Barzani, “Kürdistan’ın kurulma zamanı geldi” diyor. Türkiye’nin buna olumsuz bakmayacağını, “Sykes-Picot” anlaşmasının süresinin dolduğunu ve geçerliliğini yitirdiğini söylüyor.
Ona bu sözleri söyleten birileri var!..
Daha önce, Irak’ın kuzeyinde 36. Paralel’i kuran A.B.D. şimdilerde, yeni bir hamle yapıyor ve Kürdistan’ın (Kuzey Irak) bağımsızlığını destekliyor. Sadece Kuzey Irak’ta değil, aynı zamanda Suriye’de de PYD-YPG gibi Kürt örgütlerine her türlü desteği sağlıyor. Türkiye’de ise ikili bir oyun stratejisi güdüyor. Hem Devlet’le hem de HDP ve PKK ile iş tutuyor. İran Kürdistan’ı ile ilgili ne gibi planları var henüz açık değil. A.B.D’nin Ortadoğu’daki partner’i İsrail’de aynı tavrı benimsiyor. Nitekim Yahudi kadın milletvekili bir hafta önce aynı yönde açıklamalarda bulunmuştu.
Peki, Rusya bu denklemin neresinde!
O’da, partner’i İran’la birlikte, otorite boşluğundan da yararlanarak veya mevcut yönetim tarafından davet edilerek Suriye içinde operasyon yapıyor. Onlar da Büyük Kürdistan hedefine yönelik olarak hem Suriye de hem de Türkiye’de faaliyetlerini sürdürüyorlar. İran, kendi Kürdistanı ile birlikte, Kuzey Irak Kürdistanı, Suriye Kürdistanı ve mümkün olursa Türkiye’nin Güney Doğu’sunu kendi sınırları içinde görmek istiyor. Bu bölgede politik tabanı en zayıf Rusya gibi görünüyor. Türkiye karşıtı olan bu iki ülkenin politikalarını Amerikancı ve Türkiyeci tavrıyla Barzani bozuyor.
Gelelim AB’nin tavrına!..
AB, Rusya’nın ve İran’ın politikalarını tehdit unsuru olarak algılarken, Amerika’yı ise kendine rakip görüyor. Nato müttefiki ve AB aday ülkesi olarak Türkiye’nin yanında imiş gibi dursalar da, onlar da Türkiye'de, Suriye’de ve Kuzey Irak’ta sürekli pozisyon alıyorlar.
Amerika, Avrupa ve Rusya.
Bu üç süper güç!..
Kendi politik stratejileri açısından önemli gördükleri Türkiye ve İran’la Orta Doğu’yu yeniden şekillendirmeye çalışıyorlar. Yukarıda, İran’ın Rusya ile birlikte kendi stratejisine değindik. Konunun bizi en çok ilgilendiren yanı, bu coğrafyada Türkiye’nin politikasının ne olması gerektiğidir.
Türkiye, rakibi İran benzeri, genişlemeci bir politika izliyor gibi görünüyor. Olası bir Kürdistan devleti kurulması durumunda bu yeni devleti kendi sınırları içinde görmek istiyor. İran’ın, Suriye’deki, Irak’taki ve Yemen’deki hamlelerine, Arap yarımadasının her iki yakasında da askeri üs kurarak (böylece Kızıldeniz ve Basra Körfezini kontrol ederek) ve Barzani ile anlaşarak karşılık veriyor. Türkiye’nin bu stratejisinde en büyük handikapı kendi içindeki ayrılıkçı Kürt unsurların ve işbirlikçi yerli ajanların yukarıda “üç süper güç” diye nitelediğimiz devletlerle iş tutmalarıdır. Durup dururken Rus uçağının vurulması bu kapsamda değerlendirilmelidir. Uçak düşürme olayı, Türkiye-Rusya ilişkilerini bozarak Türkiye’nin Orta Doğu stratejisinde elini zayıflatmıştır. Ancak Türkiye, her türlü olumsuzluğa hazır olarak yoluna devam ediyor.
Görüldüğü gibi Kürt sorunu, Türkiye’nin sadece insan hakları temelli bir iç sorunu değildir. Bu sorun, geçmişten günümüze (dört farklı ülkede yaşayan yaklaşık yirmi milyon Kürt için) bir Öz-yönetim (Self Determination) sorunudur ve Barzani, Irak’taki otorite boşluğundan da yararlanarak siyasal bağımsızlığını ilan etme noktasına gelmiştir.
Bu bölgede bütün taraflar kendi çıkarları doğrultusunda her türlü materyali kullanarak savaş verirken, Türkiye’nin olup bitenlere seyirci kalması beklenmemelidir. Orta Doğu’daki gelişmeler, Türkiye’yi doğrudan ilgilendirdiği gibi, ayrıca ona tarihi bir görev de yüklemektedir.
Türkiye kamuoyu, konuya olabildiğince geniş açıdan bakmalı, gelişmeleri Türkiye’nin tarihi sorumluluğunu da göz önüne alarak değerlendirmelidir.
Orhan Beyoğlu, dikGAZETE.com için yazdı...