ETHEM NEJAT-TONGUÇ BAĞLAMINDA ESKİŞEHİR VE KIRIM
Sina Akşin, “Jön Türkler ve İttihat ve Terakki” kitabında [1], “II. Meşrutiyet, cumhuriyetimizin siyaset laboratuvarıdır” demişti. Tarık Zafer Tunaya, “Cumhuriyeti anlamak için önce 1908-1918 dönemine bakmak gerekiyor.” demektedir. Her ne kadar eğitim sistemimiz üzerindeki yenileşme çabaları Tanzimat dönemine kadar inse de, II. Meşruriyet sonrası dönem, bu çabaların ivme kazandığı, renklendiği bir dönem olmuştur. Bu haliyle söz konusu dönem için “cumhuriyetimizin eğitim laboratuarıdır” desek yeridir.
İkinci Meşrûtiyet döneminde, sistemsiz de olsa, bütün çağdaş düşünceler Türkiye'ye aktarılmaya çalışılmıştır. Eğitim düşüncesi alanında gerek Batı’dan gelen süreli yayınlar gerek Avrupa'ya giden öğrenci ve araştırmacıların eser ve makaleleri, Bulgarcadan çevrilen eserler v.s. çağdaş pedagojiyi Türkiye'ye daha mükemmel denilebilecek bir biçimde yansıtmıştır.
İkinci Meşrûtiyet dönemi, Türkiye tarihinde eğitim üzerine en çok yazının yazıldığı, eğitim sorunlarıyla en çok ilgilenilen ve deneyimler kazanılan bir dönem olmuştur. [2]
II. Meşrutiyet Dönemi eğitimcileri, büyük bir özveri ve özgüvenle meselelerini tartışmış, problemlerine çözüm bulmak için dünyanın farklı bölgelerindeki tecrübelerden de yararlanmışlardır. Onların ortaya koydukları verim, büyük ölçüde Cumhuriyet döneminde uygulama imkânı bulmuştur. Düşünce ve tekliflerini uzun bir modernleşme tecrübesinin ve çift yönlü bir birikimin üzerine oturtan II. Meşrutiyet Dönemi eğitimcilerinin bıraktıkları miras, günümüz eğitim siteminin değer-bilim dengesi gibi önemli problemlerinin çözümüne de katkı sağlayacak niteliktedir. [3]
II. Meşrutiyet dönemindeki eğitim faaliyetleri tam manasıyla amacına ulaşamasa da Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sonrası Atatürk’ün eğitim alanında gerçekleştireceği inkılap hareketlerinin temelini teşkil edecektir. [4]
Bu dönemi yansıtan en tanınmış şahsiyetlerden biri şüphesiz Ethem Nejat’tır. [5] Ethem Nejat, II. Meşrutiyet Dönemi’nin önde gelen aydınlarından biridir. Eğitim bürokrasisinin çeşitli kademelerinde görev yapan, döneme damga vurmuş bazı dergi ve gazetelerin çıkmasına öncülük eden, bir grup öğrencisi ve öğretmen arkadaşıyla beraber Çanakkale Savaşı’na gönüllü olarak katılan Ethem Nejat, 1918’e kadar Türkçü düşüncenin, 1918’den itibaren ise sosyalist düşüncenin izinden gitmişti. [6] Bu sebeple, “Turancı Sosyalist” [7] olarak tanınmıştır.
Ethem Nejat’ın en dikkat çekici özelliği eğitim alanında öne sürdüğü fikirler ve girişimlerdir. Balkan Savaşları esnasında Osmanlı ordusundaki askerlerin zayıf, hastalıklı ve bedenen zayıf halini gören Nejat Bey, geleceğin askerleri olan çocukların daha küçük yaşlardan askerlik mesleğine hazırlanmaları ve bedenen güçlenmeleri için mektep müfredatlarına beden eğitimi derslerinin eklenmesini istemiş ve izcilik faaliyetlerine büyük önem vermiştir. Görev yaptığı her vilayette ve okulda izci birlikleri oluşturmuş ve öğrencilerine askeri talimler yaptırmıştır. Doğada eğitim, yaparak ve yaşayarak öğrenmeye büyük bir önem veren Ethem Nejat futbol, eskrim, jimnastik gibi spor dallarının tanıtımında büyük rol oynamıştır. [8]
Batı Trakya’da bulunan Alasonya kasabası idadi mektebinin genç müdürü Ethem Nejat ve yardımcısı Ferit Bey tarafından ortaya atılan [9] ve uygulanan ilk ağaç bayramı Osmanlının son dönemindeki önemli bir çevre etkinliği olmuştur.
Kadın muallimlere en az erkek meslektaşları kadar ihtiyaç duyulduğunu savunan Ethem Nejat, akıllı- istidat vaat eden çocuklarının tamamının İstanbul'a getirilemeyeceğinden hareketle, Anadolu'nun önemli şehirleri hatta büyük kasabalarda açılacak okullarla, Anadolu'nun eğitim sorununun hafifletilebileceğini ifade ediyordu. [10]
Özellikle ziraat ve ticaret eğitimi, izcilik, beden terbiyesi, milli eğitim, köy muallim mektepleri, öğretmen yetiştirilmesi gibi konularda dikkate değer öneriler ve fikirler öne süren Ethem Nejat Bey, sürekli yenilikten, hareketlilikten ve ilerlemekten yana bir görüntü çizmiştir. Eğitim alanında ileri sürdüğü görüşlerin birçoğunun II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde uygulamaya geçirilmiş olması Nejat Bey’in ne denli önemli bir eğitimci olduğunun en açık göstergesi olmuştur. [11]
1915 yılının ortalarında Ethem Nejat Bey, Eskişehir Maarif Müdürlüğü’ne atanmıştır. Yaklaşık iki yıl bu şehirde maarif müdürlüğü yapan Nejat Bey, daha önce beraber çalıştığı veya öğrencisi olan genç ve gayur muallimleri beraberinde getirerek Eskişehir’de birçok yeniliğe imza atmış, başta maarif olmak üzere diğer alanlarda da şehre bir canlılık getirmiştir. [12]
Ethem Nejat Bey, 1914 yılında Eskişehir bağımsız bir mutasarrıflık haline getirildiğinde Milli Eğitim Müdürü olmuştur. [13]
Mutasarrıflık noktasına gelmezden evvel, XIX. Yüzyılda küçük ve bakımsız kaza düzeyinde olan Eskişehir, ağırlıklı olarak tarım, hayvancılık ve kısmen de madencilik (Lületaşı) ile uğraşmaktaydı. [14]
Demiryolu’nun İstanbul’u, hemen akabinde Ankara’yı Eskişehir’e bağlaması ile kentin ekonomik, sosyal, kültürel yapısında da önemli değişiklikler oldu. Nüfusu hızla artan kentte ticaret yaşamı canlanırken lületaşı ticaretinin ihracı arttı; arpa, buğday tarımının yapıldığı hububat alanları ise genişletildi. İlk kez patates tarımının yapılması dışında şerbetçiotu yetiştirilmeye ve de geniş dutluk alanları oluşturulmaya başlandı.
Kırım ve Rumeli göçmenlerinin de kente yerleştirilmesi ile hem kırsal yerleşimde hem de kentin mekânsal dokusunda değişiklik oldu. [15]
Demiryolları, Osmanlı batılılaşma sürecini Anadolu insanına ve kentine yayılmasında önemli rol oynamıştır. Bu gelişmenin en tipik örneği, Eskişehir’de yaşanmıştır. Bakımsız, küçük bir kasaba olan Eskişehir’in, başkent İstanbul ile doğrudan bağlantısının sağlanması, istasyonun kent içinde yer alması, çevre köylerden gelen ürünün burada toplanması ve bu şekilde başlayan kırsal bölgeler ile kent arasındaki ilişki, kente ticaret merkezi konumunu kazandırmıştır.
