Atilla Özdür, “Dolar, üç otuz olmuş, bize ne mi?” diye başlık atıp yazarken, bir kurufasülye örneği ile durumu izah etti ve "Dolar’ın kazıklığı, sahibinin kazıkçılığından gelir” diyerek, işleyişteki durumu da özetledi ama örneklemeye gene devam ederek en sonunda ortaya çıkan sonuca dikkat çekti… İşte yazısı
:
Üç kişi bir araya geldiğinde fiziki yönden birisinin başkan- reis-kumandan olması, trampa gücü yönünden de parasının, referans kazığı olması gerekiyor...
Hal-i hazırın gerçek dünyasında bu kumandan, “ABD” olup, kazığının da, para cinsinden ismi, “dolar”dır...
Dünyadaki mevcut devletlerin bir kısmı dolar kazığına bağlanmıştır. Bir kısmı da Alman parası Mark’a bağlıydı...
Gelelim bu kazıkların çalışma şemasına ...
KURU FASÜLYE ÖRNEĞİ İLE DOLARIN ÇALIŞMA ŞEMASI...
Başlangıçta dolar kazığının itibari değeri 100 alınmış. Türkiye’de kurufasulya yetişir. Bunun cari fiyatına da 60 kuruş biçilmiş. Kazık 110’a çıktığında Türkiye’nin mahsüllerini de yüzde on yükselteceğinden, kurufasulya 66 kuruşa çıkar...
Sahibi tarafından kazığının gücünde yaptırılan nisbi iniş çıkışlar, buradaki ona bağlı yerli kurufasulyanın fiyatını da aynı nisbette indirip kaldırır.
Bu dengeleme oyunlarında yerli mamullerin fiyatlarında meydana gelecek küsuratlar inişlerde kaale alınmazken, bindirmelerde üst kademeden yuvarlanarak kesinleştirilir.
60 İKEN 100 OLDU... BU NE İŞ!..
Bir de bakmışsınız ki, gün gelmiş dolar kazığı tekrar 100 olan eski yerine, fabrika ayarına oturtulduğunda, senin fasulyan da bir seans önce 100’e geldiğinden, yerini sabit kılarak 100’e kurulur...
Oysa, fasulyanın eski yeri fabrika ayarı, 60 idi, şimdi tam tamına 100 oldu. Bu ne iş?
Namuslu, sessiz ve masum insanın bu hesaba aklı ermez, zira kazık, kazıklığını göstermiştir.Yapacak bir şey yok...
REFERANS KAYNAĞI OLARAK...
Dolar’ın kazıklığı, sahibinin kazıkçılığından gelir. “Dini” sormuşlar, Peygamberimiz Resul-ü zişan Efendimiz de cevaplamışlar, “Güzel ahlak” diye...
Müslümanlar, dinlerini bu çerçeve dahilinde algılayıp hareketlerinde de bunu referans aldıklarında, dünyanın efendiliğine oturmuşlar…
Gevşedikleri oranda efendiliği ellerinden kaçırmışlar.
Haliyle, referanslarında da değişme, değiştirme emareleri görünmeye başlamış...
Şimdi Türkler, Müslüman olsalar da, Türkiye’yi Müslüman bir devlet olarak gören safderun kardeşlerimiz bulunsa da, ülkemizdeki hela ücretlerinden domates fiyatlarına, yol köprü ve dolmuş ücretlerinden demir, çimento fiyatlarına, okul ve hastane ücretlerinden enerji fiyatlarına dek her türden değişim ve transfer hareketleri de, alım satım fiyatları üzerinden Dolar kazığına bağlıdır...
İster al alma, ister kullan ister kullanma ve ister iç ister içme. Bu kazığa bağlısın...
Kim bağlamış, dış güçler ve masonlar mı, yerli gevşekler mi?..
Yoksa, yerli yabancı ortaklığı mı?
BASİT BİR ÖRNEK… HAZİNE… VE FERT BAŞINA MİLLİ GELİR...
Alıp kullanmadıkların, gezip tozmadıklarının ve yiyip içmediklerin her neler olursa olsun, devlet garantili bazı büyük “yap-işlet-devret” ürünlerine yüklenen peşin borçlanmalar Hazine tarafından anında ödeneceğinden, yapılan bu ödemeler, fert başına düşen milli gelir tahsisatından düşülür...
Basitinden bir misal olarak yeni yapılan köprülere bakalım.
Bunların inşaatçıları ve işleticilerine, yük ve insan geçiş garantisinin verilmesi durumunda, gişe hasılatı verilen garantinin altında kalınca işletici müteahhidin bakiye alacağı bütçenin fert başına düşen milli gelir paylarından transfer yoluyla kapatılır...
Bu zorunluluk ise maalesef eşyanın tabiatı gereği, Marmara’nın yüzlerce km. ötelerindeki çeşmelerinden kazurat katkılı su akan belediyelerin şebeke ıslah projelerinden hiç değilse bir sürelik vazgeçilmesine yol açar…
Oysa oraların halklarının yeni köprülerden ne yemişliği vardır ne de içmişliği…
:
Atilla Özdür, Yeni Akit -17 Kasım 2016, Perşembe-
Yazıda ara başlıklar, siyahlaştırma ve bazı paragraf ayırmalar bize aittir.
dikGAZETE.com