Macron bilmeyebilir Anadolu’da Türkleşmiş Fransızlar var.
İtalyanca Turchia veya Fransızca Turquie sözcüğü "Türk ülkesi" yani “Türklerin egemenliğinde olan yer” demek.
Altıncı yüzyılda Bizans kroniklerinde bütün Orta Asya’ya “Turkhia”, yani “Türklerin yaşadığı yer”, “Türklerin Ülkesi” denildiği belirtilir.
12. asırdan itibaren Avrupa'da hazırlanan atlas çizimlerinde Anadolu’ya Turchia (Türkiye) ibaresi yer almaya başladı.
Bu ismi ilk kullananların İtalyan tacirleri olduğu söylenir. Nitekim Marko Polo anılarında Anadolu’dan “Turcia Minor (Küçük Türkiye)”, Orta Asya’dan “Turcia Major (Büyük Türkiye) diye söz eder.
Türk Etnomisi ve Anadolu Etnolojisi…
Türkiye, Trakya ve Anadolu ile Türk vatanıdır, Türk yurdudur, kendisini Türk hisseden, 'Ne mutlu Türk'üm diyene' ülküsünü benimseyenlerin ülkesidir.
Bundan zerre kadar şüphem yok. Şairin dediği gibi "Sana benim gözümle bakmayanın / Mezarını kazacağım / Seni selâmlamadan uçan kuşun / Yuvasını bozacağım."
Türk olmak, yeryüzünde kaosu bitirmek, yeryüzünü imar etmek, yeryüzünde adaleti tesis etmek, her türlü sömürü sistemine karşı çıkmak, insanlığın huzuru için bu yüce ideale / ülküye / mefkureye gönül vermektir. Türk olan beri gelsin!
İşte, Türk ülkesi bu kahraman savaşcıların sığınağı, kalesi ve gen havuzu olabilir mi?
“Anadolu’nun Genetik Profili”
Bir kaç yıl önce, ABD’deki Stanford Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, Anadolu’da yaşayan insanların dünyanın farklı bölgelerine ait 12 farklı gen taşıdığı ortaya çıkmıştı.
Araştırmada insanın genetik köklerinde hiç değişmeyen iki örneği yani anneden çocuklarına geçen mitokondriyal DNA ve babadan çocuklarına geçen Y Kromozomu incelendi.
Aralarında Türk uzmanların da bulunduğu 15 kişilik geniş bir ekip tarafından yapılan “Anadolu’nun Genetik Profili” isimli araştırmada, Türkiye’deki 95 farklı il ve ilçe merkezinde yapılan araştırmada toplam 523 kişiden alınan örnekler incelendi.
Bu kişilerden 79’u kozmopolit bir kent olduğu için İstanbul’dan seçildi. Diğer bölgeler ise iklim, coğrafya, geçiş yolları üzerinde olması gibi niteliklerine göre belirlendi.
Sonuç çoğumuz için şaşırtıcı olabilir.
Anadolu insanı Kuzey Afrika’dan Finlandiya ve Hindistan’a kadar birçok farklı gen taşıyor.
En yüksek oran ’J geni’
İşte yapılan araştırmaya göre Anadolu’da yaşayan toplulukların taşıdığı genler:
J geni (Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Balkan): Yüzde 33.8
R geni (Avrupa): Yüzde 24
E geni (Afrika ve Güney Avrupa): Yüzde 11.4
G geni (İran ve Kafkas): Yüzde 11
I geni (Kuzey ve Doğu Avrupa): Yüzde 5.2
L geni (Hindistan): Yüzde 4.2
N geni (Sibirya ve Finlandiya): Yüzde 3.9
C, Q ve O geni (Orta Asya): Yüzde 3.4
K geni (Pakistan): Yüzde 2.5
A geni (Afrika): Yüzde 1
Anadolu’daki Fransızlar, Galyalılar, Galatlar…
Eski Türkçemizde “galat-ı meşhur lugat-ı fasihten evladır” diye bir kural var. Günümüz Türkçesine göre, sözlükte ayan beyan olandansa meşhur olmuş hatalı ifade daha iyidir gibi bir anlam çıkıyor. Yani “yaygın olan yanlış, bilinmeyen doğrudan iyidir”.
Galat-ı meşhur, kelime veya deyimlerin yaygın olarak yanlış bir biçimde kullanılması sonucu, doğrusunun yerini alması halidir. "Herkesin doğru bildiği yanlış" denebilir.
