EĞİRDİR DEVRAN DEDE TÜRBESİ KİME AİT?
Eğirdir kalesi içinden, Dündar Bey Türbesinin (Felekü’d-Dîn Dündar: Devran Dede: Felek Dede) ve kalenin görünüşü. Foto M. Çetinkaya
Özet
Bu makalenin amacı Eğirdir kale kapısından içeri girince sağdaki Devran Dede Türbesinde yatan zatın kim olduğunu tespit etmektir.
Bu türbe “devran” adından da anlaşılacağı gibi Hamid oğulları beylerinden Felekü’d-Dîn Dündar Beye aittir. Devran sözlükte Arapça deveran, Dünya ve “felek” anlamında olup, Aralık 1326’da Antalya’da katledilen Dündar Beyin na’şının Eğirdir’e getirilip, kale kapısının sağında defnedildiği anlaşılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Dündar Bey, Felekü’d-Dîn, Felekiyye, Eğirdir Kalesi, Devran Dede Türbesi
Giriş
Atalar, “sebepsiz yaprak kıpırdamaz ve her şeyin bir vakti, saati vardır” derler. 19 Kasım 2022 Cumartesi günü Ankara-Isvak’ta yapılan Demirel’i anma toplantısına katılmasaydım, Devran Dede Türbesinin Dündar Beye ait olduğuna dair şüphe belki hiçbir zaman zail olmayacaktı. Bu yazıdan itibaren Devran Dede Türbesinin dışına ve içine, artık çok rahat bir şekilde “Felekü’d-Dîn Dündar Bey Türbesi” yazabiliriz; hemen yazmalıyız da!
Demirel’i andıktan sonra salonun bir köşesinde Ragıp Abi heyecanla Hamidoğulları’na ait TTK yayını bir kitaba göre Devran Dede Türbesinin Dündar Beye ait olduğunu; kendinin de bu konuda üç nüsha bir risale yazdığını ve ikisini çocuklarına, birini de Zeki Beye söz verdiğini söylüyordu. 83 yaşındaki Ragıp Abinin kulakları zor işittiği için iyi anlaşamıyorduk. TTK eski Bşk. Prof. Refik Bey de, zikredilen kitap Sait Kofoğlun’a ait olabilir diyordu.
-Isvak Bşk. Ahmet Şahlan. Prof. Refik Turan, Refik Ünal, Y. Müh. Ramazan Topraklı, Av. Ragıp Çetindağ ve Gazeteci Zeki Tarhan.-
Bu kitap bende vardı, ama o ana kadar böyle bir bilgi ilgimi çekmemişti. Ragıp Abi çok mühim bir yitiği bulmuş gibi heyecanlı konuşuyordu. Dündar Bey Antalya’da katledilmişti. Refik Bey, na’şın Eğirdir’e getirilmiş olabileceğini söyledi. Buna dair çok misâl vardı.
Av. Ragıp Abi, Kanunî’nin na’şı bal mumuyla tahnit edilerek getirildi dedi. Caber kalesinde kendi canına kıyan Süleymanşah’ın na’şı Halep, Aksaray’da ölen II. Kılıçaslan’ın na’şı ile 1211’de Kemer Boğazı’nda şehit düşen Keyhüsrev’in na’şı Konya, Kosova’da şehit düşen Murat Hüdavendigar’ın na’şı Bursa, Zigetvar’da ölen Kanuni Sultan Süleyman’ın na’şı ise İstanbul’a getirilmişti.
Gündüz yorgun düştüğüm için erkenden yattım. Gece Saat 04.30’da kalkıp Kofoğlu’na bakınca gördüm ki, altta görüleceği gibi Av. Ragıp Abi’nin anlattığı filhakika doğruydu ve Devran Dede, Dündar Bey olabilir deniyordu.
Ragıp Abi’nin Eğirdirli olmasının bunda büyük payı vardı. Atalar, “ėl, ėliñ eşeğini türkü çağırarak arar” derler. Burada da görüldüğü gibi herkes kendi memleketinin meselelerine daha ciddî ve daha iyi kafa yoruyordu.
Devran Dede için Nuri Güngör Veziroğlu, “Önceden ahşap bir türbesi vardı. 1970’lerde mahallenin ve saygı duyanların desteğiyle bugünkü türbe yapılmıştır. Herhangi tarihî bir kayda rastlanmamıştır. Karçınzade ondan “Arap Dede” diye söz eder.
Hatta Dündar’ın Devran’a dönüşebileceğinden hareketle Dündar Bey’in türbesi olabileceği de düşünülmüştür. “Dede” lâkabını daha çok Mevleviler kullandığına göre, acaba Mevlevî ile ilgisi olabilir mi, akla geliyor. Kale mahallesinde oturanların inancı ise o kişinin kalenin güney duvarını delerek “Çarna” denilen yerden girip kalenin fethedilmesini sağlayan kişi olduğudur” der (Eğirdir Ansiklopedisi, Eğirdir Belediyesi, 2005, s.64).
