Vaktin şerefi vardır ve bu sadece ruha uygundur.
Bir insana bir şeyi yaptırmanın, bir şeye denk gelmenin tam zamanında karşılaşmanın en uygun zamanıdır eşrefi saati.
Gezegenlerin de eşrefi saatleri vardır; gök bilimleriyle hemhal bir çok uygarlık buna dikkat etmişler, Osmanlı padişahlarının bir çoğu da savaş zamanları, denize gemi indirme, toplum kararı ile ilgili meselelerde buna uymuşlardır; özellikle gözetilmesi hususunda bakanlıkları vardır.
Peki, eşrefi saati edebiyatta, siyasette, bilimde, sosyolojide bu kadar kıymetliyken neden şimdilerde sadece astrologlara bırakılmıştır.
Bilinmez!
Belki de bilinir ama önemsenmez.
Çünkü doğuda vakitler mühimken, batıda saatler icat olmuştur.
Sonra, saatsiz adım atamaz, dakikaları saymazsak yaşayamaz olmuşuzdur.
Belki de daracık dakikalara hapsolarak anı kaçırmak, insana yapılan en büyük zulümdü.
Güneşi, ayı, yıldızları, gölgeleri takip edecek gökyüzü bırakmadığımızdan mütevellit saatler icad olmuştu.
Belki de kaybolmak için bunu yapmamız gerekiyordu.
Düşünmekten kaybolmak hak edişimiz...
Sadece hayatta kalma ve daha fazlası olma arzumuza yenilmişizdir.
Kolaylaştırırken kaybetmek, teknolojiye has bir şeydir.
Belki de insanların kaderine etki edeceğini sanan kimseler, vakti saate indirgeyerek en büyük kötülüğü yapmışlardır.
Belki de...
Bir kişinin değerlendirmesi gereken vakit, içinde bulunduğu vakittir…
Vakit kılıç gibidir.
Vakit iki zaman arasındaki haldir ve insan vaktin oğludur.
Tüm kaza ve kaderler vakit çerçevesinde oluşur.
Vaktin üzerimizdeki hakimiyeti budur.
Saatler bizi esir eder, bize hükmetmez ama her şeyin vaktini bekleme mecburiyetiniz gelip çattığında anlarız bunu…
Saat bizden almaz; biz onu kaçırırız.
Lakin vakit, bizden parça parça alır.
“Vaktini, iaşesine ve ardında bırakacağı şeylere ayıran ve ölümden sonrasına odaklı insanlar, her daim kârlı insanlardır” der sufi.
“İnsanın vakti dörttür!
Nimet - bela - itaat ve günah.
Kendisi nimette olan şükretme vaktindedir.
Kendisi belada olan sabretme vaktindedir.
Kendisi günahta olan tövbe vaktindedir.
Kendisi itaatte olan borcunu ödeyenlerin sevinci vaktindedir” der.
Namaz vakitleri, niçin o anlara ayrılmıştır; düşünmek gerekir, zira ruha en uygun, en ihtiyaç gideren vakitlerdir.
İstikbal endişesi, bizi vakti heba etmeye, türlü hezeyanlara ve uykuları kaçıran bir hâle sürükler.
“Asr’a yemin” eden Rabbimiz ve “Zamana sövmeyiniz, zaman Allah’ındır” diyen Peygamberimizin mesajını anlamak her baba yiğidin harcıdır.
Ümit etmeye devam…
Ümit, “Bir şey bitecek ve bundan kurtulacağız” demek değildir.
Ümit…
“Önümüze gelen imtihanı atlatacağız, çünkü ondan sonra gelen imtihana muhtacız” demektir.
Eşref saatimiz gelecek ve idrak edeceğiz-dir-.
Bir puan daha kazandıran “Vakitler”i beklemek, hayatımızı avucumuzda tuttuğumuzdur.
Çünkü “O’nun mülkünde” en değersiz olan şey “Dünya hayatı”dır.
Vakitlere bölmek suretiyle değer ve biçim kazanırız.
Dilimleyerek paylaşırız…
Bekleyerek severiz…
Umursayıp da baktığımızda anlarız…
Sustuğumuzda söyleriz!..
Sorulacak soru; “hangi vakitte” olduğumuzdur!
Yaşamak, sandığımız kadar değildir.
Vakti vardır!
Egonun hedefi, gönlün niyeti vardır.
Selam, içinde insaf ve insanlığın manasından bir eser bulunanlara olsun!..
Selam, vaktini nakdi yapanlara, kendinin hakimi olanlara olsun!..
Eşref saatinize, vaktin şerefine denk gelesiniz
.
Arzu Leyal, dikGAZETE.com
S e l v e r 4 yıl önce
YFS 4 yıl önce