Halk TV ekranlarında yayınlanan bir programa Metin Akpınar ile Müjdat Gezen katılıp da program gündem olunca, süregiden bir mevzu yine zihnimde yer buldu.
Milletçe gerginiz!
Hiçbir şeye tahammül edemez durumdayız. Bu yüzden ilgili program belli bir kesimin gerginliğini alma görevini başarıyla yerine getirirken bir diğer kesimi ise daha da gerdi.
Bunun tersi durumları da yaşıyoruz. Bu çokça kafa yorulması, düşünülmesi gereken bir sorundur. Bu sorunu gereksiz gördüğümüz için peşi sıra devlet ve milletçe zor dönemeçlerden geçtik. İnşallah bundan sonra bu tür sıkıntılı hadiseler yaşamak zorunda kalmayız.
İşte tam da burada Metin Akpınar’ın söyledikleri akla geliyor.
Kutuplaşmamızın sonu nereye gidiyor farkında mıyız?
Akpınar, söz ölçüsüne dikkat etmemiş, yanlış yorumlara sebep olacak cümleler kurmuş olabilir. Hata etmiş veya suç işlemiş de olabilir. Fakat anlatmaya çalıştığı şeyin saçma ve anlamsız olduğunu söylemek mümkün müdür? Öncelikle tepki çeken son sözleri hakkında bir şeyler söylemek gerekirse;
Recep Tayyip Erdoğan bu ülkenin liderdir, Cumhurbaşkanıdır.
Bu sebeple cumhurbaşkanımızın verdiği tepki anlaşılabilir; yüksek perdeden konuşmak yerine, Metin Akpınar’ı arayıp “sözlerini üzüntüyle karşıladım” diyebilseydi daha iyi olurdu belki de.
Belki, Metin Akpınar kendini daha iyi ifade edebilir ve sözlerini düzeltebilir veya özür dileyebilirdi.
Toplumsal gerginliği, hoşgörüsüzlüğü en iyi tahlil edebilecek birikime sahip olan yine Cumhurbaşkanımızdır.
Gerginliğin azaltılması ve hoşgörü ortamının artmasını da yine kendisinin başarabileceğini düşünüyorum.
Bu ülkenin Cumhurbaşkanını tehdit eden, darbeyle devrileceğini ima eden suç işler ve cezasını çeker.
Darbe iması yapmaya kalkanların, milletimizin 15 Temmuz’da darbeyi nasıl bertaraf ettiğini hiç hatırından çıkartmaması gerekir.
Bu millet, ister sağcı, ister solcu olsun liderini ne ayaklarından astırır ne de idam ettirir artık.
Bu ülkede, faşizmin de olması mümkün değildir.
Bu ülke, bu millet, diktatörlüğe de asla müsaade etmez. Devletini ve vatanını seven bunun aksini düşünemez.
Bu vatan, bu bayrak, bu devlet, bu millet bizimdir.
Devletimizi yönetenler için kem söz etmeye kimsenin hakkı yoktur. Kem söz söyleme cüretinde olan da gereken cevabı alır.
Aydınlar, düşünürler, sanatçılar, akademisyenler, din adamları bu ülkenin ortak paydasıdır.
Devletini ve milletini, istediği düşünce ve ideoloji ile sevebilir. İstediği siyasi partiyi destekleme hakkına sahiptir. Ülke yöneticilerini hakaret etmeden, tehdit etmeden eleştirebilirler.
İster Necip Fazıl olsun, ister Aziz Nesin. Bunlar hükümete muhalif de olabilirler. Yeter ki vatan, millet, bayrak sevgisi içinde olsunlar.
Geçmişte yaptığımız hataları yapmaya devam mı edeceğiz?
Bu ülke, 1980 öncesi o kanlı, kirli, gençleri ölüme götüren sancılı süreci tekrar mı yaşasın?
Buna müsaade edemeyiz. Sivas, Madımak olayları gibi asla tasvip edemeyeceğimiz olayları, Başbağlar’daki gibi katliamları yine yaşamak mı istiyoruz?
Asla!..
Neşet Ertaş’ı, sürgün edenler gibi mi olacağız!
Mümkün değil!..
Bu ülkenin değerlerinin, “bizim gibi düşünmüyorlar” diye başka ülkelerde ölmesini mi isteyeceğiz; vatan hasreti içinde ölen Nazım Hikmet, Ahmet Kaya gibi.
Bu sebeple bize düşen, sağduyulu olmak, söyleyecek sözü olanlara imkân vermek, hoşumuza gitmese dahi “bizim gibi” düşünmeyenleri hoş görmektir.
İnsanlar sustukça kutuplaşır, konuştukça rahatlar ve uzlaşmaya daha yakın olur.
İnsanları susmaya teşvik etmek sorunu çözmez, aksine insanları gerginleştirir.
Eleştiri, özeleştiri bizleri geriye değil, ileriye götürür.
Tahammülsüzlük ise düpedüz gericiliktir.
Son zamanlarda görünen ve sosyal medyada açıkça gözlemlenen, tahammül sınırımızın seviyesinin son derece düşük olduğudur.
Kendi aralarında Arapça, Kürtçe konuşanları dışlamaya reddetmeye, hatta katletmeye çalışan zihniyeti nasıl hoş göreceğiz! Ahsen TV muhabirinin milli piyangoyu haram diye provokasyon yaparken, bir kadının gelip oradakilere saldırması tahammül ölçümüzü ne de güzel gösteriyor!
Bu ve benzer durumlar bize gösteriyor ki insanlar insanlara tahammül edemiyor.
Kutuplaşma eşiğimizin de çok yükseldiği görülüyor ve bu da endişe verici bir durum.
Bugün Metin Akpınar'ı sözleri için dava ederken yarın bir başkası için dava dosyaları oluşturulacak. Bu doğru değildir. Bunun sonu da yoktur.
Kutuplaşma nasıl önlenir, bizim gibi düşünmeyenlerle nasıl aynı ortamı paylaşabiliriz bunun mücadelesini vermeliyiz.
Bizim gibi düşünmeyenleri linç etmeye kalkarsak, daha da kutuplaşmış, gerilmiş oluruz. Bakın bugün yüzde elli elli birbirinden ayrılmış, tahammül edemeyen, en ufak eleştiriyi bile hakaret sayan bir toplum haline dönüştük. Bu doğru bir şey mi? Türk milletinin tarihinde böyle bir şey var mı? Niye hoş görmüyoruz farklı değerleri ve renkleri!
Dikkat ettiniz mi!..
Aynı sözleri birileri alkışlarken birileri de yuhalıyor.
Ne oluyoruz, hiç mi geçmişten ders çıkartmayacağız!
Hemen her söylenen sözü delil sayıp karşı saldırıya mı geçeceğiz!..
Kendisi gibi düşünmeyenleri ezip geçmek yerine, onları kucaklamaya çalışmak; Vatan sevgisi olan herkese kapıları, gönülleri açmak daha doğru ve daha yerinde bir düşünce değil mi!..
Sağlıcakla kalın.
.
Muhammed Işık, dikGAZETE.com