Gelişen ekonomik hayat, tüccar ve esnaf sınıfını Eskişehir’e çekmiştir. Buna bağlı olarak açılan mağaza, depo gibi tesisler ile açılması ile kent, finansal alanlarda da kendini hissettirmiştir. [16]
Açılan gar ve büfeler de sosyal yapıya yeni bir boyut getirdi. Ayrıca demiryolunda çalışan Avrupalılar aracılığıyla halk, yeni dilleri ve giysileri tanıdı. Demiryolu çalışanları kıyafetleriyle, konuştukları dilleriyle, okullarıyla, lokanta, otel gazino vb. sosyal yapılarıyla Anadolu’da yeni bir hayat tarzı örneği sunmuş oldular. Ki, açılan 1896 yılında Alman Demiryolu Okulu [17] bunun göstergelerinden biridir. Nitekim, Gar çevresinde bir “Alman Mahallesi” oluştuğu bilinmektedir.
Böylesine bir ortamda Eskişehir’e Maarif Müdürü olarak gelen Ethem Nejat neleri gerçekleştirmiştir?
Mete Tunçay’ın, “Meb’us Namzedimiz Ethem Nejat Bey Eskişehir’de Ne Yaptı?” başlıklı yazısında, [18] aralarında Darülmuallimîni leylî olarak tesis eylemek, Eskişehir sancağındaki bilûmum ana mekteplerinin, çocuk yuvalarının müessis ve banisi olmak, Eskişehir'de Turan Numune, Haymana Ana Numune, Edebalı, Sultan Osman, Sivrihisar'da Kızılelma Numune, Beylikahır karyesi înas mekteplerini yeniden tesis eylemek, Memlekete ağaç yetiştirmek ve çocukların ağaç ve ziraat muhabbetini tezyit eylemek üzere zamanında bütün memleketin iştirakiyle ağaç bayramları yapılması, halk terbiyesi ile de uğraşmış ve bunun için bilhassa halka mahsus bir kütüphane tesis eylemek gibi faaliyetler yer alan 24 maddelik listede Ethem Nejat’ın Eskişehir’de eğitim alanında gerçekleştirdikleri yer almıştır.
Milli Kütüphanenin bir benzerini Eskişehir’de açmaya muvaffak olmuştur. Bu kütüphanenin inşası için otuz bin kuruşluk bir tahsisat ayrılmıştır. [19]
Eskişehir’de 28 Mayıs 1917’de açılan Milli Kütüphanede, açıldığı günü takip eden on beş gün içerisinde 106 kişi tarafından 106 kitap okunmuştur. Aynı tarihlerde Eskişehir mektepleri talebelerinin el işleri sergisi de Turan Numune Mektebi’nde küşad olunmuştur. [20]
Tarım ve ormancılığa büyük önem veren Nejat Bey, bu konularda da çalışmalarda bulunmuş, maarif müdürlüğü sırasında Eskişehir’de livâ hususi bütçesinden verilen tahsisatla bir ziraat-orman-maden müzesi açılmıştır. Bunun yanı sıra bir fidanlık oluşturulmuş, konserveciliğin terakkisi için konserve numuneleri yapılarak satışa sunulmuştur. Yine şehirde Nejat Bey’in etkisiyle on bin kuruşluk bir tahsisatla hava rasathanesi kurulması kararlaştırılmıştır. [21]
Türk Yurdu’na göre, Eskişehir ve Osmanlı coğrafyasına Nejat Bey’in getirdiği bir diğer yenilik de “Mektepler Bayramı”dır. Eskişehir’deki tüm mekteplerde imtihanlar bittikten sonra maarif müdürlüğünün iştirakiyle bir mektepler bayramı icra edilmiştir. Talebelerin terbiye-i fikriye ve bedeniyelerine çok tesiri olan bu bayrama Eskişehir’in bütün ileri gelenleri ile Mutasarrıf Beyefendi de katılmış ve yapılan müsabakalarda dereceye girenlere ödüllerini bizzat kendisi vermiştir. Dergi, saf bir Anadolu çocuğu için bu bayramların önemine değinerek, daha iyi şartlarda olan şehirlerde bile böyle bir faaliyete rastlanılmadığı için Eskişehir’i diğer şehirlerin örnek almasını ifade etmektedir. [22]
Ethem Nejat Bey, Eskişehir’de göreve başlar başlamaz Darülmuallimin ve Darülmuallimatı bir düzene sokmuş, ana mekteplerinden başlayarak birçok okul tesis edip, birçoğunu da tamir ve ıslah etmiştir. Ancak en büyük emeği “Turan Numune Mektebi”ne vermiştir. [23]
Bu okul 1915 yılının Eylül ayında, Ülkü Okulunun eski binasında eğitime başlamıştır. Küşad resmi, Maarif Müdürü Nejat Bey’in okulun açılış sebeplerini açıklayan nutku ile başlamıştır. Bu nutku, zamanın Müftüsü Hasan Fehmi Efendi’nin duası takip etmiş, Mutasarrıf Refet Bey tarafından okula bayrak çekilmesi ile merasim sona ermiştir. [24]
Açılışı takiben halkının isteği üzerine, okul için daha uygun bir yer aranılmış ve bugün Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi Cumhuriyet Tarihi Müzesi olarak kullanılan ve Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi etkisinde yapılan [25] binanın temeli 7 Ağustos 1915 tarihinde atılıp, 4 Kasım 1916’da açılış töreni yapılmıştır. 17 Aralık 1916 tarihinde okul, yeni binasına taşınmıştır. Okula Turan Numune Mektebi isminin verilmesi Türk Yurdu’nun dikkatini çekmiş ve dergi, okula bu ismin verilmesini memnuniyetle karşılamıştır. [26]
Ethem Nejat Bey, bu okul için gerekli her türlü alet ve edevatı getirtmiştir. Bunlar içerisinde haritalar, şemalar, modeller, müzik ve resim aletleri, mikroskoplar yer almıştır.
Feride Turan’ın tespitleriyle; “Turan’dan geriye kalan tarihî ders araçları, öyle alelade şeyler değildir. Orijinal taş baskı posterler, Almanya’daki kardeş okuldan gönderilen piyano; insanda fantastik bir laboratuvarda olduğu hissini uyandıran içi doldurulmuş hayvanlar, kimyasal sıvıyla korunan iki yılan, bir ahtapot, matematik-geometri takımları ve ‘model model’ ders araçlarının yer aldığı zengin bir koleksiyon söz konusudur. Ayrıca biri Osmanlı Türkçesi olmak üzere iki kütük defteri var. Yine çok sayıda fotoğraf... (…) Ancak Üniversite’ye devredilen tarihî eşyaların çok az bir miktarının sergilendiğini gördük. Yani kendi evinin iki küçük odasında misafir gibidir Turan.” [27]
Tüm bu çalışmalarından sonra Ethem Nejat Bey terfian Haziran 1917’de Adana Maarif Müdürlüğü’ne atanmıştır. [28]
Böylelikle Eskişehir’den ayrılacaktır. Ethem Nejat Bey’in Maarif Müdürü olduğu yıllarda Mihalıççık’ta Afet İnan öğrenim görmektedir. 1913-1916 yılları arasında birinci ve ikinci sınıfı okuduğu, Cami avlusu içinde yer alan mahalle okuluna erkek kardeşi Ahmet Reşat ile gitmektedir. [29]
İ. Hakkı Tonguç’un Eskişehir Öğretmen Okulu’na Resim İş Öğretmeni olarak atanmasına ise iki yıl vardır. (1919).
