gidiyorsun, çoğundan isim bile alamıyorsun.
Hocam, ben size isim listesi veremem, diyor. Ampute olan arkadaşları ayır isimlerini bize ver, o arkadaşlara ulaşalım, diyoruz. Veya bir toplantı yapalım ve bu arkadaşları sahaya nasıl indiririz, ona bakalım.
Çok ulaşamadığımız arkadaşlar var. Kişi evinde, ben ne zaman öleceğim, bana ne olacak, ben başkaları gibi sokağa çıkabilecek miyim, diyen çok arkadaşımız var.
Geçtiğimiz günlerde, mayına basıp ayağını kaybeden bir arkadaşımızın babası beni aradı. Rehabilitasyon merkezine yönlendirdik. Kendisine, ampute futbolu oynayıp oynamayacağını sorduğumda, hocam protezi takayım bakacağız, dedi.
İnsanlar böyle indiriliyor sahaya. Yıllar önce, Malatyalı Mehmet isimli kardeşimizi zor da olsa ikna etmiştik.
Şimdi ampute futbolu bırakamıyor. Bu işe başladıktan sonra, herkes bir yerlerde. Önemli olan başlamak…”
AİLELERE ÇOK İŞ DÜŞÜYOR…
“Şu anda Rehabilitasyon Merkezimizde Efe isimli bir oyuncumuz var. Efe 9-10 yaşında geldi. Babası Tuncay abi, oğlunun bir yerlere gelmesi için çok emek veriyor.
Gerçekten ailelere çok iş düşüyor. İlk başlayan çocuğa, otobüse bin antrenmana git, ne kadar diyebilirsin. Belli bir dönem, çocuğu aileleri antrenmana götürüp getiriyor. Tuncay Abi gibi abilere burada çok iş düşüyor.
Engelli bireyler arasında intihar etmeyi düşünen, alkol veya sigara kullanan, ne ararsan var.
Onlar bugün sahaya, ampute futbola yönlendirdiğinde, evine kazanç sağlıyor. Çocuklar ve gençler spor sayesinde daha verimli oluyorlar, evlerine ekmek götürüyorlar.
Federasyonumuz 19 branşta faaliyet gösteriyor. Bir engellinin bu federasyonda bünyesinde mutlaka yapacağı bir spor branşı vardır.
Aileler çocuklarını bir branşta faaliyet göstermesi için, mutlaka federasyona veya bizlere ulaşsınlar…”
BERABER BAŞARILARA İMZA ATTIK…
“Biz 2003’te başladığımızda sağdan say 16 kişi, soldan say 16 kişi. Bugün 2 bin gibi rakamlara ulaştık. Neredeyse Rehabilitasyon Merkezinde yetişip, her takımda bir oyuncumuz var diye düşünüyorum.
Orada emeği geçip. O oyuncu bıraksa bile farklı mercilerde görev yaptığını düşünüyorum.
Hepsinden Allah razı olsun. Hepsi haklarını helal etsin. Birbirimize çok desteklerimiz oldu. Bu arkadaşlarımızla beraber çok başarılara imza attık…”
SPORA ERKEN BAŞLAMANIN ÖNEMİ…
“Eğer bir sporcuya çocuk yaşlarında bir şey aşılamak istiyorsan, ampute futboluna 10-11 yaşlarında başlatacaksın. Bir sporcu alıyorsun kulübe ve diyor ki 5 bin lira, 10 bin lira maaş isterim.
Lig başlıyor ve devre arası geliyor ve hocam kafam tutmadı, ben gideceğim diyor. Altyapı çok önemli. Federasyon altyapıya değer vermeli., 20 yaş altı veya 20 yaş üstü veya genç takımların bir kez kamp yapmakla olmaz.
Biz altyapıya önem vermiyoruz. Kamp dediğin nedir ki. Zaten genç oyuncuların ligi yok, maçı yok. Kendi kulübü şans veriyorsa, oynayacak.
Oynamıyor ise kulübede veya tribünde oturacak ve sadece abilerini seyredecek. Mili Takımda da altyapı oyuncularına bir kamp zor yapılıyor. Ne olacak deniliyor, ligi mi var?
Doğru ligi yok ama, bu çocuk nasıl yetişecek. Nasıl A Milli Takıma oyuncu kazandıracağız. Nasıl üst liglere çıkacak bu çocuk.
Bu çocuklar kamp yapacak, biz onları göreceğiz ki onları değerlendirelim. Ama göremezsek, yok...”
