Uyanmak için mutlaka ‘sabah’ olması veya bir ‘sarsıntı’ mı geçirmek gerekiyor! Gerçekten, anlamak ve yorumlamakta güçlük çekiyorum.
Bu çaresizliği her defasında yaşarken, Allah’a (c.c) sığınıp, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimiz'in (s.a.v.) hayatını kendimize rehber ediniyoruz, elhamdülillah.
Bir de nefsimize hoş geldiği için, göz ardı edilen gerçekler var.
Kimsenin özgürlüğüne karışmak gibi bir durumun olmaması lazım geldiği gibi, ülkenin sahip olduğu milli ve manevi değerlerin hangi alanlarda yok edildiğine şahit olurken, kanayan yaraya ‘neşter’ vurma düşüncesiyle ‘Hakka atılan oku…’ takip etmeye çalışıyoruz.
Türk kadınının ‘spor’ adı altında, nasıl değerlerinden koparıldığını gördükçe, şahit olduklarımızın ‘şaşkınlığını’ yaşıyoruz.
Bu ülkenin kız evlatları daha fazla batı menşeli anlayışın pençesine düşmesin.
Down sendromlu kız çocuğunun, daracık kıyafetle yarıştığını, kolları olmayan bayan sporcunun yanında erkek antrenör gördüğümüzde, bu tablonun gerek İslam ölçüsü, gerekse performans açısından uygunsuz olduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz.
Konunun uzmanı, kıymetli büyüklerimiz/kardeşlerimize sormak ve aldığımız cevabı buradan paylaşma gereği duyuyoruz.
İşte, engelliler için kıyafet ve eğitmen açısından dile getirilen o görüşlerden ikisi;
ENGELLİYE DE CAİZ DEĞİL!..
“Tesettür ile ilgili olan ayet ve hadisler, engelli veya engelsiz fark etmiyor, akıl baliğ olan herkes için geçerlidir. Bu bağlamda Kur’an-Kerim Nur Suresindeki ayet herkes için geçerlidir.
Orada engelli olanlar farklıdır gibi bir ayrıcalık söz konusu değil.
Engellilerin kapanmasında, ruhsat diyebileceğimiz, istisnai bir durum söz konusu değil.
Hadis-i Şeriflerde normal mükellefler için tesettür sınırı ne ise, engelliler için de sınır aynıdır.
Kıyafetle ilgili ayet ve hadisler engelli bireyler için de geçerlidir. Özel, ayrıcalıklı bir durum söz konusu değildir.
Zihinsel engelinden dolayı doğruyu yanlışı birbirinden ayırt edemeyen birey, herhangi bir avret mahallini açarsa, kendisinin sorumluluğu olmaz.
Fakat zihinsel engeli bulunan kişinin, ailesi veya antrenörü ona bu şekilde bir kıyafet giydirirse, netice itibariyle bu elbiseyi giydiren kişi sorumludur.
‘Kızım engelli, açık giydireyim’ derse, orada ana-baba veya hocası sorumludur.
Temel ilke, tesettürle ilgili ayet ve hadislerin, mükellefiyet noktasında bütün herkes için geçerli olmasıdır…”
ENGELLİLERDE KADINA KADIN, ERKEĞE ERKEK EĞİTMEN...
“Üst düzey, diğer bir ifadeyle performans sporcularda eğitmenler suya girmezler.
Program verdiğinde, programı yapabilirler. Fakat aynı durum yüzme eğitimine yeni başlayan engelli bireyler için geçerli değildir.
Eğitimin ilk aşamasında, sudaki eğitimler önem taşımaktadır.
Yüzmeyi hiç bilmeyen bir çocuğa, mecburen dokunacaksın.
O dokunma esnasında erkeğe erkek, kız çocuklarına ise bayan öğretmen olması, çocukların rahat hareket etmelerini sağlar.
Ağır engeli bulunan bir sporcuya yüzme öğretirken vücuduna dokunmak zorundasınız.
Çocuk da, aile de bu durumdan rahatsız olur.
Çoğu engelli kız çocukları, bu nedenle havuzlara gelmiyorlar.
Engelli bayan antrenör, yok denecek kadar az.
Ergenlik denilen dönemde, cinsiyetini yeni yeni keşfetmeye başlayan 12-13 yaşlarındaki bir kız çocuğu, eğitim alıyorsa, özel durumlarını erkek antrenörüne söyleyemez.
Ama bayan eğitmen olsa ona ‘Ben bugün hastayım suya giremeyeceğim’ şeklinde kendisini ifade edebilir.
Her şeye karşı psikolojik hassasiyet söz konusu.
Fiziksel değişimlerden dolayı içinde bulunduğu ve erkek antrenörüne anlatamadığı durumu, bayan antrenörüne ifade edebilir.
Erkeklere erkek, bayanlara bayan antrenör olması daha iyi olur.
Dünya da bu uygulamaya geçmeye çalışıyor…”
.
Ahmet Gülümseyen, dikGAZETE.com