Ethem Nejat çok sayıda yazılı eser bırakmıştır. Bunlardan biri olan, 25 Ocak 1914 günü tamamlayıp Aydın [İzmir] Vilayeti il genel meclisi üyelerine sunduğu rapordan oluşan ve 1915’te basılan Tedrisat-ı İptidaiye Islahatı (İlköğretimin İyileştirilmesi) adını taşıyan kitapçık, onun gözlem ve deneyimlerinden çıkardığı önerileri kapsamaktadır. [30]
Fakat, etkileri en fazla olan fikri Mesut Köy projesi olacaktır. Çünkü, İyi bir eğitim sisteminde salt beyinlerin değil vücutların da layıkıyla yetiştirilmesinin önemine dikkat çeken Nejat'ın, Yeni Fikir dergisinden yakın arkadaşı Ferid Bey ile birlikte tasarladıkları, "Mesut Köy" projesi; [31] onu, İsmet İnönü döneminin, "Köy Enstitüleri" projesine bağlayacaktı. [32]
“Mesut Köy” projesindeki okulun şekli ve amacı Köy Enstitülerine çok benzemektedir.
1913 Balkan Savaşlarının kaybedilmesinden sonra bu bölgelerdeki Türk ve İslam ahalisinin Anadolu’ya göç etmeye başlamasıyla birlikte bu muhacirlerin iskânı meselesi hükümeti ve aydınları bu konu üzerinde düşünmeye itmiştir. Eskiden beri bu konu üzerinde düşünen ve yazılar neşreden Ethem Nejad Bey ve yakın arkadaşı Ferid Bey bu muhacirler için “Mesut Köy” adını verdikleri bir köy tasarlamışlardır. [33]
Mesut Köy, ideal bir Türk köyünün nasıl olması gerektiğini tasarlayan bir ütopya örneğidir. Bu ütopyada ideal bir Türk köyünde olması gereken bütün ayrıntıları, yerleşim planları, ölçüleri ile birlikte verilmektedir. Mesut Köy’le ilgili Toprak dergisinde [34] yayınlanan yazılarda Toprak, Ethem Nejad ve Osman Ferid imzası bulunmaktadır. Yeni Fikir’in 11. sayısında da Mesut Köy’e dair A. Ferit imzalı bir başka yazı yayınlanmıştır. Fikir öncülüğünü Ethem Nejad’ın yaptığı Mesut Köy, Türk eğitim tarihinde köy enstitülerinin amaçsal temellerini oluşturan tarımsal ağırlıklı eğitim, köye göre eğitim gibi eğitsel ideallerin de şekillendiği ütopik bir köy fikridir. [35]
Mesut Köy projesi her ne kadar Ethem Nejad ismiyle anılsa da bu projede Osman Ferid Uyguç’un da büyük payı vardır. [36]
Mesut Köy ve burada yapılması planlanan okulda verilecek eğitimle Cumhuriyet döneminde kurulan Köy Enstitüleri’nin fikirsel öncülüğü yapılmıştır. Nitekim Köy Enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç, Ethem Nejad’ı “karanlıklar içinde parlayıp sönen yıldız” olarak tanımlamıştır. [37]
Geriye, Nazım Hikmet’in onlar için yas şiirleri, Ruhi Su’nun uzun yıllar sonra yaktığı, söz ve müziği kendisine ait “Karadeniz Ağıdı” gibi ağıtlar kalır: “Yaralarım tuz içinde kanıyor / Uyku gelmiş ela gözler sönüyor /Bir yanımda Suphi, Nejat ölüyor /Bir yanım deryada çalkanır şimdi.” [38]
Dolayısıyla Mesut Köy fikri, II. Meşrutiyetten Cumhuriyet’e Köy Enstitüleri olarak taşınacak, ilk uygulama alanı ise vaktiyle Ethem Nejat’ın Maarif Müdürlüğü yaptığı Eskişehir olacaktır.
Eskişehir Dârülmuallimîn’de (Erkek Öğretmen Okulu) Resim-Elişleri ve Beden Terbiyesi Öğretmeni olan İsmail Hakkı, 11 Eylül 1919'da işe başlamıştır. Bu onun 62 sicil numarası ile öğretmenlik mesleğine giriş tarihidir. (…) -Yunan saldırısı nedeniyle- 18 Temmuz 1921’de İsmail Hakkı ve Ankara'ya gitmek üzere Eskişehir Öğretmen Okulu'ndan ayrılmıştır. [39]
Tonguç’un yolunun Eskişehir ile sonraki kesişmesi Köy Enstitüleri vasıtasıyla gerçekleşir.
Köy Enstitüleri Projesi dönemin Milli Eğitim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç ve Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından geliştirilmiştir. Genel Müdürlük makamına 1935 yılında atandığında Tonguç, Cumhuriyetin ilk yıllarında yürütülmüş eğitim sisteminde geliştirme projeleri ile bunların Avrupa’daki örneklerini incelemeye başlamış ve eğitim sisteminin güncel durumu hakkında raporlar hazırlamıştır. [40]
1936’nın Temmuz ayında ilk Eğitmenler Eskişehir’in Mahmudiye köyünde eğitime alınmışlardır. [41] (…) Açılan kursa Ankara ve Tunceli köylerinden, 84 kursiyer katılmıştır. Açılan ikinci kursa ise, 1937’de Eskişehir ve Afyon’un köylerinden öğrenci alınmaya başlanmıştır. İkinci kurs ilkinden farklı olarak Mahmudiye ile eş zamanlı Hamidiye’de de açılmıştır. Mahmudiye’deki kurs, stajını tamamlayıp dönen ilk öğrencilere, Hamidiye’deki kurs ise ilk defa eğitime alınacak adaylara yönelik açılmıştır. (…) Mahmudiye Eğitmen Kursu’nun eğitim süresi 7 ay ile sınırlanmıştı. Eğitimdeki ilk dört buçuk ayın ardından öğrenciler, köylerine staja gidecekler, staj dönüşü iki buçuk ay daha eğitim alacaklardı. (…)
1939’da 3704 sayılı köy eğitmen kurslarıyla köy öğretmen okullarının idaresine ait kanun çıkartılmıştır. Böylece Mahmudiye Köy Öğretmen Okulu kurulmuştur. Mahmudiye Köy Öğretmen Okulu’na Eskişehir, Konya, Afyon, Ankara, Kütahya illerinden köy çocukları alınmıştır. ÇKE diploma defterine bakıldığında ilk mezunların, Eskişehir ve Konya ağırlıklı olduğu görülür. (…) Mahmudiye Köy Öğretmen Okulu’nun, Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’a kazandırdığı özgüven, onları Enstitülerin kurulması konusunda cesaretlendirmişti. Altı ay süren geceli gündüzlü çabalar sonunda yasa tasarısı hazırlanmıştır. [42]
Nihayetinde Köy Enstitüleri kurulmuş; İlk eğitmen kursuyla başlayan değişim, Mahmudiye’den Hamidiye’ye oradan da Türkiye’nin 21 noktasına dalga dalga yayılmıştır. Yetiştirdiği 25.000 öğretmen ile Köy Enstitüleri, Anadolu’ya Kızılçullu ile eş zamanlı Hamidiye’den yayılmıştır. [43]
Daha sonradan Köy Enstitülerine dönüşecek olan ilk Eğitmen Okulu ve ilk Öğretmen okullarının Çifteler/Mahmudiye’de kurulması tesadüf değildir.
Çifteler Harası’nın burada kurulu olması, araçları ve teknik elemanları, eğitmenlerin yetiştirilmesinde fayda sağlayacaktı. (…) 1938’de Ziraat Kongresi sonrası, Ziraat Vekâleti’ndeki bir rapora göre Mahmudiye ve Çifteler Harası, ülkenin atçılık ve tarım uygulama sahası seçildiği belirtilmektedir. Buna gerekçe olarak, halkının demokrat oluşu, Hara ile ortak çalışmaya meyilli oluşu, el ele vermesidir. Hayvanların ıslahında Mahmudiyelilerin katkısı büyük olmuştur. Yine o yıllarda hara arazilerini kullanan ÇKE ve Eğitmen Kursu, halk ile iç içe dayanışma içerisindedir.