AMPUTE FUTBOL LİGLERİNİN ÖNEMİ…
“Ben 1994 gazisiyim. 2003 yılında rehabilitasyon merkezine geldiğimde, dedim ki ‘Benim rehabilitasyon sürecim mi kaldı, ya!’ Bu işin bir ligi yoksa, bir resmi müsabakası olmayacaksa, benim futbolun içerisinde ne işim var, dedim Orhan Hocaya.
Orhan Hocam, Kamil Hocam ve Mehmet Hocamla bu işi devam ettirdik. Mesela biz bunu rehabilitasyon süreciyle sınırlı tutsak, gayret sarf etmeseydik, belki birleri tarafından ligi kurulur ama, bu kadar olur muydu, olmaz mıydı, bilmiyorum.
Rehabilitasyon Merkezi, Kamil Hocam ve bizlerin ateşlemesiyle çok güzel ivme kazandığını düşünüyorum…”
KOÇ VE ÇEBİ’DEN AMPUTE SÖZÜ…
“Dünya ikincisi olduğumuzda Fenerbahçe Spor Kulübünde Başkanı Ali Koç, bizi yemekte ağırladı. Size söz veriyorum, takım kuracağız, dedi.
Ali Koç Başkan, tekerlekli sandalye basketbolu kurdu. Ampute futbol konusunda Ali Koç Başkan’dan bir ses seda yok.
Aylar önce Beşiktaş Kulübü Başkanı Ahmet Nur Çebi Başkanım, bir canlı yayında (Barış da vardı o canlı yayında), Ampute Futbol Takımı kuracağını söyledi.
Başkanımıza yakın dostlarımızla görüştük, orada hep şunu diyorlar, şu an covid var. Covid nedeniyle mali gücümüz yok, inşallah bir gün kuracağız, diyorlar. En azından sözünü aldık…”
BAŞINDAN BERİ YABANCIYA KARŞIYIZ…
“Ben Rehabilitasyon Merkezi kökenli olduğumuz için biz kulüp olarak başından beri yabancı oyuncuya karşıydım, bugün de karşıyım.
Diyorsunuz ya, neden yabancı? Biraz önce bahsettim ya altyapıya oyuncu yetişmediği için kulüpler yabancıya yöneliyor. Yabancıyla çok fazla işimiz olmadığı için, yanlış hatırlamıyorsam en son 5+1 idi.
Ben her zaman şunu diyordum başkanlara, zaten sahada 7 kişi oynuyor. Başkanlar bana kızacaklar ama, keşke altyapıya önem verilse de keşke yabancı sayımız hiç olmasa. Ama maalesef yabancı oynatılıyor, çünkü altyapıdan hiç oyuncu yetişmiyor.
Kulüp başkanları diyor ki, yerli oyuncular geliyor, ilk önce kaç paraya oynayacağım, diyor. Yabancı oyuncunu maliyeti düşük olduğu için, başkanlar tercihini yabancı oyuncudan yana kullanıyor.
5 artı 1 yabancı kontenjanı ampute futbolda çok fazla ben her zaman diyorum 5 artı 1 olacağına, yabancı oyuncu sayısı serbest olsun. Zaten 7 kişi oynuyor…”
AMPUTE FUTBOLDA ALTYAPININ ÖNEMİ…
“TSK’dan gelen biriyim yabancı oyuncu olmasın diyorum ama altyapıda oyuncu yetişmediği için, yabancısız da olmuyor ligimiz maalesef.
Kısa süre için düşüyoruz. Ben her zaman diyorum. Altyapıya al 12 yaşında oyuncuları. Oradan yukarıya 2 kişi çıkarsan kârdır. Her yıl 2 oyuncu A takımına çıkarsan, benim gözümde büyük kazanımdır…”
YABANCI OYUNCULARIN TRANSFER ŞEKLİ…
“Ülkemize gelmek isteyen yabancı oyuncu, kulüplerini kendilerini buluyorlar. Bize de sürekli yazıyorlar, hocam bize kulüp yok mu, diye.
Dediğim gibi ben yabancıya karşı olduğum için, yabancıların ülkemize nasıl geldiği hususu çok ilgi alanıma içerisine girmiyor. Altyapıdan yetişen oyuncu A Takımda oynatma şartı gelse, bakın oyuncu nasıl yetişiyor.
Biz yıllardır söylüyoruz, hep yazılıyor, hep çiziliyor ama orada kalıyor, ileriye gitmiyor. İnşallah ilerleyen süreçte, bu hususta doğru işler yapılır…”
AMPUTE FUTBOLDA HAKEM KONUSU…
“Yıllarca hakemlerle ilgili itirazlarımız oldu, memnuniyetimiz oldu ama, benim için maç başlar ve maç biter, her şey orada, sahada kalır.
