İnsan denen meçhulü çözebilmek için binlerce yıldır süren çabalar henüz tatmin edici bir sonuca ulaşamadı.
Bilimsel gelişmelerin son yüzyılda iki bin yıllık bir zaman dilimine bedel bir gelişme kaydettiği ifade ediliyor. Fakat bu durum, beynimizin henüz çok azını kullanabildiğimiz gerçeğini değiştirmiyor.
Daha önümüzde, hakkında beynimiz kadar bile bilgi sahibi olmadığımız “ruhumuz” var.
“Sen düşünceden ibaretsin, etle kemik değilsin. Gül düşünür gülistan olursun, diken düşünür dikenlik olursun” diyen Mevlana, beynimizi ve ruhumuzu çözümleme noktasında 700 yıl önce, önemli bir mesafe kat etmiş.
Fakat günümüzün maddeye daha çok itibar eden yaklaşımları ile Mevlana’dan daha fazla yol almamız pek mümkün görünmüyor.
Bu konuda ümidimizi korumamıza neden olan güzel gelişmeler de var.
Örneğin Dr. Masaru Emoto’nun SU ARAŞTIRMALARI.
Onun bu araştırmaları, Mevlana’yı destekler mahiyette olup, düşünce ve duyguların, fiziki sonuçları etkilediğini göstermiştir. Yaptığı deneyler sonucunda temiz kaynaklardan gelen ve kendilerine sevgi dolu sözcükler söylenen su örneklerinin çok parlak, yoğun motifli, simetrik ve çok renkli desenler oluşturdukları görülmüştür.
Suyun en sevdiği ve kristallerini bir sanat eserine dönüştüren kelimelerin sevgi ve teşekkür kelimeleri olduğu tespit edilmiştir.
Buna karşılık çevre kirliliğinin çok olduğu bölgelerden gelen veya negatif düşüncelere maruz bırakılan su örnekleri ise koyu renkli, asimetrik ve tamamlanmamış motifler oluşturmuşlardır.
Yeryüzünde en çok bulunan madde olan suyun, hem katı, hem sıvı, hem gaz hali ile yer alan tek madde olmasına henüz bilimin bir açıklama getirememiş olması gibi, su ile ilgili insanı çok şaşırtacak bilimsel gerçekler, bu yazımızda yer alamayacak kadar geniş bir konu.
İlgi duyanlar, “SU-BÜYÜK GİZEM” belgeselini izleyebilirler. Biz burada suyun bir hafızası olduğuna, bilgiyi ve duyguyu depolayabildiği için yapısında oluşan değişikliklere ve insan hayatına olan etkisine değinmek istedik.
Dünyanın da insanın da yüzde 70’inin su olduğu bilgisini konumuz için önemi nedeni ile unutmadan belirtelim.
Kısaca, güzel sözler söylenen suyun kristalleri, çok parlak, yoğun motifli ve renkli desenlerle adeta bir sanat eserine dönüşüyor. Fakat kötü sözler söylenen suyun kristallerinde eksik, aksak ve bozuk görüntüler oluşuyor.
Bizim geleneksel kültürümüzde yer alan “suya okumak” uzun bir süre “çağdışı” olarak görülmüştü. Meğer gayet çağdaş bir uygulama imiş.
Burada ilginç bir gerçek daha ortaya çıkıyor, o da suyun bir hafızasının olduğu.
Bu konuda yaşanmış çok ilginç bir hikaye var:
1956 yılında Güneydoğu Asya’da, kitle imha silahlarının geliştirildiği bir laboratuvarın toplantı salonunda çok etkili bir silahı, saatlerce görüşen ve kaç kişiyi öldüreceklerini planlayan bir gurup insan zehirlenir.
Toplantıda, yemek yemedikleri ve sadece su içtikleri tespit edilmiş ve hastane raporlarına “içtikleri sudan zehirlendikleri” kaydedilmiştir.
Fakat sebebi açıklanamamıştır.
20 yıl sonra, suyun hafızası olduğu kanıtlandığında, bu olay da açıklığa kavuşmuştur.
Toplantı salonundaki sürahilerin içinde yer alan ve yoğun bir şekilde olumsuz duygu ve kelimelere maruz kalan su, bunları hafızasına kaydediyor ve içeni zehirleyecek hale geliyor.
Dünyanın da insanın da yüzde 70’inin su olduğunu belirtmiştik.
Dolayısı ile insana kötü sözler söylendiğinde, negatif telkinler verildiğinde ve beklentilerini olumsuz hale getirdiğinizde, ortaya çıkacak sonuçların iyi olmasını bekleyemeyiz.