Gazeteci Zeki Tarhan, sohbet sırasında ninesinin Devran Dede Türbesinin Türbedarı olduğunu söyledi.
Dündar Bey
Şarkîkaraağaç Şeh Menteş Türbesinde yatan Şeh Menteş (Mehmet, Muhammed) Beyin oğlu Hamid Beydir. Hamid Beyin oğlu İlyas, onun oğlu ise Dündar Beydir. Aydın oğullarından Aydın Bey ve Menteşe oğullarından Mesut Bey, Hamid Beyin kardeşleridir. Saruhan Bey ise Şeh Menteş’in kardeşi İlyas Beyin oğlu olmalıdır. Mesaliki’l-Ebsar, “Dündar oğlu Hızır, Menteşe evlâdındandır” der (Kopraman, 2015: 88).
Ayrıca Menteşe İlyas, Aydınoğlu Umur’un amcasıdır (Dukas, 1956: 49). “Andronikos, Eski Tralleis’i tahkim etti. Fuke ülkesi emiri Menteşe, burasını derhal ele geçirdi. Bu Türkler sonra Sakarya nehrine doğru geldiler” (Deguignes, 1976: 1155, yıl 669). Uzunçarşılı ve Vittek’ten Fuke ülkesinin Eski Eğirdir Gölü sahilleri, Menteşe’nin Aydın Reis, Eski Tralleis’in Barla olduğunu ve Şeh Menteş’in çocuklarının, aile adı olarak, (Bintaş > Menteş > Menteşşah > Menteşşe ve) Menteşe adını kullandıklarını çıkardım.
“(Emir Çoban), Karanbük'ü kışlak yaptı. Uluborlu'dan (Borgulu) Felekeddin Dündar, Beyşehir'den (Gorgorum) Eşref oğulları, Karahisar-ı Devle'den Sahib Fahreddin'in torunları, Kütahya ve oranın kalelerinden Germiyan emirleri ve Alişir oğulları, Kastamonu'dan Süleyman Paşa (Candar oğlu) gibilerin hepsi birbiri arkasından Karanbük kışlağında hazır oldular. Bağlılık ve kulluk gösterdiler. İtaat edip boyun eğdiler” (Aksarayî, 2000: 251-252, yıl 1314).
Bu kayıt, Menteşe, Aydın, Saruhan ve Osman Beylerin bağımsız değil, Yazıcızâde Ali’nin dediği gibi Dündar Beye, yâni Hamidoğulları’na tâbi olduklarını gösterir. Dündar Bey, Aralık 1326’da ölene kadar da tâbi kaldılar (Sait Kofoğlu, 2022). Ertuğrul Gâzî’nin babasının adı Kaya, dedesinin adı ise Gündüz olmalıdır.
Halkokondiles, Kazvinî ve Togan’dan, Mehmet Beyin, başı bulunduğu beyliğin Menteşe ve Hamidoğulları olduğunu; Kaya, Ertuğrul ve Osman Beylerin 1310’a kadar Göller Bölgesi ve bilhassa Eğirdir Gölü çevresinde faaliyette bulunduklarını iddia ettim ve ediyorum.
Dündar adı kanaatimce Osman Beyin amcası Dündar’la ilgilidir. Aksarayî’nin bu kaydı Dündar’ın babası İlyas’ın 1308-1314 arasında öldüğüne işarettir. Bk. Geniş bilgi için dikGazete ve diğer yayınlarım.
Sait Kofoğlu, Tahir Erdem’den, Devran Dede Türbesinin muhtemelen Dündar Beye ait olduğunu nakleder.
Tahir Erdem ise, Mart 1938’de; “ÜN’ün 27’nci sayısındaki yazısında Dündar Beyin nerede medfun bulunduğunun bilinmediğini; Seyâhatü’l-Kübra’nın Eskihisar mezarlığında Dündar Beye ait olmak üzere gösterdiği kabrin 827 tarihinde ölmüş ahilerden bir zata mahsus bulunduğunu tasrih etmiştik. Muahharen yapılan tetkikler sırasında Eğirdir’de kale kapısı medhalinde; girince sağ tarafta Devran Dede namıyla anılmakta bulunan bir türbeyi rastladık. Halk arasında hâlen yaşayan rivayete göre bu zat, memleketin fatihi imiş… Devren ismiyle Dündar ismi arasındaki müşabehet ve Eğirdir’in Dündar Bey tarafından imar ve ihya edilmiş olmasındaki münasebet, bu türbenin Dündar Beye ait bulunacağına çok kuvvetli bir ihtimal vermektedir” der (Kofoğlu, 2006: 196 ve Erdem, 1938: 692 açık.1).