Her zaman diyorum sonuçta hakemler de insan. Hakemler de tabii ki yanlış yapacak ama, göz göre göre de yanlış yapmaması lazım. Mesela bir örnek vereyim.
Diyarbakır’da oynanan Türkiye Şampiyonasında Etimesgut-Şahinbey maçı. Bir oyuncu ikinci sarı karttan dışarı atıldı. Mesela uyarılabilirdi. Yanlış bir karttı.
Yine diyorum, hakemler de insan. Hakemlerin de iki gözü, iki kulağı var. Her şey sahada başlıyor ve sahada bitiyor. Hakemler de yanlışlarını en aza indirmeleri gerekiyor...”
BU SEZON ŞAMPİYON KİM OLACAK?..
“Top yuvarlaktır, ne olacağı belli olmaz ama, Ampute Futbolda aşağı yukarı belli.
Bu sezon şampiyonluk yarışı, ODTÜ, Etimesgut ve Şahinbey arasında geçer...”
AMPUTE FUTBOL FEDERASYONU…
“Biz Avrupa Şampiyonu olduğumuzdan bugüne, Ampute Futbol Federasyonun olması gerektiğini söyledik.
Düşüncemizi Sayın Cumhurbaşkanımız ve Spor Bakanımıza ilettik. Ampute Futbolunu tek bir çatı altında faaliyet göstermesini istedik ama bir sonuç çıkmadı ve öylede devam ediyor. Herkes bunu istiyor ama olmuyor…”
KULÜPLER BİRLİĞİ YARAR SAĞLAR...
“Kulüpler Birliği yararlı bir oluşumdur. Kulüpler en azından birlikte hareket ederler. Bizlere çok artısının olacağını düşünüyorum.
Yeni kurulduğu için, inşallah güzel projelere imza atarlar...”
FEDERASYON BAŞKANI NASIL OLMALI?..
“Bedensel Engelliler Spor Federasyonu Başkanlığı için şu anda 5 aday var. Başkan, ben telefon açtığımda telefonuma cevap vermeyecekse, yarın bir şey sorduğumda dönüş yapmayacaksa, oturduğu yerden Federasyon yönetilmiyor.
Engellilere, branşlara bir şeylerin düzgün gideceği, inşallah bizlere faydalı olacak bir başkanın geleceğini düşünüyorum.
Şimdiden başarılar diliyorum. Ben görevden alındıktan sonra, kendisini aradığımda telefonuma çıkmadı, cevap da vermedi.
Hocam seni şundan, şundan dolayı görevden aldık demedi. Mesajlarımda dahil. Federasyon başkanlığı bu mu! Bu mu yani.
Ampute Futbolunu 49 bin kişi önünde şaha kaldırmış bir antrenöre cevap vermiyor ise, öbürlerine ne kadar cevap verir, bilmiyorum…”
AMPUTE FUTBOLUNA EMEK VERENLERE TEŞEKKÜR…
“Buradan tekrar Kamil hocama, Orhan Hocama, Mehmet Hocama, Bahadır Bartu Bey’e TSK Kulüp Başkanımız Tansel Yetik’e, Satılmış abimize, sporcularmıza, gazilerimize tüm engelli arkadaşlarımıza, hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyoruz.
Herkes bu makam, Federasyon ve Milli Takımın başına kendi için değil, takımlar, kulüpler, sporcular için burada olması lazım, diye düşünüyorum…”
PROF. DR. MEHMET ACET: UĞUR HOCA DENDİĞİ VAKİT…
“Uğur Özcan hocamızın, Ampute futbolunun gelişimi ve bu seviyeye gelmesinde çok büyük katkıları var. Hiç geri atmadan, hep iler ilerisi için çalıştı.
Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay Bey’in odasına Uğur Hocamızla beraber defalarca gittik. Federasyon Başkanı, Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etmişti. Onların büyük katkısı oldu. Ahde vefayı seven bir kişiyim.
Başlangıç Prof. Dr. Kamil Yazıcıoğlu, o dönem Albaydı. Bir gün beni çağırdı ve dedi ki ‘Mehmet, sen akademisyen bir hocamızsın. Senden şunu istiyorum.’ dedi.