Bu arada, beynimizin ve akciğerlerimizin yüzde 85’i, kalbimizin yüzde 75’i, kanımızın yüzde 92’si sudan oluşuyor. Dolayısı ile insanlarda “tatlı dilin, güler yüzün, söylenen güzel sözlerin, teşvik edici konuşmaların, anlayış ve hoşgörü ifade eden kelimelerin, takdir belirten cümlelerin” neden o kadar tesirli olduğu şimdi daha anlaşılır olmaktadır.
Güzel sözler içimizde yüzde 70 oranında yer alan suyun kristallerini, ruhsal ve bedensel sağlığımıza olumlu katkılar yapacak bir şekle sokmaktadır.
Bir bardak suya bile güzel sözler söylendiğinde, yapısını ve kristallerini mükemmel bir hale getiriyor ve içildiğinde insana olumlu tesir ediyor.
Özellikle çocukların gelişimi ve eğitimi başta olmak üzere ailede, okulda ve iş yerlerinde, insanın ve insan ilişkilerinin söz konusu olduğu her ortamda bedenimizdeki su oranını ve kullandığımız kelimelerin ve davranışların üzerimizde bıraktığı etkiyi düşünerek hareket etmek zorundayız.
Burada “insanın ilk öğrenmesi gereken dil, tatlı dildir” diyen Barış Manço’yu da yad etmiş olalım.
Konumuz su olunca, sufilerin benim de çok sevdiğim ve uygulamaya özen gösterdiğim “SU FELSEFESİ”ni sizin için özetledim.
Şöyle diyor sufiler:
- Dağdan akan suyu düşünün!.. En az direnç gösteren yolu seçer akmak için.
Önüne bir kaya çıkacak olursa onunla uğraşmaz, kayayla mücadele etmez, etrafından dolaşıp devam eder akmaya.
Sen de seninle uğraşan hiç kimseyle uğraşma, eğer uğraşırsan onunla aynı yerde kalırsın. Etrafından dolanıp devam et yoluna.
- Diyelim ki dağdan akan su önüne çıkan kayanın etrafından dolaşamayacak bir yola denk geldi.
O zaman ne yapar, birikip üstünden aşar.
Yok eğer bu da olmuyorsa sabırla kayayı damla damla delmeye başlar.
Demek ki sabretmek hiçbir şey yapmadan oturmak değildir. Sen de imkansız deyip hemen vazgeçme, sabırla ve istikrarla devam et çalışmaya.
- Su hep akar… Bilir ki aktıkça temizlenir. Akmayan su bulanır, çamurlaşmaya başlar. Üzerine pislik birikir.
Sen de su gibi ak… Her daim yenilen… Her gün yenilen… İki günün aynı olmasın.
- Mesela su, değişimden hiç korkmaz.
Bazen yağmur olur bazen kar, bazen buz olur bazen buhar. Ayrıca su uyumludur. Uyum sağlayanlar esnektir çünkü.
Değişime direnenlerse katı.
Fırtına en sert, en güçlü ağaçları devirir ama esnek fidanlara, otlara hiçbir şey yapamaz.
Aynı zamanda akışa teslim olur.
Elinden geleni yaptıktan sonra hayatın akışına teslim olmaktır bu.
Su berraktır, şeffaftır, olduğu gibidir, paylaşımcıdır, besleyicidir. İnsanları, hayvanları, doğayı besler.
İşte suyun bu yapısından dolayı sufiler birbirlerine “Su Gibi Ol Azizim” derler.
Nacizane tavsiyem şudur ki, en çok su ihtiva eden organlarınız olan akciğerleriniz, kalbiniz ve beyniniz başta olmak üzere, tüm vücudunuzu korumak adına, içinizdeki suyun kristallerini zedeleyecek insanlardan mümkün olduğu kadar uzak durun ve siz dahi, tatlı dilli, güler yüzlü, su gibi aziz olun.
.
Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com
Nigar Özel 3 yıl önce
Bir dost 3 yıl önce
Arda Kalan 4 yıl önce
Nazan 4 yıl önce
Sevgi 4 yıl önce
Özlem KALAY 4 yıl önce
Feridun 4 yıl önce
Veysel EKİNCİ 4 yıl önce
Nurullah 4 yıl önce
Selman olmuştur 4 yıl önce
Lütfü 4 yıl önce
Süleyman kocapınar 4 yıl önce
Sinan 4 yıl önce
Ahmet Reşat SAKARYA 4 yıl önce
yasar beş. 4 yıl önce
Burhan Doğruyol 4 yıl önce
Selma Köroğlu 4 yıl önce
Fatih TUNCA 4 yıl önce
Yıldıray Yıldız 4 yıl önce
Mesut isen 4 yıl önce
Timur ü. 4 yıl önce
Cumhur Karasu 4 yıl önce
Selda erkan 4 yıl önce
Gökhan İN 4 yıl önce
Necla Dursun 4 yıl önce
Ayla karasu 4 yıl önce
Eyyüp Yılmaz 4 yıl önce