Mahmudiye, demografik yapısı itibariyle, Balkan, Kırım ve Kafkas göçmeni [44] ağırlıklı bir nüfusa sahiptir. Göçmenler eğitime, bilime ve sanata düşkünlükleri herkes tarafından takdir gören insanlardır. Bunun en önemli delili ÇKE’nin kuruluşunda İsmail Hakkı Tonguç’un Mahmudiye halkını öven sözleri kanıt gösterilebilir. Ferit Oğuz Bayır, M. Rauf İnan ile yazışmalarında Enstitünün kurulacağı yerden bahsederken; arazinin genişliğinden, devlete ait oluşundan, sulama imkânlarından, coğrafi konumundan ve halkının ileri tarım tekniklerine, yurt sevgisine, eğitime ve değişime açıklığından samimiyetle bahsetmektedir. [45]
“Neden Mahmudiye?” sorusuna şöyle cevap verebiliriz; Mahmudiye, Osmanlı döneminden kalma bir devlet çiftliği olması, geniş tarım arazileri, tarlaların hazırlanmasında o gün için en iyi teknolojik aletlere sahip olması, başkente ve ülkenin diğer yörelerine ulaşım kolaylığı, halkının yeniliğe, değişime açık yapısı, Anadolu’nun geriye kalanı gibi, tipik bir bozkır iklimine sahip olması gibi nedenler etkili olmuştur. [46]
Bu bağlamda; Köy Enstitüleri’nin yer seçiminde, yerleşik halkla uyum içindeki göçmenlerin, bunlar içinde özellikle ileri tarım tekniklerine sahip Tatarların mevcudiyeti etkili olmuştur. Kendisi de Tatar kökenli olan Tonguç’un, öğretmen olarak atandığı ilk yer olan Eskişehir’de bunu şüphesiz ki önceden tespit etmiştir.
Zaten Enstitüleşmenin yaklaştığı dönemde ise Eskişehir’le ilgili bir başka değerlendirmesini Tonguç şöyle dile getirecektir:
“Trenimiz karanlık deryası içinde kaybolmuş ışıksız köylerin çevrelediği birçok istasyondan geçti. Mütemadiyen ışıklı köy arıyorum. Işıklı yollarla birbirine bağlanmış Avrupa köy ve kasabalarının manzarasını hatırlıyorum. Yüreğim burkuluyor. Nihayet memleketin her yerinden gelmiş trenlerin doldurduğu Eskişehir istasyonuna gelebildik. Hasretini çektiğim tabloya sonunda kavuşuyorum. Eskişehir bu dinamizmi dolayısıyla çok sevimlidir. Cumhuriyetimizin yarattığı canlı hayatı ve dinamik vatandaş tiplerini burada görebilirsiniz.” [47]
Nitekim, Seydi Alagöz (21 Ağustos 2017, Mahmudiye) ile gerçekleştirilen görüşmede, bölge insanı için kullandığı “Tatarlardan çiftçiliği, muhacirlerden bağcılığı öğrenmişler.” İfadesi, konunun açık ifadesidir. [48] İsmail Hakkı Tonguç ve Eskişehir ilkler [49] yazısı, bu manada güzel bir özettir.
Ancak, Köy Enstitüleri yoğun olumsuz propaganda karşısında kapatılacaktır. Bahse konu propagandanın temel argümanı Enstitülerin Komünist olduğu yönündedir. Hiç şüphesiz kullanılan argümanın altında Ethem Nejat’a gönderme vardır. Bu sebeple kısaca bu hususa değinelim.
Öncelikle, Eskişehir 1917 yılına kadar Eskişehir Maarif Müdürlüğü yapan, 1918’de Almanya’ya gittiğinde Spartakistlere katılıp sola kayan ve 1919 yılındaki seçimlerde Eskişehir’de Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist fırkasının adayı olan Ethem Nejat ile 1919 yılında öğretmen olarak atandığı Eskişehir’de 1921 yılına dek kalan Tonguç tanışmış mıdır?
İ. Hakkı Tonguç’un oğlu Engin Tonguç [50] bu soruya; “Tonguç ve Ethem Nejat, iki ayrı kuşaktandırlar. Tonguç’un öğrencilik yıllarında, Ethem Nejat tanınmış, isim yapmış bir eğitimci idi. Bir arkadaşlık ilişkisi söz konusu olamaz. Akla gelebilen, bir genç öğretmen adayının, tanınmış bir eğitimciye duyduğu hayranlık ve onun daha sonraki siyasal girişimlerine karşı bir ilgi olabilir. Her ikisinin biografileri karşılaştırıldığı zaman, kişisel olarak tanışmaları olanağı pek yoktur.” yanıtını verdikten sonra, şüpheli bir tek nokta vardır:
Ethem Nejat ve Tonguç, aşağı yukarı aynı çağlarda Almanya’da bulunmuşlardır. Türkiye’deki sol akımların tarihi üzerinde en ciddi araştırmayı yapmış olan Mete Tunçay’ın verdiği bilgiye göre Ethem Nejat, Eylül 1918’de inceleme için Almanya’ya gitmiştir. Tonguç’un da 10 Eylül 1918’de İstanbul Öğretmen Okulunu bitirerek Almanya’ya öğrenimini, sürdürmeye gönderildiğini biliyoruz. Topluca yapılan bu gezi konusunda, birçok tanık vardır; Ethem Nejat’ın aynı grupla gittiğini gösteren bir bilgi yoktur. Tonguç, Almanya’da Karlsruhe yakınındaki Ettlingen’de öğrenim görmüştür. Ethem Nejat ise Berlin ve çevresinde bulunmuştur. Tonguç’un bu süre içinde Berlin’e gittiğini gösteren bir bilgi yoktur. (..) Tonguç’un Ethem Nejat’ı Almanya’da kişisel olarak tanımış olması olanağı uzaktır. (…) Elimizdeki belgelere göre Tonguç, Ettlingen’de 1918 yılı Eylül ayı sonundan 27 Nisan 1919’a kadar bulunmuştur.
Savaşın sona ermesinden sonra Almanya’daki bütün Türkleri almaya gelen bir vapurla Hamburg’dan yurda döndüğünü ve yolculuk sırasında, öğrenciler arasında siyasal konularda çeşitli tartışma ve çatışmalar çıktığını biliyoruz. Ethem Nejat ve arkadaşlarının da döndüğü vapur bu olmalıdır. Tarihler tutmaktadır. Böyle ise, Tonguç orada Ethem Nejat’ı tanımış olabilir. (…) Tonguç’un yakın iş arkadaşlarından Ferit Oğuz Bayır, Tonguç’un Ethem Nejat’ı kişisel olarak tanımadığını, fakat onu çok iyi tanıyan Nafi Atuf Kansu’dan Ethem Nejat konusunda geniş bilgi aldığını söylemektedir. [51]
Kısacası, Tonguç’un Ethem Nejat’tan haberdar olduğu ve Köy Enstitüleri konusunda ilham aldığı şüphesizdir. Ancak, bireysel olarak tanışıklıkları veya aynı örgütsel yapıda bulunmaları sözkonusu değildir. Kaldı ki, Ethem Nejat daha sonraki dönemde yurt dışındadır.
