Pandemi sebebiyle dost sohbetlerine hepimiz hasret kaldık.
Normalleşme sürecini de şahsen en yakın arkadaşıma gidip sohbet ederek başlatmış oldum.
Uzaktan görüntülü konuşmalarla o sinerjiyi yakalayamıyor insan.
Baktık ki biriken pek çok şey olmuş görüşemediğimiz süreçte.
Kahvenin yanındaki bitter çikolata tadında geçen keyifli ve kısa sohbetimizde yeni çağın değişen değerleri üzerine konuştuk.
Her jenerasyon, birtakım değişimlere tanık oluyordur belki ama 80’lerde ve 90’larda çocuk olanlar için yaşam çok hızlı değişti.
İçine doğduğumuz dünya, dijitalleşmenin ilk adımlarının atıldığı yerdi fakat biz büyürken, dijitalleşme o kadar hızla büyüdü ki bize öğretilen pek çok değer, bugünün dünyasında işlevini yitirdi.
Dijitalleşme, teknik olarak alanımız değil fakat sohbetimizde iki eğitimci olarak dijitalleşmenin sosyal boyutunu konuştuk.
80’lerden bugüne, duygu ve düşüncelerimizi aktarım biçimimiz değişmiş.
Müzikte, 80’lerin ve 90’ların şarkılarındaki o şiirsel ve edebi akış, yerini elektronik sözsüz müziğe bırakmış.
Duygulara anlam veren kelimeler nereye gitmişler?
Duygular içimizde yaşanır olmuş.
Dile getirilmedikçe derinliğini yitirmiş. Sabun köpüğü olmuş.
Sohbet ortamları sanallaşmış, online konferanslar ve eğitimler başlamış. Artık bir kursa gidip sosyalleşmenin eğitime katkısı görünmez olmuş.
“Dirsek teması” denilen, insanın motivasyonunu artıran çalışmalar azalmış.
İnsanlar sanal bir fanusun içinde kendini donanımlı hale getirmeye çalışır olmuş.
Donanımlı yalnızlar olmuşuz.
Sanal arkadaşlık siteleri peydah olmuş.
“Arkadaşlık” adı altında çeşitli dejenere ilişkiler baş göstermiş.
Zamanla boyut partnerleşmeye varmış.
Aile kavramını tam da belinden tekmelemiş.
Testosteron güdümündeki erkeklere sanal maceralar yaşatmış, maceradaki erkeğinden ilgi göremeyen kadınlara da sanal limanlar temin etmiş.
Çocuk sahibi olmak bir ego tatminine dönmüş; çocuklar bu bireysel tatmin ortamında kendi halinde büyümeye bırakılmış.
Aşk gibi güçlü duygular rant kaybederek çıkarcılığa dönmüş.
“Egoma ne kadar yükleme yapacaksın bugün?” sığlığında çırpınır olmuş aşk.
İlişkiler birbirine sosyal statü katma çabasında tiftiklenmiş.
Uyanıp bu durumlardan muzdarip olanlar müstesna.
İnsanlar dijital ortamlarda işlerini hızlıca halletmeyi öğrenmiş ama halledemedikleri işleri için beklemek zorunda kaldıklarında sabır gösteremez olmuş.
Trafikte çıldırmışlar.
Banka kuyruklarında beklerken asapları bozulmuş.
Telefonda bekletilmeye tahammül edememişler.
Hoşgörülü ve anlayışlı olmayı maalesef kaybetmişiz.
Çılgınlar gibi sanal alışveriş yapılmış. Etiketi üstünde bekleyen cicilerimiz evlerimizden taşmış.
Eşyayı tükettiğimiz yetmiyormuş gibi değerlerimizi tüketmişiz.
Yalan bedavadan ucuza gider olmuş.
Ne oldu, ne değişti son 30 yılda?
Dijitalleşme bize medeniyet seviyesinde sıçrama mı getirmiş?
Seri üretim bu kadar çoğalmamışken, tüketim miktarı ihtiyacımız olanı aşmıyorken, ayıp, günah, saygı, hoşgörü gibi değerlerin ve kavramların içi boşaltılmamışken daha mı az medeniymişiz?
Hız kazanmışız, nicelik artmış peki ya nitelik ne olmuş?
Ama kasıtlı ama kasıtsız dijitalleşme duyarsız, duygusuz, bireysel tatmin hesabına düşmüş bir toplum yaratıyor.
Bireyleri bu topluma adapte etmek için eskinin değerleri siliniyor.
Silmek için kullanılan yöntem ise dejenerasyon yani içini boşaltma.
Bu kuşak, insani değerlerin dejenerasyonunu o kadar hızlı gördü ki neye inanacaklarını ve neye güveneceklerini şaşırmış durumda.
Hızla kayboluyoruz, birbirimizin hayatlarından.
Bizi birleştiren eskiye ait ortak değerler çürüyor.
Dijitalleşme bizi birbirimizden kopartıyor.
“Bireyselleşiyoruz” derken yalnızlaşıyoruz.
Peki ne yapacağız?
Yeni ortak değerler oluşturacağız.
Yeni tanımlara, toplumsal kurallara ve kanunlara ihtiyacımız var; ivedilikle.
İster kabul edin, ister etmeyin; içinde bulunduğumuz çağ, dijital bir rönesans.
Bizler de dijital rönesans toplumunun bireyleriyiz.
Yitirilen değerleri yaşatmak ya da değişen yaşama ait yeni değerler oluşturmak için farkındalığı yüksek, uyanık ve örnek bireyler olmak asli görevimiz olmalıdır.
.
Nickola Berrygele, dikGAZETE.com