Herkes talihsizliklerinin ciddiye alınmasını ister.
Tespitlerin zamanı değildir.
Müdahale ile durdurulamaz şeyler vardır.
Beklediğimiz şey sadece anlaşılmaktır.
Dostun yükseklikleri vardır, zulüm alçaktır.
Ve üzülen şımarmaz...
Tıpkı mutluluğun üzüntüden beslenmesi gibi.
.
Keşke bu altı satır, konuyu anlamamıza yetseydi.
Sadece yaşayarak anlaşılacak şeyleri önceden düşünüyor olmak belli ki bir lütuftur.
Sizi öyle hazır hale getirir ki şaşar kalırsınız.
Buna mesai harcanmasını bekler, biraz emekle büyük ödüller kazandırmaya hazırdır.
Sistem böyle yaratılmıştır.
Dünyada hikmet, gökte kudret.
Eğer dünyada kudret hâkim olsaydı her şey birdenbire olurdu.
Bir bebek hiçbir süreç beklemeksizin doğar, bir ağaç tohuma ihtiyaç duymadan yaratılırdı.
Döngüler ve bekleyişlerdeki hikmeti seyreyleyelim diye Rabb-ül âlemin, hikmetiyle muamele eyledi.
Bir günün bin yıl olduğu zamanlardan gelmiş fani kullar, başkaca bir hesaba gerek kalmadan anlayıversinler diye…
Bir umut var demek ki…
.
Olması gereken olması gerektiği şekilde olur, tüm sistem bu matematikle kurulmuş.
Olması gereken yerde, olması gerektiği şekilde oluyor mu insan, buna başka türlü bakılamazdı evet.
Heyhat!..
Milim şaşmaz kuralların içinde bu kadar dağılabilen başka bir varlık da yok zaten.
Tüm hayretine rağmen direnen, sağlı-sollu, budaya-budaya giden ve başka bir sonu hayal eden başkaca bir varlık yok!..
İnsan...
İnsan, insan...
O kadar haklı ki; bu haklılık onu öldürecek.
Kurtuluşunun eşitlenmekten geçtiğini henüz kavrayamamış insan.
Oynayan kedi-köpekten, yürüyen buluttan seni ayıran ne!..
Hangi özelliğinle bunları hak ettin!
Yaşama ne verdin!
Matematiğin neresindesin, problemi olmak dışında!
.
Acı dediğimiz bize özgü bir şey değil; keder bize özgü.
Kederini kutsamak, acımızı büyük yapmıyor!
Eşitlenmediğin için “bir de bunu dene” denip duruyor sadece.
Ve ilahi matematiğin bir sonucu var.
Milim şaşmaz bir halde topyekün akmaktayız.
.
Herkes talihsizliklerinin ciddiye alınmasını ister.
Ve üzülen şımaramaz!
Hep aynı şeyi yapıp, sonucun değişmesini beklemek…
Başkaca bir yazık.
.
Mutluluklarımızın üzüntülerden beslendiğini de eklemişiz.
Aman ne güzel etmişiz; denk gelmiş, cuk oturmuş.
Sınanmayı bekleyen bir bünye içinde hayat sürüp, baba laflar etmekle, çocuklarımıza o hiç uygulanmayacak ama takdir toplayacak kitaplar biriktirmek.
Ulaştığımız son teknolojinin suyunu sıkıp, büyük deneyimler olmazsa bir işe yaramazlar; “haydi deneyimleyelim” demek…
Dünyayı iyiler ve kötülerden çıkarıp, zayıflar ve güçlüler olarak ikiye ayırarak…
Meydanları doldurup güç, silahları doldurup haklı, zihnimizi doldurup savaş, egomuzu doldurup yalnızlık üretebilmek…
Daha ne yapabiliriz ki!..
Potansiyelimizin son damlasına kadar hayatla doluyuz.
Adımımızı attığımız an, yolumuza bir kaldırım taşı daha eklendiğini, biz adım atmazsak o yolun hiç yaratılmamış olacağını ne vakit çark edeceğiz.
.
Evet herkes anlaşılmak ister.
Anlatabiliyor muyum!
İyilerden değilim, kötülerden de değilim.
Bu beni haklı yapıyor mu!
Zayıflardan ve güçlülerden de değilim.
Bu beni adil yapıyor mu!
Kapım çalınmadıkça kapıyı açmıyorsam…
Zorbalık artık bir yaşam biçimiyse…
Seyretmeye bayılıyor, görmeyi seçmiyorsam…
Her şey bir perde ve her olan aslında düpedüz hoyratlıksa…
Bırakalım mı bu işleri.
İnsan, insana kalmıştır.
Bu kiri çıkarmak uzun zaman alacaktır.
Her şey hıp-hızlı olup bitecektir.
Aceleye gerek yoktur.
Taşan suların ardından kalan balçık…
Yüce dağların ardından batan güneş…
Savrulan toz bulutları…
Bize hayretle bakıyor!
Diye...
Keşke bu kadar satır, konuyu anlamamıza yetseydi.
.
Arzu Leyal, dikGAZETE.com