Bugün öğle vakitlerinde bizim grupta birkaç dostumuz Kastamonu'nun ve o güzel şehirde medfun bulunan bir Allah dostunun sohbetini yapınca ben de bir şeyler söyleyeyim dediysem de başka işlerim çıktı ve hadi bari "gece sohbeti" yaparım dedim ve işte..
Bakın Kastamonu nasıl bir şehir ve bu güzide şehir, bağrında kimleri barındırıyor..
Kastamonu gerçekten tarih dolu bir şehir..
Yalnız tarih mi?..
Evliyalar şehri de ayni zamanda..
Dört, beş kere gittim Kastamonu'ya ve her gidişimde de Allah dostlarının türbelerini ziyaret etmişimdir..
Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleri (Hz. Pir olarak da anılıyor).. Aşıklı Sultan, Benli Sultan, Bayraklı Dede (Yunus Mürebbi), Mehmet Feyzi Efendi ve daha nice Allah dostunu bünyesinde yetiştirmiş bu güzel kent..
Şehrin tam ortasından geçen Karaçomak deresi ve üzerindeki Nasrullah köprüsü ise apayrı bir zarafet veriyor Kastamonu’ya..
Kastamonu’ya iki yoldan ulaşmak mevcut.. İstanbul’dan gelecekler için birincisi Karabük üzerinden, ikincisi ise Ilgaz dağını aşarak!.. İki yol da güzel.. Hele Ilgaz üzerinden çok daha nefis.. Mis gibi çam kokularını ciğerlerinize çeke çeke Kastamonu’ya varıyorsunuz..
Tabii Kastamonu’ya varıldığında ne yapılır?..
Elbette önce Hz Pir, yani Tasavvuf tarihinde çok önemli bir yeri olan Halvetiye tarikatının Şa’baniyye kolunun kurucusu olan Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleri (1471-1569) ziyaret edilir..
Muazzam bir külliyesi var..
Türbe kapısında;
“ÂŞIKANIN KÂBESİDİR BU MAKAM..
KİM Kİ NAKIS GELE, BUNDA OLUR TAMAM” beyti, okuyanı gerçekten bambaşka manevi lezzetlere taşıyor..
Külliyenin içerisinde Şucauddîn veya Âsitane isimleriyle de anılan “Camii Şerif” var..
Camideki çilehane ve halvet odaları görülmeye değer..
Cami ile aynı bahçede bulunan türbede Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleri ve kendisinden sonra gelen şeyhler medfun..
0naltı sanduka var..
Daha gösterişli olanı Hazreti Pir’e ait..
0n üçü dergâhta şeyhlik yapan zevata, iki tanesi ise Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleri'nin İbriktâr ve Peşkirdâr’ına ait bulunuyor..
Yine külliyenin içerisinde üzeri kiremitli ahşap bir şadırvan var.. Ayrıca Kütüphane ve dergah evleri külliyenin dikkat çeken unsurları..
Ve Asasuyu..
Ya da halk arasındaki söylendiğine bakılırsa “Zemzem”..
Evet bu sudan içtik..
Gerçekten de tadı zemzeme çok benziyor..
Çıkış yeri Caminin kuzeyindeki kayalıklar!..
Yetkililer anlattı; bu suyu tahlil ettirmişler, gerçek zemzemden bir veya iki maddesi değişik çıkmış..
Parmak kalınlığında akıyor..
Ve insan içince emin olun psikolojik manada rahatlıyor..
Şeyh Şaban-ı Veli Külliyesi aslında en büyük rehabilite yerlerinden biri..
İstanbul’da Eyüp Sultan’da, ya da Bursa Emir Sultan’da nasıl uhrevi bir hava mevcutsa inanın burada da aynı şeyleri yaşarsınız..
Biraz da bu Allah dostu hakkında bilgi verelim isterseniz; Hz Pir, Kastamonu’nun Hanönü ilçesine bağlı Çukurçayı köyünde doğmuş..
İlk eğitimini Kastamonu’da aldıktan sonra İstanbul-Fatih’teki medreselerde ilim tahsil etmiş..
Daha sonra Bolu’daki Hayrettin Tokâdi hazretlerinin yanına giderek ona talebe olmuş..
0 büyük mürşide biat ederek maddi manevi her şeyini teslim etmiş ve on iki yıl Hayrettin Tokâdi hazretlerinin yanında kalarak şeyhine hizmet ederek bir çok mertebeleri aşmış..
Ve daha sonrada 1531 yılında hilafetle Kastamonu’ya gönderilmiş..
Ve orada milleti uzun süre irşad ettikten sonra bu şehirde Rahmet-i Rahman'a kavuşmuştur..
Mevlâ Tealâ rahmet eylesin..
*
Kastamonu’daki Allah dostlarından biri de Âşıklı Sultan’dır..
Halk arasındaki bir başka ismi de Yanık Evliya’dır..
Rivayete göre Bizans'ın elinde bulunan Kastamonu’yu, İslâm topraklarına katmak için buraya gelerek kaleyi kuşatan Türk ordusunun (Danişmend devri) kumandanıdır..
Savaşın en çok yoğunlaştığı Kastamonu Kalesi'nin giriş yerinde şehit olduğu söylenir..
Zaferden sonra da aynı yere bir türbe yaptırılır..
Tabii bu Allah dostu, niye “yanık evliya” olarak anılıyor?..
İsterseniz onu da sizlere anlatayım; Cumhuriyet'in ilk yıllarında türbede bir yangın çıkar..
0 zamanın Valisi uykusunda bir rüya görür, irkilerek uyanır!..
Rüyasında bir kişi; “Ben yanıyorum, kalkın ve yangını söndürün” der..
Vali, sıkıntıdan sırılsıklam bir vaziyette kalkar ve bir bakar ki, hakikaten türbe yanmaktadır ve Âşıklı Sultan'ın da ayakları alevlerin içinde kalmıştır..
Hemen müdahale edilir ve yangın söndürülür..
Fakat Âşıklı Sultan’ın ayakları yanmıştır..
Tabii bu bir rivayet!..
Doğruluk payı ne kadardır, bilemeyiz.. Ama ben de türbeyi ziyaret ettim, gerçekten Âşıklı Sultan'ın ayakları yanmış, kararmış bir şekilde (etleri ve tırnakları bile dökülmemiş) bileklerine kadar dışarıda, yani sandukanın camekanlı kısmından görünüyor...
Değerli dostlarım;
Bu zât-ı muhteremler, aziz memleketimizin pek çok köşesinde medfun bulunuyorlar..
Bu kişiler ülkemizin manevi dinamikleridir, ayni zamanda..
Ve bunların mekânları ise bizim tapu senetlerimizdir..
Cümlesinin ruhlarına Fâtiha..
.
Sami Özey, dikGAZETE.com