Eski Türkçemizde "Deme Kalbura Kallabur; Lugât-ı Fasîhten Evlâdır Galât-ı Meşhûr" deyimi aslında çok karmaşık gibi görünen bu konuyu açıklığa kavuşturur.
Örnek olarak: Türkçede "İngiltere" denilerek kastedilen Birleşik Krallık'tır; İngiltere, Birleşik Krallık'ı oluşturan devletlerden birisidir; ancak bu kullanım o kadar yaygındır ki yanlış kabul edilmez.
Gelelim bizim Galat-ı meşhura.
Çoğumuz Avrupa'nın üç büyük toplumunu ayrı etnik kökenden bilir. Oysa Almanlar, Fransızlar ve İngilizler aynı kökten yani akraba. Latinler, İspanyollar, İtalyanlar bu akrabalık ağının dışında.
Anadolu'dan İtalya'ya göç eden protoTürk Etrüsklerin İtaliklerle karışması nedeni ile Avrupa Yarımadasında, Türk genleri yaygın.
Roma'nın kurucu ataları kabul edilen Romus ve Romulus'un dişi kurt tarafından emzirilnesi Türk Mitolojisi ile ne kadar çok benzeşir.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un tüm bunları bilmeye ne yaşı ne de tahsili yeter!..
“Fransız” ne demek kimlere Fransız denilir?
Fransız; Fransa'da yaşayan, Fransa'nın vatandaşlığına sahip veya bir Cermen kavmi olan Frank/ Frenk kökenli kimsedir, "Francia" sözcüğünün kökü de bu kelimeden gelir. Francia/Fransa "Frenklerin yurdu ve yaşadıkları bölge" anlamındadır.
Franklar, Roma kültürünün etkisinde kalarak Galya'daki yerli halklar (Kelt ve Latin kökenli topluluklar) ile karıştılar ve bugünkü Fransızlar oluştu.
Galya, Galatlar ve Fransızlar…
"Asteriks" çizgi roman ve film kahramanını hatırlayın. "Yenilmez Galyalılar"ın Romalılarla mücadelesini anlatır. I.Ö.50 yılında Romalılar, küçük bir Galya köyünün dışında tüm ülkeyi ele geçirmiştir. Bu köy, küçücük fakat çok güçlü bir köydür.
Büyücüleri Büyüfiks'in iksiri, şefleri Toptoriks'in kudret ve şefkati, bebekken iksir kazanına düşen Oburiks'in acı kuvveti ve temiz kalbi ve tabii ki Asteriks'in bükülmez bileği sayesinde Sezar'ın keyfini kaçırırlar.
İşte Anadolu’da yerleşik Frenklerin ataları Galyalıların iki bin yıl önce bu topraklara gelişlerinden söz etmek istiyorum.
Galyalılar / Galatlar, MÖ 280-274 yıllarında Balkanlar ve Batı Anadolu'da yaşadıktan sonra Orta Anadolu'da Ankara, Çorum ve Yozgat yöresine yerleşen Orta Avrupa kökenli Kelt Kelt kavmindendir.
Kadın, çocuk, yaşlı ve hastalarıyla birlikte sayısı takriben 300 bin olan büyük bir kitle halinde Balkanlara giren, Makedonya ve Yunanistan'ı istila eden Galatlar, Trakya'ya yöneldi. Söylenceye göre İstanbul'un Galata semti adını bu göçebe topluluktan alır.
20 bin kişilik bir grup da M.Ö. 277 yılında İstanbul ve Çanakkale boğazlarından Anadolu'ya geçtiler. Anadolu'nun Ege Denizi kıylarıyla, kıyıya çok uzak olmayan bölgelerinde yaklaşık on yıl yertsiz yurtsuz dolandılar. Kentleri yağmaladılar.
M. Ö. 268'de Bergama kralı Eumenes ve Suriye Seleukoslar Kralı I. Antiokhos ile yaptıkları savaşta yenildiler.
Tektosagi, Tolistobogii ve Trogmi adlı üç boydan oluşan Galat topluluğu bu savaştan sonra, merkezi Sivrihisar/Pessinus, Ankara / Ankyra ve Yozgat'ın Böyük Nefesköy dolayları olmak üzere İç Anadolu'nun Yukarı Kızılırmak havzasına çekilip oraya yerleştiler.
