Elazığ-Malatya depreminin hemen ardından televizyonlarda İçişleri, Sağlık, Çevre ve Şehircilik Bakanları’nın birlikte açıklama yapmalarının ardından hayati önem taşıyan sorunun en az 3 boyutlu olduğu tekrardan gündeme geldi.
Yaşanılan onca acı tecrübelere rağmen insan, “Neden doğal afetler bakanlığı kurulmuyor” diye sorguluyor!
Türkiye’de bugün itibari ile 16 bakanlık ve Cumhurbaşkanlığı’na bağlı 16 kuruluş var; en çok ismini duyduğumuz AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) İçişleri Bakanlığı’na, UMKE (Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi) Sağlık Bakanlığı’na bağlı iken, Kızılay kendi başına bağımsız bir kuruluş, AKUT ise sivil toplum kuruluşudur.
Afetler başlıca ‘doğal’ ve ‘yapay’ olmak üzere ikiye ayrılmakta olup, yapay afetler insan ve teknolojik kaynaklıdır.
Doğal afetler; deprem, seller, su taşkınları, heyelan, erezyon, çığ, şiddetli fırtınalar (siklon,tayfun ve kasırgalar), hortumlar, yıldırım, volkanlar, yangınlar özellikle orman yangınları, şiddetli soğuklar ve sıcaklar, kuraklık, kıtlık… gibi bir dizi felaketi içerir.
Doğal afetler insanlık tarihi boyunca milyonlarca kişinin ölümüne yol açmıştır, ancak insanların bencil ve hedonist anlayışla doğayı katletmesi sonucunda oluşan küresel ısınma ve iklim değişikliklerinden dolayı afetlerin sayıları, şiddetleri ve etki alanları hızla artmaktadır.
Dünyada son 117 yılda, 210 büyük deprem yaşandı, yaklaşık her iki dakikada bir, her yıl bir milyondan fazla deprem meydana gelmekte ve 20. Yüzyıl’da meydana gelen depremler sonucunda yaklaşık 1 milyon 548 bin kişi hayatını kaybetti.
Dünya Bankası, sel, tsunami, aşırı sıcaklık, deprem gibi afetlerin küresel ekonomiye verdiği zararın yarım trilyon doları aştığını, her yıl 26 milyon kişiyi fakirleştirdiğini, gelecek 15 yıl içerisinde özellikle Afrika ile Asya kıtalarında 100 milyon insanın fakirleşeceğini bildirildi.
Son yılların ortalamasında düşük gelirli ülkelerde meydana gelen her afette ölen insan sayısı (332), yüksek gelirli ülkelerden (105 ölü) üç kat fazladır.
Ülkemizde doğal afetlere baktığımızda;
Depremlerde insan kaybı açısından dünyada üçüncü, etkilenen insan sayısı açısından sekizinci sıradadır.
Türkiye topraklarının yüzde 93’lük bölümü, nüfus açısından ele alındığında ülke nüfusunun yüzde 98’i deprem riski ile karşı karşıya bulunmakta, sanayi kuruluşlarının yüzde 98’i deprem riskinin yüksek olduğu bölgelerde yer almaktadır.
Ortalama olarak her yıl büyüklüğü 5 ile 6 arasında değişen en az bir deprem yaşanmaktadır.
Resmi rakamlara göre, Erzincan depreminde 32 bin 962 kişi hayatını yitirdi. Bu deprem, 20. Yüzyıl’da en büyük can kaybına neden olan dördüncü deprem olarak kayıtlara geçti.
1999 Marmara depreminde ise resmi rakamlara göre 17 bin 408 kişi hayatını kaybetti.
AFAD’ın "Türkiye'de Afet Yönetimi ve Doğa Kaynaklı Afet İstatistikleri" raporuna göre, Türkiye'de 1900-2017 yıllarında en az “6.0” büyüklüğündeki 210 depremde, 86 bin 802 kişi yaşamını yitirdi, 597 bin 865 konut ağır hasar gördü.
TÜSİAD, DPT ve Dünya Bankası (DB) tarafından hazırlanan Marmara Depremi’nin ekonomik sonuçlarına göre, toplam maliyet 12 - 19 milyar dolardır.
TMMOB’in 2012 çalışma sonucuna göre Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla (GSYİH) açısından bakıldığında ise zarar yüzde 6-10’u oranında olmuştur.
“DASK” bile halen yaklaşık 9 milyon adet poliçeye ulaşmış olup, sigortalılık oranı yüzde 50, yani başka bir deyişle her 2 konuttan 1 tanesi sigortalanmış.
Japonlar, “8.4” şiddetindeki bir depremden sonra, “yıkılmadık, ayaktayız” diye depreme meydan okurken, “6.8” şiddetindeki bir depremden sonra, “yıkıldık, enkaz altındayız” dememek için, sizce de “Doğal Afetler Bakanlığı” kurulmasının zamanı gelmedi mi?
.
Nevzat Elmalı, dikGAZETE.com