Erdem, devran ile felek ve Felekü’d-Dîn Dündar arasında bağ kuracağına Devran ile Dündar arasında yanlış bağ kurmuştu.
Devran = Felek idi ve kanaatimce türbeye bir kötülük yapılmaması için Felekü’d-Dîn Dündar adı gizlenmişti. Rum denizi Eski Eğirdir Gölü, Felekiyye ve Felek-âbâd ise Eğirdir’in adlarıdır (Turan, 1988: 154).
Sonuç
Devran Dede Türbesi Dündar Beye, Şarkîkaraağaç’taki Şeh Menteş Türbesi ise Dündar Beyin dedesi Hamid Beyin babası Menteş-şah veya nâm-ı diğer Uc Gâzîsi Mehmet (Muhammed) Beye aittir.
Bu vesileyle 1934 ile 1950 yılları arasında çıkan “Ün Isparta Halkevi Mecmuasının” çok büyük işler yaptığı bir kez daha görülmüştür.
Konya’da Rükneddin Kılıçaslan Keyumers tarafından katledilen Hamid Bey ve altı oğlunun mezarları kayıptır veya yoktur. Dündar Beyin babası İlyas Beyin mezarı ise Söğüt ve Sakarya ırmağı civarında aranmalıdır.
.
Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com
Kaynak ve Tetkik Eserler
Aksarayî, Kerimüddin. Mahmud (2000): Müsameretü’l-Ahbâr, Çeviri: Mürsel Öztürk, Türk Tarih Kurumu-Ankara.
Erdem, Tahir (1938 Mart): “Hamidoğulları Tarihi (Feleküddin Dündar’ın Halefleri)”, Ün Isparta Halkevi Mecmuası, S. 48, C. 4, s. 692-694.
Deguignes, Josef (1976): Büyük Türk Tarihi, Cilt 4, Çeviri: Alpay, S.-Komisyon, Türk Kültür Yayınları-İstanbul.
Dukas, Mihail (1956): Bizans Tarihi, Çeviri: Viladimir Mirmiroğlu, İstanbul Fethi Dermeği, İstanbul Enstitüsü Yayınları-İstanbul.
Kofoğlu, Sait (2006): Hamidoğulları Beyliği, Türk Tarih Kurumu-Ankara.
Kopraman, Kâzım Yaşar (2015): “Beylikler Hakkında Kaynaklardaki Bilgiler”, Hamideli Tarih 02, Sistem Ofset-Ankara, s.87-89.
Topraklı, Ramazan (2021-16): “Şeh Menteş, Denizli Beyliği veya Büyük Uc Beyliği ve Dalları”, Cappadocia Journal of History and Social Sciences (DOI: 10.29228/cahij.51443), s.231-251.
Turan, Osman (1988): Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesîkalar, 2. Baskı, Türk Tarih Kurumu-Ankara.
Eğirdir Devran Dede veya Felekü’d-Dîn Dündar Bey Türbesi (1326). Foto M. Çetinkaya
Bilal Sürgeç 2 yıl önce
Ramazan Topraklı 2 yıl önce
1.Ben, Pektaş ile Menteş arasında değil, Bintaş ile Menteş arasında bağ kurdum. Tralleis’e gelince; Eski Tralleis Aydın ise Yeni Tralleis neresidir? Veya tersi; Yeni Tralleis Aydın ise Eski Tralleis neresidir?
2.Bir gün Prof. Dr. Kâzım Yaşar Kopraman Hoca’ya, Tralleis Barla diyorum. Hoca bana kızıyor ve:
“-Ramazan Bey, bizim aklımızla oynama, Tralleis Aydın, Ayasofya’nın mimarı İzidor da Aydınlı’dır”. Peki, Hocam, Miryokefalon Savaşı vukû bulalı bir yıl olmuş, henüz Uluborlu’yu bile almamışız, ordumuz 285 km uzaktaki Aydın’a helikopterle mi gitti?
-Nerde yazıyor? Bitişik odadaki merhum Salim Koca’dan Khoniates’i alıp verdim. “Atabek, Menderes kenarında bulunan şehirlere hücum ederek korkunç tahribatlar yaptı. Tralleis (Aydın), Firikya Antakyası, Luma, Pentakheir ve daha başka kaleleri aldı” (Khoniates, 1995: 133) kaydını okudu. Uzun uzun düşündükten sonra şu açıklamayı yaptı:
3.“-Khoniates’i çeviren merhum Işıltan, Tralleis’i Aydın anlamakla biraz aceleci davranmıştır. Onu kaynak kullanan bütün araştırmacılar, Tralleis’i hep Aydın kabul etmişlerdir. Bize göre böylesi bir kabul hatalıdır.
