"Merhaba, sizlere bugün en az iki damar tıkama garantili ve sonunda reflü olacağınız bir yemek tarifi vereceğim!..” diye söze başlasalar, yalan söylemiş olmazlar sanırım!..
Bugün internette, “Alt tarafı bir poğaça tarifi” ararken, öyle içerikler önerilmiş ki yiyenin sağlıklı kalabilmesi; benim de iki kelam etmeden geçebilmem mümkün değil gibi görünüyordu...
“Özeleştiri" yapmak gerekirse; yiyeceklerin görselliği, içeriklerinden daha efdal bir hale geldi bizler için.
Artık ne kadar besin değeri olduğu değil de; “Daha çok kabarması… Daha gevrek durması… Konu-komşunun daha çok çatlaması!.." aradığımız kriterlerin en başında geliyor.
Tam da bu sebeple "Alba-biskin" gibi yağlar, bugün mutfaklarımıza giriş yapmış durumda.
İyi ama neden!..
- Her sunum annesi, pastane poğaçası, böreği, çöreği yapabilmeli çünkü (!)
Oysa ki bu yağlarla yapılan poğaça ve börekleri yedikten bir süre sonra, midesi yanmayan, ağzına tabiri caizse “Acı su" gelmeyen yoktur belki de..
Hal böyle iken yavrularımızın her gün okulda bunları tükettiği yetmezmiş gibi bir de evlerde bu yağları o tertemiz bedenlerine dahil etmek inanın dünyamızı ve hatta ahiretimizi de zora sokmaya yeter.
Rabbimiz bu bedeni bizlere emanet olarak verdiyse, bizler de onu maddi ve manevi her türlü zarar vericiden korumakla mükellefiz.
Bugün vücutlarına “Dövme" yaptıranlara, “Pearcing" takanlara, olur-olmaz estetik ameliyat olanlara "Sen Allah'ın yarattığı bedeni bozuyorsun!" diye söyleniyoruz lakin kendi iç organlarımızı bozup; hücrelerimizin zikrini bitirdiğimizi hiç düşünmüyoruz.
Tabiri caizse, kendi ecelimiz gelmeden, organlarımızın ecelini getiriyoruz.
Zaten bu ürünlerin yapılışını görsek, soframıza dahi koymayız inanın…
Kocaman bir hamur açılıyor, plastik kovadan, yoğurt kıvamında olan o margarinler avuçlanıp hamura yayılıyor, sonra kat kat bu işlem devam ediyor..
Ve daha nice katkı maddeleri eklenip bozuk yumurta kokusu bastırılsın diye sentetik kimyasallar ekleniyor.
Lütfen bu ürünleri yemeden önce vücudumuza neyi soktuğumuzu ve iç organlarımızı nelerle muhatap ettiğimizi bir düşünelim hanımlar!..
Son yıllarda, gençlerde kalp krizi ve ani ölümlerin ne kadar çok yaygınlaştığını düşününce; Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın "Margarin, rafine edilmiş mısır yağı, kanola yağı, çiçek yağı zehirden farksızdır" kelamının doğruluğunu bir kez daha anlıyorum.
Bizlere yıllarca “Tereyağı kalp damarı tıkar, kolesterole sebep olur!.. Kuyruk yağı da yenir mi efendim!.. İç yağından yemek mi olur kaçıncı yüzyıl bu!.." deyip ambalaj ambalaj zehir sundukları daha yeni aşikar oldu.
"Eski topraklar" 80-90 yaşlarında “Bana mısın!” demezken, bugün delikanlılarımız kalp hastalıkları, romatizma çeşitleri ve sair rahatsızlıklara düçar oldular.
Çünkü, böyle buyurdu endüstri!..
Aynı “Gargamel" ve “Şirinler" misali..
“Gargamel" sıfatındaki endüstri, bizleri “Altın"a dönüştürecek bir “Şirin" olarak görüyor.
Ve daha fazla altın kazanabilmek için plan üzerine plan yaparak bu uğurda genç, çocuk, yaşlı dinlemiyor.
Özellikle bebekler çil çil altın onların gözünde.
İlaç ticareti için, ölmeyip sürünen hastadan daha tatlı kim gelebilir ki!..
Elbette ki gerçek, bu "Endüstriyel ilaç sistemi”nin yansıttığından çok uzak.
İstatistiklere baktığımızda; 1950'lere kadar, tereyağı, kuyruk yağı, iç yağları tüketen eski nesilin kalp ve kronik hastalıkları yok denecek kadar az.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz’in hayatına ve yemek adabına baktığımızda bu yağların hiçbirinden sakınmadığını görüyoruz. Alemlerin Efendisi, hiç bedenine zarar verecek bir davranışta bulunur muydu!.. Haşa…
Demek ki bizlere “Uzak durun!" diye dayatılan bu yağlar zararlı değil aksine faydalı.
Zararlı olanlar ise akşama kadar televizyonlarda reklamları dönen bu ürünler-miş-.
Prof. Dr. Mary Enig:
"Tereyağı, kaymak, kuyruk yağı, iç yağı sağlığınızın garantisidir!” diyor ve bırakın sizi hasta etmelerini, aksine sağlık vereceğini garanti ediyor.
Öyleyse bizler de çözümü “Vazgeçmek"te aramalıyız..
Kabarmasın kekimiz; varsın her biri pamuk gibi olmasın poğaçalarımızın... Kurabiyeler eğri-büğrü olsa da olur...
Ama bizler adlarımızı "Mücadelede Asiye olarak, tevazuda Hatice olarak, yavrusu için çırpınmada Hacer olarak" yazdırmalıyız!
Çünkü Rabb’ine adanmış bir gençlik yetiştirmek istiyoruz..
Evlatlarımızın hayrını görmek istiyoruz..
İnanın bu hal, basite indirgenemeyecek bir şekilde onların midelerinden geçiyor..
Ama biz "Bismillah” deyip, niyetimizi alınca başaramayacağımız iş yok Rabbimin izni ile..
Mutfaktan atılan her margarin, “Cihadımız” olsun!..
"Ya Rabbi! Aldananlara göre basit ama biliyorum ki senin indinde değerli olan bu 'Vazgeçiş amelimi' kabul eyle" deyip huzur ile yolumuzu sürdüreceğiz..
Rabbim bizleri muvaffak eylesin cennet çiçekleri...
.
Yağmur Mirzayeva, dikGAZETE.com