Şu halde fikri düzeydeki “komünizm” ithamına gelelim. Köy Enstitülerine karşı en büyük eleştirilerden biri Fethi Tevetoğlu’ndan gelmektedir. Ona göre Köy Enstitülerin kurulma amacı Ethem Nejat’ın mirasını yerine getirmektir. Tevetoğlu, Ethem Nejat’ın “Darülmualliminli Gençler” adlı yazısının Tonguç’a bırakılmış bir vasiyetname olduğunu ve Köy Enstitülerinin Komünist Ethem Nejat’ın fikirlerinin yerine getirilmesi olarak algılamaktadır. [52]
Şüphesiz ki Tevetoğlu’nun gözden kaçırdığı bir nokta var ki o da Ethem Nejat’ın henüz sol hareket içerisine girmeden önce, II. Meşrutiyet Döneminde bu görüşleri ileri sürmesidir. Yani Nejat Bey, köye öğretmen yetiştirme fikrinde kendisine sosyalist bir modeli örnek almamıştır. [53]
Oysa, aksine bir durum sözkonusudur.
“Nejat Bey’in, 1916 yılında Eskişehir Maarif müdürlüğü esnasında çıkardığı gazeteye Osmanlı Devletinin kuruluş yerine atfen “Karacahisar”, açtığı okula ise “Turan Numune Mektebi” adını vermesi de tesadüf değildir. Yine aynı görevi sırasında açılan okullara isim verirken Hayme Ana, Edebalı, Sultan Osman, Kızıl Elma isimlerini tercih etmesi bir hayli manidardır. Turan fikrine bu derecede önem veren Nejat Bey’de bu duyguyu uyandıran belki de Tanin Gazetesinde okuduğu Halide Edip Hanımın “Yeni Turan”ıdır. Yahut da dönemin ünlü Türkçü aydını Ziya Gökalp’in fikirlerinden etkilenmiştir.” [54]
Ümüt Akagündüz’ün tespitleriyle [55]; Kafkasya’dan ve Balkanlar’dan gelen kollarla Osmanlı aydınlarının belleğinde yer edinen Narodnik Hareket, halka yönelişin önemli kaynaklarından birisiydi. Ancak hareket, Türkçülük için köylüyü araçsallaştırıyordu. [56]
Melikzade Hasan Bey Zerdabi, Hüseyinzade Ali, Yusuf Akçura, Hüseyin Kazım, Ethem Nejat, Tunalı Hilmi, Ziya Gökalp, Abdullah Cevdet gibi isimler, bu noktada köycülüğün altyapısını oluşturan kişilerdir. 1918 tarihli “Köycüler Cemiyeti” ise hem Türkçülüğün hem de çağdaşlaşmanın değerlerini yansıtarak Anadolu köyünü geleceğe taşıyacağına inanılan örnek köyler üzerinde durmuştur. [57]
Ethem Nejat, başta “Mesut Köy” olmak üzere fikir ve projelerini ortaya koyduğunda Türkçü/Turancıdır. Ethem Nejat’tan 30 sene sonraki Türkçü/Turancıların bu fikir ve projelere aksi bir pencereden bakmaları ironiktir. Dahası; Türkçüler, "En Büyük Vatanseverlerden Olan Ethem Nejat’ı Neden Bilmiyor?” [58] demek yerinde olmaktadır.
Almanya’da sosyalizmle tanışan Ethem Nejat’ın sonrasında birlikte hareket ettiği ve 13 arkadaşlarıyla birlikte öldürüldüğü Mustafa Suphi’ye baktığımızda da ilginç bir tabloyla karşılaşırız. Mustafa Suphi, Türkçülük idealinin öncü isimlerinden Yusuf Akçura’nın [59] partisi olan Milli Meşrutiyet Fırkası’na üye olmuş ve bu partinin yayın organı olan İfham gazetesinin müdürlüğünü üstlenmiştir. [60]
Yılmaz ise Mustafa Suphi’nin İttihat Terakki bünyesinde yer aldığını, hatta sosyalizmi benimsemiş olduğu dönemlerde dahi İttihatçı-Türkçü fikirlerinden tam olarak kopamadığını savunmuştur. [61]
Nitekim, Mustafa Suphi, Sinop'taki sürgün hayatı devam ederken, 12 arkadaşı ile birlikte, buradan küçük bir tekne ile 24 Mayıs 1914'de kaçmışlar ve 29 Mayıs'ta Balaklava'ya çıkarak buradan Sivastopol'a gelmişlerdir. N. Subayev [62], Mustafa Suphi'nin Kırım'a geldiğinde bu sırada Bahçesaray'da oğluyla birlikte Tercüman Gazetesi'ni çıkaran İsmail Gaspralı ile de tanıştığını yazmaktadır.
Mustafa Suphi'nin muhacir arkadaşlarıyla birlikte Tercüman Gazetesi'ni ziyaret ettiğini ve Gaspıralı'nın onlara Bahçesaray'ı gezdirdiğini ve Mustafa Suphi'ye Rusça öğrenmesini tavsiye ettiğini kaydederek, "Suphi'nin Bahçesaray'da en çok bankalara ilgi gösterdiğini" belirtmektedir. Bu arada 8 Haziran'da Tercüman Gazetesi, Mustafa Suphi ile bir röportaj yapmıştır. Bu röportaj esnasında Mustafa Suphi, Türkiye'deki vaziyetle ilgili olarak tafsilatlı bilgiler vermiş ve birlikte olduğu arkadaşlarını tanıtmıştır. [63]
Gaspıralı malum olunduğu üzere Türk Dünyasında tanınan eğitimci ve yazar olup “Tatar Ceditçiliği” ile Osmanlı’da da etkin olmuş bir isimdir. Mustafa Suphi daha sonraki dönemde “Milli Sosyalizm” fikriyle bilinen Sultan Galiyev’in yardımcılığını yapacak, Rusya iç Savaşı döneminde Kırım’da bulunup Moskova’da çıkardığı Yeni Dünya Gazetesi’ni Kırım Akmesçit (Simferepol)’e [64] taşıyacaktır. Kırım, bu dönemde çok önemlidir ve Mustafa Suphi, Türklerin örgütlenmesinde oldukça etkin bir rol alacaktır. Dahası Türkçülüğün önemli isimlerinden Zeki Velidi, Bâkü’daki Şark Milletleri Kongresi sırasında oraya gider ve gizlice Mustafa Suphi'nin evinde kalır. [65]
Togan, ileride Köy Enstitülerini eleştiren Nihal Atsız’ın hocası olacaktır. 1 Eylül 1920 tarihinde Bakü Şark Milletleri Kurultayı’nda Mustafa Suphi ve Ethem Nejat’la birlikte katılan Şevket Süreyya Aydemir [66] bu tarihe değin Turancıdır ve sonrasında yoluna Kemalizmle devam edecektir. Zaten Türkçülüğün Anadolu’daki gelişiminin Rusya’daki Türklerden ve bilhassa Kırım üzerinden geldiği, önemli etkisi olduğu bilinmektedir. Bu itibarla, Kırım Tatar kökenli olan Tonguç’un Ethem Nejat ile bağlantısını, eğitim alanında esinlenmesini bir yana bırakırsak, Kırım kökenli Yusuf Akçura, İsmail Gaspıralı, dahası Başkırt Zeki Velidi Togan üzerinden, Türk ulusalcılığı bazında okumak, Köy Enstitülerini, Kırım göçmeninin çok olduğu Eskişehir üzerinden görmek dahi çok daha anlamlı olacaktır. Enteresan olan, İsmail Gaspıralı’nın Kırım’da çıkardığı ilk dergi, anlamı “büyük oğul/çocuk” [67] anlamına gelen, sonrasında Tatar Atmaca köyü doğumlu İsmail Hakkı’nın soyadı olarak aldığı “Tonguç”tur.
Sonuç itibariyle; Köy Enstitülerine esin kaynağı olduğu genel kabul görmüş olan Mesut Köy merkezindeki fikirler esasında Türkçü/Turancı bir iklimin ürünüdür. Şimdi tekrar, Ethem Nejat’ın Maarif Müdürlüğü yaptığı ve Köy Enstitüleri’nin kurulduğu Eskişehir’e dönelim.