Galat yerleşim bölgesinde olması nedeni ile bugünkü Ankara isminin kökeni Ankyra yer adının "durduran" anlamında Galatça bir sözcük olduğu söylenir. Orta Anadolu'da Galat dilinin MS 7. yüzyıla dek konuşulduğu söylenir.
Yine Ankara'nın 100 km güneyinde ve Tuz Gölü çevresinde bulunan Konya'nın Kulu ilçesi de önemli bir Galat yerleşimi idi ve eski Galat kenti olan Drya harabeleri üzerinde kurulmuştu.
MS 1. yüzyılda Aziz Paulus'un çalışmaları sonucunda Hıristiyanlığı kabul eden ilk Anadolu halkı, Galatlardı. İncil'de "Galatyalılara Mektuplar" o tarihte bu etnik grubun halen varlığını gösterir.
Galatlar yerleştikleri Galatya'da Hellenistik dünyanın değerlerini uzun süre benimsemeden, kendi dinleri ve gelenklerine bağlı kaldılar. Bazı kralların ordusunda paralı askerlik yaptılar.
Galatlar, neden Orta Anadolu'ya yerleşmeyi tercih ettiler?
Galatların, alışık oldukları Avrupa'nın yağışlı, ormanlık bölgelerinden çıkıp Küçükasya'da yerleşebilecek çok daha elverişli yerler varken, İlk çağda Büyük Frigya olarak adlandırılan Orta Anadolu'yu seçmelerinin kendileri açısından stratejik nedenleri vardı.
Hayvancılığa önem verdiklerinden, Orta Anadolu'da elverişli platoların bulunması, geçimlerini yağma, şantaj ve paralı askerlik yaparak kazandıkları için, Küçükasya’nın merkezi konumunda bulunan Phrygia'ya yerleşerek, oradan istedikleri bölgelere rahatça yağma seferleri düzenleyebilme imkânı.
Ayrıca yerleştikleri havalide kendilerine karşı koyabilecek yöresel güçlü bir yönetimin bulunmamasının yanı sıra bölgenin yerleşik halkı Friglerin işbirliğine gönüllü ve yönetilmesi kolay olması da tercih sebebleri arasındadır.
Galatların meskûn oldukları Kuzey sınırında Bithynia ve Pontos müttefik krallıklarının bulunması, Güneyde Tatta Gölü'nün oluşturduğu, içine girilmesi zor bir tuz çölünün varlığı, Doğuda Halys, batıda Sangarios ırmaklarının doğal birer sınır oluşturmaları, ayrıca bölgenin Batı Anadolu'yla en kolay ulaşım yolları üzerinde yer alması.
Galatlar, Anadolu’ya yayılarak yağmalamaya başlamışlardır. Beraberlerinde getirdikleri karıları ve çocuklarını güvenlik içinde bulundurmak için, kendilerine barınabilecek yerler aramış, Orta Anadolu’da Büyük Phrygia ve Orta Halys’in doğu tarafındaki Kappadokia’nın ağaçsız, kışları soğuk, yazları sıcak iklimli bozkırlarına yerleşmişlerdir.
Galatların üç kabilesinden, Ankara şehri etrafında oturmuş olanların Tektosoglar ve diğer ikisinin de Trokmenler ile Tolistoboglar olduklarını Trokmelerin, Pontos ve Kapadokya taraflarına, Tektosagların Büyük Frigya’ya doğru olan yerlere ve Pesinus ile Orkaakus havalisine egemen olup, "Ankara" isminde bir kaleleri olduğu anlaşılmaktadır. Orkaakus; Tuz Gölü ve Lükaonya taraflarında bir bölgedir.
Friglerin keçi sürüleri Galatların ilgisini çekmede gecikmedi. Bu keçiler, uzun ve ipek gibi tüyleri olan tiftik keçileriydi. Oldukça sert kara iklimine sahip yüksek bir yayla konumundaki, orman yönünden de zengin olmayan bu yörede, antik çağda tüylerinin uzunluğu ve yün kalitesinin üstünlüğü ile ün yapmış bir keçi türü, bu bölgede yetiştirilmekteydi.
Günümüzde Angora/Ankara keçisi olarak bilinen bu tür, yörenin en önde gelen üretim ve gelir kaynaklarından biriydi. Nitekim bu yüzden de Galatlar arasında yüncülük ve kıl çadır dokumacılığı oldukça gelişmişti.