Askerliğin biteceği son iki ay, bizden bir iki aylık izin alıp, askerliğini bitirme dedi. Senden şunu istiyorum; Pazartesi, Çarşamba, Cuma günleri, arkadaşlarınla birlikte antrenmanlarını yap, Cuma’dan sonra izin alıp Kütahya’ya gidebilirsin, demişti. Ben de tamam komutanım dedim, teşekkür ettim. Uğur’larla tanıştıktan sonra aynen şu ifadeyi kullanmıştı, Ha ben, Ha Mehmet Acet Hocam, demişti.
Öyle deyince, ben de güçlü olarak olayın içine girmiş oldum. O arkadaşlarımızla beraber çok güzel günlerimiz geçti.
Bana deseler ki bir daha askerlik görevini yapacaksın, aynı şartlarda olursa koşarak giderim. Normal sporcularla 20-25 yıllık antrenörlük dönemi hatırlıyorum.
Uğur kardeşimizle beraber 3-4 yıl çalıştığımızı hatırlıyorum. En güzel antrenörlük günleriniz hangi günler derlerse, ampute futbolla çalıştığımız günleri hep söylüyorum.
Gerçekten çok hoş zaman geçirdik. Ben iyi ki o ortamların içerisinde bulunmuşum. Bu arada Fail Hoca, bu arada benden önce Hüseyin Erdal hocamız vardı.
Bahadır Bartu komutanımızda çok büyük katkı sağladılar. Satılmış Koçak’ta Ampute Futbola katkıları olan kişilerin başında gelir….
Biz 2005’te Uğur’larla tanıştık. Şimdi tarih 2021, muhabbetimiz devam ediyor. Bu çok önemli bir şey. Benim askerlik bitti. Benim normalde askerliğim bitti, tekrar Kütahya’da göreve başladım.
Bir baktım Uğur’lar bana telefon ettiler, hocam Kütahya’ya sizi Rektörden istemeye geliyoruz, dediler.
Beş arkadaş geldi. Vali Bey’e, Belediye Başkanına gittik, Rektör Bey’e gittik. Rektör hocamızla Uğur’ları tanıştırıyorum şimdi.
Arkadaşlar kendilerini tanıttılar ‘Uğur Hocam az önce dedi ya, Mayına bastım sol ayağımı kaybettim.’ Allah kimsenin başına vermesin ama, onu yaşamışlar.
Bunları anlatırken her biri. Rektör Bey bakıyor arkadaşlara, hepsi eşofmanlı ama eksiği görünmüyor. Biz kalktık dedik ki hocam müsaade varsa biz çıkıyoruz dedik ve çıktık.
Rektör Bey beni çağırdı ‘Mehmet dedi, bunların hangisi gazi’ dedi. Dedim, hocam hepsi gazi.
Öğleden sonra Çim sahada maç yapacağız, müsait olursanız, buyurun gelin, izleyin, dedim. Tamam geleceğim dedi. Biz gittik, ben Uğur’lara dedim ki kardeşim protezlerinizi çıkarmadan yürüyerek sahaya gelin, sahaya çıkarken de kanedyen (koltuk değneği) sahaya koşarak çıkalım.
Rektör Bey geldi maçı izliyor. Bir taraf sağlam, diğer taraf ampute sporcular. Ben ampute tarafında oynuyorum.
Ampute takımı, diğer takımı yenmişti. Rektör Bey maçtan sonra sahaya kadar gelip, maç başlarken protezini bırakıp sakat olan kolu veya bacağı görünmeye başladığı vakit, maçı izlemeye gelenler duygulanmışlardı. Ruh ifadesi çok farklı bir şey.
Öyle bir şeyler yaşamıştım. Ben Uğur kardeşimiz ve diğer tüm ampute sporcuları gerçekten seviyorum.
Ve tekrar başarılar diliyorum. Allah yolunu açık etsin Uğurumuzun. Türkiye olarak Dünya ve Avrupa Şampiyonluğu elde edecek seviyelerdeyiz.
Uğur’un dediği gibi, milli takıma seçilecek 15 sporcuyu toplam 20-25 sporcunun içerisinden seçiyorduk. Ama şimdi 2 bine yakın sporcumuz var.
Ve liglerimiz var. Bu çok değerli bir şey. Ve düzenli bir şekilde de devam ediyor. İşin açıkçası, ülkelerin çoğunda bu yoktur.
Biz iyi bir başlangıç yaptık ve devamı da güzel geliyor. İnşallah ileri ki zamanlarda tekrar Uğur’ları görmek istiyoruz.”
.
Ahmet Gülümseyen, dikGAZETE.com