Ethem Nejat’ın Karacahisar Gazetesi’nde yazdığı dönemde Eskişehir’de renkli bir basın vardır, çok sayıda gazete neşredilmektedir. Bunlardan biri, ileride çok meşhur olacak Kırım Tatarı Fahrettin Kerim tarafından 1914 yılında çıkartılan Tehvid-i Efkâr Gazetesi’dir. Fahrettin Kerim’in 1914 yılından çıkarttığı diğer bir gazete Hilâl-i Osmani’dir. [68]
Mustafa Suphi’nin bulunduğu her yerde çıkarttığı Yeni Dünya Gazetesi ise, Yeşil Ordu’nun yayın organı olarak ve (Seyyare-i) Yeni Dünya ismiyle Eskişehir’de [69] çıkacak, ardından Ankara Hükümeti tarafından Ankara’ya taşınacaktır. Bu dönemin aynı zamanda Rusya’yla iyi ilişkiler kurulduğu, Rusya’dan mali yardım ve askeri teçhizat alındığı bir dönem olduğunu belirtelim. Kendisi de Kırım kökenli olan Rıfat Ilgaz, Kırım üzerinden silah getirilmesini Halime Kaptan diye bildiğimiz kahraman kadın, gerçekte Rahime Kaptan üzerinden anlatmaktadır. [70]
1. Dünya Savaşı’nın bitmesinin ardından demiryollarının kavşak noktası olması nedeniyle bir müddet İngiliz işgalinde kalan Eskişehir, bu defa 20 Temmuz 1921 tarihinde Yunan işgaline uğrar. Aslında, gerek Kütahya-Eskişehir savaşları, gerekse 1. ve 2. İnönü Savaşlarını yaşayan Eskişehir, ismini Ankara iliyle sınırını teşkil eden Sakarya Nehri’nden alan Sakarya Savaşı dolayısıyla da İstiklal Harbi’nin tam merkezinde yer alacaktır.
Mustafa Kemal, 15.01.1923 tarihli konuşmasında; “Eskişehir'i ve Eskişehirlileri çok iyi tanırım. Millî Mücadele yıllarında büyük vatanseverlik ve üstün bir cesaretle mücadelemizin daima yanında olmuş, bu mücadeleye çok geniş yardımlarda bulunmuşlardır. Gördüğüme göre halk aydın ve faaldir. Toprak verimlidir. Az zamanda zayiatı telafi ve fedakârlıklarıyla iftihar edecektir.” İfadesiyle, bu durumu özetleyecektir. Bu tarihte, Eskişehir Belediye Başkanı ileride Eskişehir Barosu’nun ilk kurucularından ve ikinci Başkanı olacak yine bir Kırım Tatarı olan Hasan Basri Aytöre’dir.
Gerçekten de Eskişehir, Mustafa Kemal’in ifade ettiği üzere yaralarını çabuk saracak, kısa sürede öncü rolü üstlenecektir.
19. yüzyılda bakımsız bir Osmanlı kasabası olan Eskişehir, Mütareke ve Millî Mücadele sürecinde Millî Mücadele’den yana tavrıyla dikkat çekmiştir. Bu süreçte Sivas Kongresi’ne delege gönderilmiş, işbirlikçi bir takım yöneticiler de bertaraf edilmiş ve kentte Kuvâ-yı Milliye örgütlenmesi gerçekleştirilmiştir. Özellikle Yunan işgali ile büyük yıkım yaşayan, eziyet gören kent halkı, TBMM’nin ve Cumhuriyet Hükümetlerinin aldığı önlemlerle bu yıkıntılardan çabucak sıyrılabilmiştir. Bizzat Mustafa Kemal Atatürk’ün yerinde teşhis ve tedbirleriyle (-ki Atatürk kente değişik tarihlerde 22 kez gelmiştir.) Eğitim-Kültür, Tarım-Hayvancılık, Ticaret-Sanayi, Basın, Bankacılık, Madencilik vs. alanlarda önemli sayılacak gelişmeleri gerçekleştirmiştir. [71]
1930’lu yılların başında Kırım kökenli Muazzez İlmiye Çığ’ın öğretmenlik yaptığı kent, günümüzde 3 üniversiteye sahiptir. Bu gelişmenin altında şüphesiz yukarıda kısaca belirtmeye çalıştığımız tarihi arka planın etkisi vardır.
Nihayetinde, II. Meşrutiyet’in başlamasından çok partili hayata geçişe kadarki sürecin Eskişehir’ini incelemek dahi, Türkçülükten Sosyalizme, savaşlardan göçlere, Kırım bağlantısına ve Cumhuriyetin eğitim, sanayileşme çabalarına değin çok sayıda unsurun aydınlanması için olanak sağlamaktadır.
Yazımızın başlagıcında kullandığımız, “II. Meşrutiyet Cumhuriyet’in laboratuarıdır” sözünü hatırlayarak, “Eskişehir genç Cumhuriyet’in laboratuarıdır” deyip, yazımızı sonlandıralım. Eskişehir, bu açıdan daha kapsamlı bir incelemeyi hak etmektedir.
.
Rıdvan Aras, dikGAZETE.com
Ethem Nejat (sol), Mustafa Suphi (Sağ)
İsmail Hakkı Tonguç
Eskişehir Turan Numune Mektebi -Günümüzde Cumhuriyet Müzesi-
Çifteler Hamidiye Köy Enstitüsü
[1] Sina Akşin, Jön Türkler ve İttihat Terakki, İmge Kitabevi, 2017.
[2] Mustafa Ergün, II. Meşrutiyet Dönemi Eğitim Hareketleri 1908-1914, Ankara, 1996, s. 54.
[3] Kurtuluş Öztürk, II. Meşrutiyet Dönemi Eğitimcilerinin Modern Birey Tasavvuru ve Dönemin Eğitim Politikalarına Yansımaları, Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Eğitim Yönetimi ve Denetimi Ortak Doktora Programı, İstanbul, 2020, s. 361.
[4] Emine Aşçı, II. Meşrutiyet Dönemi Eğitim Politikalarına Bakış, TUHED (Turkish History Education Journal), Cilt: 9, Sayı: 2, s.507.
[5] Ayrıntılı Bilgi İçin, Mehmet Salih Erkek, II. Meşrutiyet Döneminde Türk Eğitim Sistemindeki Gelişmeler ve Ethem Nejat Bey, Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Orta Öğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Bölümü Tarih Öğretmenliği Programı, İzmir, 2009.
[6] Bilgin Güngör, Millî Uyanışın Anlatıları Yahut Ethem Nejat’ın Dergilerde Kalmış Hikâyeleri, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, Sayı: 34, Yıl: 2023, s. 22.
[7] Yunus Yılmaz, Turancı Sosyalist-Ethem Nejat, İleri Yayınları, İstanbul, 2012.
[8] Atatürk Ansiklopedisi, Ethem Nejat maddesi, s.3.
İnternet Erişimi: https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/ethem-nejat-1887-1921/?pdf=3671
[9] Yahya Akyüz, Faruk Öztürk, Ethem Nejat ve Ferit Bey’in İlk Ağaç Bayramı Girişimi, Tarih ve Toplum Dergisi, Cilt: 38, Sayı: 225, Eylül 2002, s. 21.
[10] Hamza Altın, Ethem Nejat ve Eğitim Tarihimizdeki Yeri, Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume ¾, Summer 2008, ss. 73-96.
[11] Mehmet Salih Erkek, a.g.t., Önsöz, s.xv.
[12] Mehmet Salih Erkek, a.g.t., s.294.
[13] O. Nuri Demirel, Cumhuriyet’in 50.Yılında Turan İlkokulu, Eskişehir Turan İlkokulu Koruma Şubesi Yayınları, Yayın No:1, Eskişehir, 1973, s. 9.
[14] Zafer Köylü, XX. Yüzyıl Başlarında Eskişehir, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi 24, sy. 71, Temmuz 2008, s. 381.
