“Biz çadırımızı sırtlanların yolu üzerine kurmuşuz…” böyle tarif ediyordu büyük yazar Dündar Taşer, Anadolu coğrafyasını, yani bizim üzerinde yaşadığımız kadim toprakları.
Tarihin her döneminde tehdit altında oldu bu topraklar.
Dökülen kanlar, savaşlar, darbeler, ihanetler ve daha nicesi…
Anadolu coğrafyası ile Ortadoğu’nun da kaderi bir olmuştur.
Anadolu ne zaman tehdit altında olsa Ortadoğu, kan ve revan içinde kaldı.
Anadolu ne zaman güçlü olduysa Ortadoğu da refah ve huzur içinde yaşadı.
Bunu bilen “Haçlı zihniyeti”nin günümüzdeki temsilcileri Anadolu’yu yani Türkiye’yi hiç rahat bırakmadı.
Onlar da biliyor, İslam dünyasını huzursuz ve perişan etmek için önce Türkiye’yi güçsüz duruma getirmek gerektiğini…
Haçlı zihniyetinin, ülkemize tehditleri Cumhuriyet kuruldu kurulalı artarak süregeldi.
İlk olarak “Marshall yardımları” ile ülkemizi kendine bağımlı yapmak isteyenler, bu duruma ne zaman ki tepki gösterildiyse, içerdeki kuklaları aracılığı ile bizi alt etmeyi bildiler.
Önce 27 Mayıs darbesi ile halkın seçtiği Başbakanı, silah yoluyla indirip, idam edecek kadar ileri gittiler.
“Biz ne dersek o” diyordu dünyanın “sözde büyük patronu” ama bizim mücadelemiz de bitmiyordu.
Biz ne zaman bağımsızlık dediysek, “büyük patron” burnumuzu sürtüyordu.
27 Mayıs darbesi, 12 Mart muhtırası, 12 Eylül ihtilali, 28 Şubat post-modern müdahalesi, 27 Nisan E-Muhtırası, 15 Temmuz darbe girişimi ve daha nicesi…
“Büyük patron”, tam bağımsızlık mücadelesi veren ülkemize karşı kozlarını her zaman sert şekilde oynadı.
Darbeler, muhtıralar, iç savaşlar, ihanetler ve daha nice gereksiz olay, büyük patronun tezgahlarıydı; bunları gerçekleştirenler ise büyük patronun içimizdeki kuklalarıydı.
Büyük patronun yeni tezgahı da Türkiye Cumhuriyeti’ni Akdeniz’den sıkıştırıp Anadolu’ya hapsedip, Suriye ve Irak’ın kuzey bölgelerinde (Fırat’ın doğusu) kuracağı terör devletleri ile de İslam coğrafyası ile bağını söküp atmak.
Akdeniz’de yaşananlar elbette başka bir yazı konusu.
Irak’ın kuzeyine 1991 yılında “Huzuru temin operasyonu” (Çekiç Güç) ile giren ve o bölgeye yerleşerek, “Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi” adında özerk bir yapı kuran Amerika, aynı yapıyı “DAEŞ” bahanesiyle girdiği Suriye’nin kuzeyinde, Fırat’ın doğusunda da kurmak istemekte.
ABD’nin destek verdiği, PKK’nın Suriye kolu olan terör örgütü PYD/YPG’nin ABD’nin kendisine verdiği “kukla” rolünü oynamaktan başka bir işlevi yok.
“Sözde Kürt Devleti” kurmayı amaçlayan ABD’nin nihai hedefi PYD/YPG üzerinden Fırat’ın doğusunda, Akdeniz’e açılan bir terör devletçiği kurmak ve bölgeyi daha da istikrarsızlaştırmak.
Amerika’nın asıl hedefi ise Kuzey Irak petrollerini Akdeniz üzerinden dünyaya ulaştırmak ve bu terör devletçiği sayesinde Türkiye’yi, İslam coğrafyasından ayırmak.
Güney sınırlarından kuşatmaya aldığı Türkiye’yi zamanı geldiğinde Anadolu’ya hapsederek kirli emellerine kavuşmak isteyen Amerika, bu terör örgütünün taşeronluğunda bu planını uygulamaya koydu.
Ülkemizin resmi kurumlarına göre, terör örgütü PYD’ye onbinlerce “TIR” silah, lojistik, erzak ve maddi yardımda bulunan ABD, bölgemizde sınırları yeniden çizmek istiyor.
ABD’nin bölgede en büyük müttefiki de “Arz-ı mevud” ülküsüne kavuşmak isteyen İsrail’den başkası değil.
“Arzı mevud”, “Allah’ın Hz. İbrâhim’e ve onun soyundan gelenlere vermeyi vaad ettiği yer” için kullanılan terimdir.
İsraillilere göre bu topraklar kendilerinin hakkı ve “Vaad edilmiş topraklar”a kavuşmak için her şeyi yapmayı kendilerine mübah sayıyorlar.
Bölgedeki sorunların sebebi de ABD-İsrail müttefikliğinin yarattığı kaos ortamından başka bir şey değil.
Türkiye düşmanları kirli emelleri uğruna plan üstüne plan yapıyor ama kadim Türk devleti de o planları tersine çevirerek, topraklarında gözü olanlara geçit vermiyor.
Bölgede kurulan kirli ittifakların, pis ilişkilerin hedefinin kendi toprak bütünlüğü olduğunun farkında olan Türkiye Cumhuriyeti devleti, bunlara cevabını Irak ve Suriye’nin kuzeyine gerçekleştirdiği sınır ötesi operasyonlarla vermekte.
Irak’ın kuzeyine yaptığı sınır ötesi operasyonlarla o bölgede PKK’yı büyük ölçüde çökerten kadim Türk Devleti, Suriye’nin kuzeyinde de 2016 yazından beri gerçekleştirdiği çeşitli sınır ötesi harekatlar ile sınırlarındaki kirli oyunu bozdu ve bozmaya devam ediyor.
Unutulmamalı ki ülkemize açılan cepheler sadece Fırat’ın doğusundan ibaret değil.
Fırat’ın doğusu, ülkemize açılan çeşitli cephelerden sadece bir tanesi.
Kadim Türk Devleti, bunca düşmanla, tehlikeyle, kirli ittifaklarla, terör örgütleri ile ve onların arkasındaki devletlerle mücadelesini amansız sürdürürken; Türk milleti de şimdilik devleti ve askeri için okuduğu dualarla bu mücadeleye destek olmakta; ancak bilinmeli ki günü geldiğinde Türk milletinin her ferdi de bir asker olarak topraklarını, sınırlarını ve namuslarını canları pahasına korumaktan asla korkmayacaktır!
*
BAYRAK ALTINDA
Bugün genç, ihtiyar, kadın, kız, kızan,
Uzanıp yatsak da çardak altında,
Boruyu çalınca yarın borazan,
Hemen toplanırız bayrak altında.
Bizi hiç tasalı görmez bu yerler;
Yiğitler, ölürken bile gülerler,
Yeter ki yaşayan er oğlu erler,
Bizi çiğnetmesin ayak altında.
Kalbimiz çırpınır yurdu andıkça,
Gözlerde zaferin nuru yandıkça;
Üstünde bu bayrak dalgalandıkça,
Gönlümüz rahattır toprak altında.
Faruk Nafiz Çamlıbel
.
Mustafa Aygül, dikGAZETE.com
Ersin şirin 4 yıl önce
Bilal atmaca 4 yıl önce
Büşra 4 yıl önce
Ölümüne Reisçi 4 yıl önce