Çünkü 1177’de Türkler henüz Uluborlu’yu bile fethetmemişlerdi. Hâl böyle iken Uluborlu’dan çok ötedeki Aydın’da Türk ordusunun ne işi olabilirdi? Bu hususu enine boyuna araştırıp tahkik etmeden verilen acele bir hüküm, bu yanlışın yaygınlaşmasına sebep olmuştur.
Aynı şekilde bir ırmağın ovada kıvrımlar yaparak akması anlamına gelen ‘meander’ fiilinden türediğinde şüphe bulunmayan ‘menderes’ kelimesi de bugün bizim bildiğimiz ve ‘büyük ve küçük’ sıfatlarıyla tavsif ettiğimiz iki nehirden ayrı, başka bir nehir olmalıdır.
Aksi takdirde Türklerin o tarihlerde Büyük ve Küçük Menderes havâlisini fethetmiş olmaları gerekir ki, o tarihlerde bu havâli Türkler tarafından fethedilmemiştir. Bizim araştırmalarımız, bilhassa yer isimleri hakkında, kesin kanaat izhar etmeden önce kaynaklardaki yazılı ifadelerle coğrafî mekânlardaki durumu çok iyi tedkik etmemiz gerektiğini bize ihtar etmektedir.”
4.Rûm Denizi ve Rûm Denizi sahilindeki Denizli meselesine gelince: İlhanlı veziri Cüveyni’ye, 667’de (1268-1269) “Rûm denizi memleketleri Uc’larından Felekiyye’den yazılan mektupta” zikredilen Felekiyye Akdeniz sahilinde sanılmıştır (Turan, 1988: 154).
İlhanlı veziri Reşideddin, vilâyet-i bilâd-i Donguzlu’da vali olan oğlu Hoca Mecdeddin’e yazdığı mektupta, Gazan Hanın (1295-1304), kışlamak için “Savâhil-i Derya-yı Rûm’u Donguzlu’ya gelmeğe azmettiğini” yazar (Togan, 1953. 4-5-6).
Togan, Donguzlu’dan bugünkü Denizli’yi, Rûm denizinden de Akdeniz’i (Ege denizi) anlar ki yanlıştır (Togan, 1953: 9-10). Rûm denizi veya Mağrip diyarı denizi (İbni Bîbî: 2014: 106), Anna Komnena, Akropolites ve Pahimeris’in de deniz zikrettikleri Eğirdir Gölü’dür. Türkler de Eğirdir Gölü için deniz der. Eğirdir Gölü çevresinde oturan halkın tamamı da deniz der. Osmanlı vesikalarında da bahr ve derya zikredilir.
Bu iki vesikadan, Donguzlu/ Doňuzlu/ Deňizli zikredilen yerin, Rûm Denizi sahilindeki Eğirdir olduğu ortaya çıkar.
Eğirdir’e neden Felekiyye, hatta Eflak denilmiştir; tartışılmalıdır. Felek kelimesinin sözlükte birkaç anlamı vardır:
A-Gök, semâ, B-Yörünge, C-Dairevî hareketle dönen küre, âlem, dünya, D-Dokuz gök tabakası, E-Talih, baht, kader, F-Arapça, ip eğrilen alet (eğirtmeç, tengirek) için de “felek” deniliyor. Çünkü bu alet dönüyor. İbn Sa’îd el-Mağrîbî’nin dediğine göre dağ taş Türkmen kaynayan Uc’da Türkmenler, ip eğiriyor ve başka yerlere gönderilen kilimler dokuyorlardı (Vittek, 1999: 2). Bir halk hikâyesine göre Eğirdir adı, “ipi, eğir-dur” şeklinde izah ediliyor. Eğirdir Gölü ve civarında suyun, burgaç yaparak, dönerek yeraltına gittiği çok sayıda düden veya eğrim var.
Felekâbad veya Felekbâr adının, Dündar Bey’in Feleküddin lâkabıyla ilgili olduğu sanılıyordu. Hâlbuki Dündar Bey lâkabını, Felekiyye’den almıştı. Bütün bunları bize açıklayacak olan kişi, kanaatimce Sevan Beydir.
Sevan Nişanyan 2 yıl önce
Felek ile Devran, Bektaş ile Menteş arasında kurduğunuz denklikleri çok aydınlatıcı buldum. Hemen Adlar Sözlüğü’me not olarak ekledim. (www.nisanyanadlar.com)
Buna karşılık Eski Dünyadaki her yeri Eğirdir Gölü yöresine bağlamanızı nevi şahsınıza münhasır bir huy olarak görüyorum. Fuke dediğiniz yer şüphesiz Foke yani Foça’dır, Eski Tralleis Aydın (Güzelhisar)