[15] Ayla Efe, Eskişehir Demiryolu, Yayınlamamış Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi SBE, Eskişehir, 1998, s. 74, 75.
[16] Ayla Efe, a., g., t., s. 100.
[17] Muzaffer Tepekaya, Eskişehir Alman Demiryolu Okulunun Kuruluşu ve Faaliyetleri (1896-1918), Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XXI/42, Bahar 2021, s. 83, tümü ss. 71-109.
[18] Mete Tunçay, Meb’us Namzedimiz Ethem Nejat Bey Eskişehir’de Ne Yaptı?, Tarih ve Toplum, S. 61, Ocak 1989, s. 40.
[19] Türklük Şuûnu, “Yine Eskişehir’de”, Türk Yurdu, C. X, S. 10, 30 Temmuz 1916.
[20] Türklük Şuûnu, “Taşrada Medeni Hareketler”, Türk Yurdu, C. XII, S. 10, 5 Temmuz 1917.
[21] Türklük Şuûnu, “Yine Eskişehir’de”, Türk Yurdu, C. X, S. 10, 30 Temmuz 1916. Türklük Şuûnu, “Eskişehir’de Medeni Hareketler”, Türk Yurdu, C. IX, S. 10, 27 Ocak 1916.
[22] Türklük Şuûnu, “Yine Eskişehir’de”, Türk Yurdu, C. X, S. 10, 30 Temmuz 1916.
[23] Anadolu Üniversitesi Cumhuriyet Tarihi Müzesi binası, 1916'da Turan Numune Mektebi olarak inşa edilmiştir. Mimari Kemal Bey'dir. Bina, Birinci Ulusal Mimarlık dönemi'nin önemli örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Turan Numune Mektebi, Osmanlı Devleti'nin 617. kuruluş yıl dönümü olarak kabul edilen 30 Aralık 1916'da eğitim ve öğretime başlamıştır. Maarif Müdürü Ethem Nejat Bey okulun açılması için büyük çaba harcamıştır. Bina, Yunan işgali sırasında hastane olarak kullanılmıştır. Eskişehir 2 Eylül 1922’de düşman işgalinden kurtarıldıktan sonra da esir Yunan askerlerinin tutulduğu hapishaneye dönüştürülmüştür. Cumhuriyet’in İlanında sonra yeniden okula dönüştürülen bina, 1930 yılına kadar Turan Numune ilkokulu olarak değerlendirilmiştir. Bina, 1930-1955 yılları arasında sırayla Eskişehir Lisesi, Defterdarlık ve Kız Ortaokulu olarak hizmet vermiştir. 1957’de Türk Silahlı Kuvvetleri’ne devredilmiş ve 1977 yılına kadar da Askerlik Şubesi olarak kullanılmıştır. 1980’de eski eser olarak tescil edilen bina daha sonra Anadolu Üniversitesine tahsis edilmiş ve 23 Nisan 1994 tarihinde “Anadolu Üniversitesi Cumhuriyet Tarihi Müzesi” olarak faaliyete geçirilmiştir. Müze, yaklaşık yirmi yıllık faaliyetinden sonra, yeniden yapılandırılmak amacıyla 1 Haziran 2013 tarihinde ziyarete kapatılmıştır. Müze’nin resmi açılışı 7 Eylül 2019 tarihinde Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın teşrifleri ile gerçekleştirilmiştir. https://www.turkiyenintarihieserleri.com/?oku=3760
[24] O. Nuri Demirel, Cumhuriyet’in 50. Yılında Turan İlkokulu, Eskişehir, 1973, ss. 9-13.
[25] Meral Nalçakan, Turan Numune Mektebi’nden Atatürk ve Cumhuriyet Tarihi Müzesine, Anadolu Sanat, s. 3, Nisan 1995.
[26] Türklük Şuûnu, “Eskişhir’de Medeni Hareketler”, Türk Yurdu, C. IX, S. 10, 27 Ocak 1916.
[27] Feride Turan, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e devredilen saklı tarih: Turan Numune Mektebi, Eskisehir.net, 13.03.2020, https://www.eskisehir.net/osmanlidan-cumhuriyete-devredilen-sakli-tarih-turan-numune-mektebi
[28] Mehmet Salih Erkek, a.g.t., s.299.
[29] Olcay Özkaya Duman, Volkan Payaslı, Cumhuriyet Döneminde Modernleşmenin Kadın Simgesi: Afet İnan (1925-1938), Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları Yıl: 2018/1, Cilt:17, Sayı: 33, s. 67.
[30] Ethem Nejat (İzmir Darülmuallimini Müdürü ve Terbiyevî Yeni Fikir Mecmuası Müessisi), Tedrisat-ı İptidaiye Islahatı (İlköğretimin İyileştirilmesi), Yeni Harflere Çeviren: Mustafa Şahin, Yayına Hazırlayan Dr. Niyazi Altunya, PEGEM Akademi, Şubat 2024, Ankara.
[31] Mehmet Salih Erkek, Osmanlı Devleti'nde İlk Türkçü Eğitim Dergisi: Yeni Fikir, History Studies v:4/1, 2012, s. 203, 204.
[32] Ahmet Baran Dural, Geç Osmanlı Döneminde Ulusal İktisat Politikaları- Proletarya- Köylü Sınıflarıve Ethem Nejat Bey, Sempozyum Bildirisi, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Kongresi (UŞAK 2017), s.6.
[33] Mehmet Salih Erkek (2012), Bir Meşrutiyet Aydını Ethem Nejad 1887-1921, Kitap Yayınevi, İstanbul. s. 157.
[34] Ayrıntılı Bilgi için: Emine İydir, II. Meşrutiyet Döneminde Yayınlanan Bir Ziraat Mecmuası: Toprak, Yüksek Lisans Tezi, Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Ekim, 2015.
[35] Faruk Öztürk, Türk Eğitim Düşüncesinde Bir Tarım Köyü Projesi: Mesut Köy, Tarih ve Toplum, C. 31, S. 182, 1999, s.70.
[36] Emine İydir, a., g., t., s. 84.
[37] Yunus Yılmaz, a., g., e., s. 49.
[38] Coşkun Kartal, Eskişehir’in Komünist Maarif Müdürü, Sakarya Gazetesi, 26.12.2015. https://www.sakaryagazetesi.com.tr/eskisehirin-komunist-maarif-muduru-1
[39] Tansu Ayperi Varol, Köy Enstitüsü Sisteminin Tarihsel Temelleri, Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Anabilim Dalı, Sosyal Bilgiler Eğitimi Dalı, Bursa, 2020, s. 21,22.
[40] Figen Kıvılcım Çorakbaş - Firuzan Melike Sümertaş, Köy Enstitüleri Projesi’nin İlk Tohumu: Çifteler Köy Enstitüsü, EskiYeni Dergisi, Aralık 2012, s. 13.
[41] Bilgi İçin: Muhammed Sarı, Esma Uz, Cumhuriyet Döneminde Köy Eğitmen Kursları, Turkish History Education Journal, TUHED, Cilt: 6, Sayı:1, Bahar 2017, ss. 29-55.
[42] İlhan Kulaca, Cumhuriyet Dönemi Mahmudiye’de Eğitim, Yüksek Lisans Tezi, Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İlköğretim Anabilim Dalı, Aydın, 2017, s. 190, 191, 193, 199.
[43] İlhan Kulaca, a.g.t., s. 113.
