Engelli bireylerin kendilerine sunulan hizmetler konusunda çok fazla talepleri yok.
Sadece ve sadece ‘olması’ gereken, ihtiyaçları kadar.
Devlet politikası olarak hükümetimizin, düzenlenen kanunlarla engelli vatandaşların yanında oluşu, takdir edici düzeyde.
Önem verilmesi gereken ise zamanın nasıl işletildiği, her geçen gün mevcut düzenlemelerin üzerine ekleme yapılıp yapılmadığı.
Diğer bir ifadeyle, koyulan hedef doğrultusunda çıtanın biraz daha yükseğe çıkarılma gerçeği.
Örneğin, bizim de alanımıza giren egzersiz-spor konusu…
ÖZEL SPORCULAR, İSLAMİ DAYANIŞMA OYUNLARINDA...
İçinde bulunduğumuz süreçte İslam Konfederasyonuna üye ülkelerin katılımıyla gerçekleşen, adına da İslami Dayanışma Oyunları denilen (bayanların güreş, halter, atletizm branşlarında yarışması nasıl İslami oluyorsa) sportif organizasyonda bedensel ve görme engelli kategorisinde sporcularımız da yer alıyor.
Ülke olarak her alanda olduğu gibi, sportif başarılarda da bu değişim ve gelişimi görmekteyiz.
Böyle bir durum kendiliğinden oluşmadığına göre, gelinen sürecin önemini iyi algılayıp, yeni çalışmaları onun üzerine inşa etmek gerekmekte…
‘ENGELLİ SPORCU’ İSMİ, LİTERATÜRDE TARTIŞILMALI...
Sporcuların isimleri, İşitme, Görme, Özel (Zihinsel) ve Bedensel kategorisine göre "….Engelli Sporcular" şeklinde okunuyor.
Bağlı bulundukları spor federasyonlarında elde ettikleri üst düzey sportif başarılarına baktığımızda (2016 Rio Paralimpik Oyunlarda kazanılan 3 altın, 1 gümüş ve 5 bronz madalya bu başarının ispatı), ‘engelli’ tanımı ile onlara haksızlık yapıldığı düşüncesindeyiz.
Herhangi bir ‘uzvunun’ eksik olması onların hayata küstüğü, toplumdan koptuğu anlamına gelmiyor.
Bu görüşümüzü şu örnekle destekleyebiliriz.
Gözleri sağlam bir kişinin göz maskesi ile futbol oynarken, herhangi bir uzvunda eksiği bulunmayan bireyin tekerlekli sandalye ile basketbol oynamada çekeceği zorluk gibi.
En basitinden işitme engelli sporcular sayesinde bugün ‘Dünya Şampiyonu futbol takımımız yok!’ demiyoruz.
Bayan Goalball takımımız sayesinde "Takım sporlarında olimpiyatlarda birinciliğimiz yok" demiyoruz.
Şimdi soruyorum; "Nasıl ve ne hakla onlara engelli yakıştırması yapabiliyoruz!"
Bu da demek oluyor ki, başarıda sınır tanımayan bu vatandaşlarımıza ‘Engelli Sporcu’ dediğimiz vakit, onlara en büyük haksızlığı yaptığımızın farkında olmalı ve o tanımla ilgili çalışma yapıp (bırakın Olimpiyat, Paralimpik, Avrupa Birliği gibi başkalarından beklemeyi. Onlar oyunlarında normal ile engelli sporcuları farklı günlerde yarıştırarak en büyük haksızlık, dışlama gibi yeteri kadar ayıbın içinde yer alıyorlar) biz kendimiz bu konuda fikir üretip, sonuca yansıtmalıyız.
Muğla, Sıtkı Koçman Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Hüseyin Kırımoğlu hocamızın bu konuda görüşlerine dikkat çekmek gerekiyor; “Dünya Sağlık Örgütü, bireylerin durumunu engelli yerine ‘yetersiz’ tanımı ile değerlendiriyor. Örneğin yatağa bağlı bir kişi ile kendini idame ettiren kişiyi ‘engelli’ kelimesiyle aynı kategoriye koymak ne kadar doğru olabilir ki’…”
ENGELSİZ BAŞARI TESADÜF OLMADIĞI GİBİ, KÜÇÜMSENEMEZ DE!..
Rahatsızlık, hastalık durumuna göre, kendilerine tanınan imkânlarla önce hareket etmeye çalışıyor, sonra yürüyor, sonra ise koşmaya başlıyorlar.
Netice olarak spor sevgisi ‘engel’ tanımıyor diye böyle bir yazı ortaya çıkıyor.
Anadolu Ajansının bu başlık altında verdiği rakamlar oldukça dikkat çekici.
4 engelli spor federasyonunda sporcu sayısı 30 bini bulurken, bu rakamların dağılımına göre; Görme, bin 935, Bedensel 6 bin 012, İşitme 10 bin 259 ve Özel (Zihinsel) Sporcu sayısı 13 bin 334, toplam 30 bin sporcuyu buluyor.
"Kaç tanesi aktif lisanslı" sorusu bir yana sayıyı, Türkiye nüfusunda yer alan engelli vatandaşlarımızın sayısına oranladığımızda, elbette ki bu rakamlar yeterli değil.
Bundan 10-15 yıl öncesine kıyaslandığında, önemli bir yol alındığını görmemezlikten gelmek de haksızlık olur.
Öyle ise ‘Daha iyisi için ne yapılmalı?’ soruna cevap niteliği taşıyacak katkıyı sağlarsak, sadece bizler değil, bir ‘engelli’ vatandaşımızın ailesi ile birlikte hayatla daha barışık olması sağlanacak, bu sayede ülkesi için ‘tüketici-külfet’ değil, ‘üretici-kazanım’ kimliğine kavuşacaktır…
.
Ahmet Gülümseyen, dikGAZETE.com