“Beypazarı Galetası”
Özellikle et kurutma işinde rakipsiz olan bu halkın özelliği Roma’da bile övgü görmüştü. Bunların yanında, yeni ve çok leziz bir ekmek türü de bulmuşlardı ve buna ‘Galat ekmeği’ denilmektedir.
Uzun süreli askeri seferleri sırasında yanlarında bozulmadan duran bu Galat ekmeği, Galat savaşcılar için hayati öneme sahipti.
Günümüzde Beypazarı Galetası (Beypazarı Kurusu) olarak bilinen bu un mamülü, Galat beslenme kültüründen mirastır.
Ayrıca bu bölgenin marulları da çok ünlüydü. Pessimus kitabelerinde, Galatyalı bir kadının Roma imparatoru Trajan’a; tunik (bir çeşit gömlek) çorap vesaire gönderdiği ifade edilmektedir.
Kadının imparatora gönderdiği tunik ve çorapların, Ankara tiftik keçisinin parlak yününden olması büyük olasılıktır.
Ortaçağda Ankara civarında Galat devleti…
Doğu Roma Bizans ordusunun generallerinden Frank Roussel de Bailleul-Roskelin de Baieul, bölgede hâlâ etkin olan Galat kültürüne dayanarak bir isyan başlatılma imkânını görmüş, Doğu Roma-Bizans devletine karşı ayaklanarak emrindeki 3000 kadar Frank-Norman zırhlı süvarisi ile o dönemdeki adı Galatya olan, Ankara, Eskişehir, Afyon, Yozgat, Çankırı bölgesinde bir devlet kurmuştur.
Bizans, bu devleti yıkmak için askerî birlikler gönderse de bunlar başarısız oldular. Geriye tek çare Selçuklu Türkleri'nden yardım istemek kalıyordu.
Bizans'ın çağrısıyla, Selçuklu Devleti de ilerisi için bu Frank-Keltlerden ve bölgede yerleşik Galatlardan oluşan devletin Türklere de problem çıkarabileceğini öngörüsü ile Bizans'a destek çıktılar.
Roussel de Bailleul yakalandı ve idam edildi. Kurduğu devlet de ortadan kalktı. Anadolu'ya gelişlerinden 1000 yıldan fazla bir zaman geçmesine karşın, Kelt kökenli Galat halkının kültürel farklılığını koruyup, siyasal ve askeri etkinliğini sürdürmesi ilginç değil mi?
-Roma Ordusuna karşı savaşan Bir Galat askerin Romalıların eline geçmesin diye karısını öldürmesini anlatan heykel-
Haçlı Seferleri sırasında Türklerle ölümüne savaşan bu Türkiye’ye yerleşen Galatların torunları Frank askerleri idi. Antakya ve Urfa Haçlı Kontluklarını kurdular. Günümüzde Hatay'da yaşayan Katoliklerin bir kısmı Fransızca konuşur ve geçmişleri Haçlı seferlerine uzanır.
Anadolu Selçuklu Devleti ordusunun neredeyse üçte biri paralı Frank askerlerinden oluşuyordu. Hatta Babai isyanında, Türkmen dervişlerle savaşmak istemeyen Selçuklu askerlerinin açığını zırhla donanmış ücretli Frank/Frenk askerleri kapattılar ve Türkmen dervişlerini ekin biçer gibi Malya Ovası'na serdiler.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Frenk Kralı Fransuva'nın, Kanuni Sultan Süleyman'dan yardım istemesi üzerine, Osmanlı Donanması seferber olmuştu. Sonra bu tatllısu Frenklerini şımartan kapitülasyonlar verildi.
Gerileme döneminde Yirmisekiz Mehmet Çelebi'nin Fransa’ya elçi gönderilmesi de başlı başına bir olay.
Bir zamanlar bu topraklarda Fransızca bilmeyeni adamdan saymıyorlardı. Öyle ki Frenk mukallitliği almış başını gitmişti.
Napolyon'un Mısır Seferi, Akka Kalesi önünde ordusunun yenilmesi, Kırım Savaşı'nda Rus Çarlığına karşı Osmanlı Ordusu'nun yanında saf tutan Fransızlar, Osmanlı ordusunun yenilenmesi sürecinde görev alan Fransız askeri danışmanlar, 1. Dünya Savaşı sonrasında uzun bacaklı sarı çiyanlarla birlikte, domuz çobanlarının Osmanlı İmparatorluğu'nun mirası üzerine çökmeleri vs.