[44] Bu köylerden birisi de İsmetpaşa köyüdür. Cumhuriyet’in ilanından kısa bir süre sonra Bulgaristan’ın Hazergrad/Razgrad Kazası Kalava Köyü’nden 17 hane nüfus 25 Temmuz 1926’da Çifteler yakınında bulunan Serçesürüsü mevkiine yerleştirilirler. Daha sonra burası 13-15 Mart 1927’de İçişleri Bakanlığı kararıyla İsmet Paşa Köyü olarak adlandırılır. Böylece İsmet Paşa Köyü kurulur. Köyün yerleşim planı çok muntazamdır. Örnek bir yapısı vardır. Buraya yerleştirilen göçmenlerden biri Topçuoğlu Hüseyin Ağa’dır. Bu kişi İsmet İnönü’nün annesi Cevriye Hanım’ın yakın akrabasıdır. Soyadını Eskişehir’in ilçesinden alan İsmet İnönü ve annesi Cevriye hanım bu köye bir de camii yaptırırlar.
[45] İlhan Kulaca, a.g.t., s. 191, 88.
[46] İlhan Kulaca, a.g.t., s. 238, 103, 332, 112.
[47] Mustafa Aydoğan, Tonguç İsmail Hakkı, Kitaplaşmamış Yazıları Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınları, Cilt: 1, 1997,Ankara, s.180.
[48] İlhan Kulaca, a.g.t., s. 238.
[49] https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/ismail-hakki-tonguc-ve-eskisehir-ilkler-1429325
[50] Engin Tonguç, Devrim Açısından Köy Enstitüleri ve Tonguç, Ant Yayınları, No:33, Nisan 1970, İstanbul, s. 75-80.
[51] Ferit Oğuz Bayır’la Ankara ’da 21.1.1969 da yapılan özel konuşma.
[52] Fethi Tevetoğlu, “Komünist Yuvaları Hâline Getirilmek İstenmiş Köy Enstitüleri’nin Kurucusu Tonguç Baba’larının Pîri: Kızıl Komünist Ethem Nejat Kimdir?”, Komünizme ve Komünistlere Karşı Türk Basını, Fasikül 10, Ankara, 1966, s. 97.
[53] Mehmet Salih Erkek, a.g.t., s.539.
[54] Mehmet Salih Erkek, a.g.t., s.340.
[55] Ümüt Akagündüz, II. Meşrutiyet Yıllarında Köylü Eğitimi Üzerine Düşünceler, CTAD, Yıl 16, Sayı 31 (Bahar 2020), s. 52.
[56] Niyazi Berkes, Batıcılık, Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler II, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, 1997, s. 171.
[57] Füsun Üstel, İmparatorluktan Ulus Devlete Türk Milliyetçiliği: Türk Ocakları (1912-1931), İletişim Yayınları, İstanbul, 2004, s. 112, 117.
[58] https://sadikusta.com.tr/turkculer-en-buyuk-vatanseverlerden-olan-ethem-nejati-neden-bilmiyor/
[59] Cumhuriyet döneminde Türk Tarih Kurumu’nun kurucusu olduğunu, Kırım Tatar kökenli Kazan Tatarı olup İsmail Gaspıralı ile akraba bulunduğunu belirtelim.
[60] Oğuz Şaban Duman, Doğu-Batı Meselesi ve Sultan Galiyev. İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1999, s.88, 89.
[61] Yunus Yılmaz, Kurtuluş Savaşı'nda İstanbullu ve Ankaralı Komünistler. İleri Yayınları, 2014, s. 21, 22.
[62] N. A. Subayev, "Mustafa Suphi Rusya'da", Tarih ve Toplum, Toplum. XVIl/102, (Haziran 1992), Türkçesi: Mehmet Fehmi İmre, s. 330-332
[63] Mete Tunçay, " Mevlevizade Mustafa Suphi’nin 191. Yazında Kırım’dan Bakü’ye Gidişi ve Güzün Rusya içlerine Sürülüşü Tarih ve Toplum, XVIl/102, (Haziran 1992), s.9; Mete Tunçay, N.Subayev'in Yıldız Jurnali'nde çıkan (İki aylık içtimai, siyasi ve edebi jurnal-Özbekistan SSR Yazıcılar Birliğinin Organı (10.sene), 1989, No:4 Temmuz-Ağustos Medeniyetimiz Tarihinden, s. 128, 129, "Mustafa Suphi ve Tercüman Gazetesi başlıklı yazısı burada aynen alıntılarla özetlenmiştir. Ayrıntılı Bilgi için: Yavuz Aslan, Türkiye Komünist Fırkası’nın Kuruluşu ve Mustafa Suphi, Türk Tarih Kurumu Yayını, XVI. Dizi, Sayı:81, Ankara, 1997.
[64] 1940 itibarıyla Kırım'da Mustafa Suphi'nin adını taşıyan sokak, Simferopol'de 1927 yılında inşa edilen ve Tatar sürgününe değin "Subhi Sinema Salonu" olarak bilinen Rodina sinema salonu (Свод памятников истории, архитектуры и культуры крымских татар. Том III. г. Симферополь (1. bas.). Белгород: «КОНСТАНТА». 2018. ss. 305-308.), Kerç'te kulüp, Yalta'da sanatoryum, Kuybışev rayonunda kolhoz ve kimi başka kuruluşlar vardı.( "МУСТАФА СУБХИ". Нуриев, И. içinde: Памяти павших за Советский Крым. 1918-1920: сборник статей и воспоминаний (1. bas.). государственное издательство крымской АССР. 1940. s. 55.; "ÇEVİRİ: Mustafa Subhi hakkında Türkçede 4 yeni çeviri") Bu matbaanın olduğu sokak Kırım’da halen Suphi Sokağı olarak bulunmaktadır.
[65] Tuncer Baykara, Zeki Velidi Togan’ın Hayatı ve Eserleri, Edebiyat ve Beşeri İlimler Dergisi, Sayı:13, 1985, s.3
[66] Bilgi İçin: Nadir Yurtoğlu, Bakü Şark Milletleri Kurultayı (1-8 Eylül 1920), II. Milletlerarası Azerbaycan–Türkiye Münasebetleri Sempozyumunun Bildirileri (Bakü, 12-14 Ekim 2017), Kastamonu, 2018, ss. 382-387.
[67] Öner Yağcı, Büyük Oğul Efsanesi, Tonguç’un Romanı, Bilgi Yayınevi, 2018.
[68] Bilgi İçin: M. Bülent Varlık, Eskişehir Basın Tarihi Üzerine Bibliyografik Notlar, Kebikeç Dergisi, Sayı: 15, 2003, ss. 185-190.
[69] Anadolu’nun ilk işçi gazetesi, Eskişehir’de 1919-1921 yılları arasında ve ilk sayısının 28 Ağustos 1919 tarihinde yayımlandığı tespit edilen İşçi olmuştur. Eskişehir’de çıkan bir diğer sol gazete olan Seyyare Yeni Dünya olmuştur. İlk sayısı Ağustos 1920’de yayınlanan gazetenin başlığının hemen altında “İslam Bolşevik Gazetesidir” yazmaktadır. Her ikisinin de fikir babasının Manatov olduğu tahmin edilir. Zira Oktobr Devrimi sonrasında 1918’de Moskova’da yayınlanan derginin de adı Yeni Dünya’dır ve o sırada Mustafa Suphi bu gazeteyi Türkçe olarak Moskova’da yayımlarken Manatov buna tanık olmuştur. Bu nedenle 1920’de Eskişehir’de aynı isimle bir gazetenin yayımlanması da rastlantı değildi. Mehmet Ö. Alkan, Milli Mücadelede “Anadolu Solu’nun Merkezi Olarak Eskişehir, Milli Mücadelede Eskişehir’de Sol, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, Aralık, 2022, s. 5.
[70] Gözen Esmer, Kültür Festivalinde Rıfat Ilgaz dersi: Konuyu yakınımızda arayacağız, Aydınlık Gazetesi Kültür Sanat, 20.07.2021, Güncelleme: 18.02.2022. https://www.aydinlik.com.tr/haber/kultur-festivalinde-rifat-ilgaz-dersi-konuyu-yakinimizda-arayacagiz-251378
[71] Zafer Köylü, a.,g.m., s. 406.
.