Ankara Anlaşması…
Suriye ve Güneydoğu illerinin Fransız ordusu tarafından işgali ve yerel güçlerin direnişi, Fransa deyince ilk aklımıza gelenler.
Milli Mücadelede Ankara TBMM Hükümeti'nin bir Avrupa devleti tarafından tanınması noktasında Fransa'nın hakkını yemeyelim. Fransa Cumhuriyeti, eski bakanlarından Henry Franklin-Bouillon'u gayriresmî olarak Ankara'ya gönderdi.
9 Haziran 1921'de Ankara'ya gelen Buyyon, Mustafa Kemal, Dışişleri Bakanı Vekili Yusuf Kemal Bey ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ile iki hafta kadar devam eden görüşmelerde bulundu. Özellikle, Mustafa Kemal ile Franklen-Buyyon arasında yapılan görüşmelerde esas olarak "Mîsâk-ı Millî" konusu ve yeni Türk Devleti'nin mevcudiyeti ele alındı.
Fransız ordusu, gerek Milli Kuvvetlerin bölgedeki direnişi, gerekse sömürgeciliğin kitabını yazmış İngiliz emperyalizmi ile boy ölçüşemeyeceği ortaya çıkınca, 20 Ekim 1921'de Sakarya Zaferi’nin ardından, Ankara TBMM Hükümeti ile Fransa arasında Ankara Anlaşması imzalandı.
Üfürürken ciğer fazla genişlerse patlar; OYAK-RENO
OYAK, 1 Mart 1961 tarihinde 205 sayılı Yasa ile kurulmuş, özel hukuk hükümlerine bağlı, TSK mensuplarının yardımlaşma ve emeklilik fonudur.
1969 yılında Bursa’da kurulan OYAK Renault Otomobil Fabrikaları, yıllık 360 bin otomobil ve 750 bin motor üretim kapasitesi ile Renault'nun Batı Avrupa dışında en yüksek kapasitesine sahip.
1969 yılında Renault markalı otomobillerin Türkiye’de üretilmesi amacıyla kurulan ve bugün faaliyetini OYAK’ın yüzde 49 ve Renault Grubu’nun yüzde 51 payı ile sürdüren OYAK Renault Otomobil Fabrikaları, yıllık 360 bin otomobil ve 750 bin motor üretim kapasitesi ile Renault’nun Batı Avrupa dışında en yüksek kapasiteye sahip üretim tesislerinden.
Daha iki yıl önce Türkiye’nin en büyük tamamlayıcı mesleki emeklilik fonu OYAK ve dünya otomotiv endüstrisinin en büyük oyuncularından Renault Grubu arasındaki 50 yıllık ortaklık güven tazeledi. MAİS Motorlu Araçlar İmal ve Satış A.Ş ile OYAK Renault Otomobil Fabrikaları’nın iki hissedarı 26 Haziran 2018’de Fransa’da imzaladıkları yeni ortaklık sözleşmesi ile “uyumlu ve güçlü işbirliğine 27 yıl daha devam” dedi. .
Çok değil Bir kaç ay önce yani Haziran 2020'de Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) askeri personellere özel olarak hazırladığı kampanyalı araç fiyatlarını yayımladı. Bayi fiyatına göre yaklaşık 45 bin liralık bir avantaj sağlayan OYAK kampanyası, yüzde 18 civarı bir indirim imkanı tanıyor.
OYAK grubunun Türkiye distribütörlüğünü üstlendiği Renault firmasının askeri personeller için sağladığı avantajlar dikkat çekici.
"Eyy Fransa Eyyy Macron!.." diye kükreyen aslan, senin askerlerin Fransız sermayesinin patent sahibi olduğu araçlara biniyor, ya bu "al takke - ver külah" işine bir son verdir ya da dilinden düşürmediğin Necip Fazıl'ın "Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader/Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!" dizelerinde teselli bul.
Macron, Türkiye’ye saldırdıkça İslam Dünyasında, Erdoğan’ın kredisi artıyor. Bu Macron bile tersinden Reis’e çalışıyor. Reis akıllı adam vesselam!
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete
cemil tunar 4 yıl önce
Türkoğlu 4 yıl önce
Parisli Fransuva 4 yıl önce
Nurşen ş. 4 yıl önce
Urfalı Abdi 4 yıl önce