Gündemimiz salgın olunca, yazacaklarımızın konusu da farklı bir şey olmuyor. Sonucu nereye varır bilinmez ama açık uçlu soru gibi bu virüs.
Öyle bir virüs ki bütün dünyanın yüzüne okkalı bir şamar vurdu.
Bu şamar ki anlayanlara unuttuklarımızı hatırlatacak türden.
Hiçbir iletişim teknolojisi bu virüsten daha hızlı, bütün dünya ile iletişime geçemezdi.
İşin ilginç olan yanı ise bu virüsün kim olduğu, nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadığı, hızını ne zaman keseceği, kaç kişiyi kurban edeceği bilinmiyor.
Dedim ya açık uçlu bir soru. Her türlü tahmin olabilir ya da hiç biri de olmayabilir.
O zaman ne yapmamız gerekecek?
Buradaki birinci önceliğimiz ülke olarak, devletin birliği, dirliği ve beraberliği için devletin otoritesini mutlak hakim tutacak tedbirleri almaktır.
Devletimiz, aynı zamanda bu ülkenin en büyük işverenidir.
Koyacağı kuralların, günlük yaşantımızı sürdürülebilir bir halde tutması gerekmektedir ki bunun da gereği yapılmaktadır.
Öncelikle gücümüzü bileceğiz, standartlarımızı başka ülkelerinkine göre değerlendirmeyeceğiz.
Bizler bireyler olarak üzerimize düşeni harfiyen yaparsak bu virüsün bizdeki ziyareti kısa sürecek ve vereceği hasar da az olacaktır.
Devletin getirdiği kurallara uyuluyor ve bunun gereği olarak da birçok sektöre bağlı işletme kepenk kapattı.
Aslında her kepengin arkasında evlerine ekmek götüren dünya kadar insan vardı.
Bazı kepenk arkasında birkaç kişi bazı kepenklerin arkasında ise yüzlerce kişi evlerine ekmek götürmek için çalışıyorlardı.
Her bir kişinin evlerinde bakmakla yükümlü oldukları insanlar vardı.
Bu insanlar onurlarıyla kazanıyorlar ve evlerine de alınları dik olarak gidiyorlardı.
Kazandıklarından ev kiralarını, elektrik ve su faturalarını, kredi kartı taksitlerini ödüyorlardı.
Başka bir deyişle günlerini kurtarıyorlardı.
Ancak geldiğimiz durum, bu çalışanlarının onurlarına zarar verme eşiğindedir.
Yokluk, insana her şeyi yaptırır.
İnsanlığımızı unuttuğumuz bir devirde, gemisini kurtaranın kaptan olduğu bir dönemde, gününü kurtarmak için çalışan sessiz çoğunluğun bir sahibi olması gerekir; bu da ‘Devlet Baba’dır.
Hiçbir detayı atlamadan, ülkenin bekası ve içinde yaşayan insanların bekasını da kurtaracak acil tedbirler almak ‘Devlet Baba’nın görevleri arasındadır ki şu anda devletimiz de bunu yapmanın gayreti içerisindedir.
Zaman, günü hasarsız kurtarma zamanıdır.
Kampanyaların devlet eliyle yapılmış olması, diğer kampanyaların da devletin kontrolünde yapılması bir farkındalıktır.
Şöyle bir soru sorsam; “İçinde yaşadığımız evrende kaç Dünya var?”
Herkesin cevabı “bir dünya vardır” şeklinde olacaktır; oysa bu fiziksel bir gerçeklik.
Aslında bu evrende yaşayan insanların her birinin ayrı dünyası vardır.
Başka bir söylemle, içinde yaşadığımız dünyanın içinde yedi buçuk milyon farklı dünya vardır.
Her insanın bir dünyası vardır ve her birinin dünyaları farklıdır.
Dolaysıyla “Devlet Baba”nın, bu ülkede bulunan doksan milyon dünyayı mutsuzluktan kurtarması gerekmektedir.
Bu arada, yukarıda bahsettiğim o kepenk sahipleri de var.
Onların sıkıntıları da farklı.
Yokluk, hırsızlık yaptırır.
Bunu göz önüne almak gerekir ve alınacak tedbirlerin içerisine bunu da koymak gerekir.
“Mahalle Bekçiliği” sistemi çok önemli ve yerindedir.
Bu bekçi kardeşlerimizin çoğu kendi bölgelerinde görev yapmaktadırlar.
Tek görevleri vardır o da, görev yaptıkları bölge içerisindeki devlet otoritesini muhafaza etmek, bozmak isteyenlere de kanunlar çerçevesinde gereğini yapmaktır.
Devletimiz, içinde bulunduğumuz dönemde -ki daha da kötüleşme ihtimali var- kamu düzeninin muhafazası ve hırsızlık ve yağmalamanın önüne geçmek için geçici olarak Özel Güvenlik Görevlilerinden istifade edebilir.
Geçici olarak alınacak bu kişiler, bekçilerin refakatinde görev yapabilirler.
Bunun için Özel Güvenlik Şirketlerinden hizmet alımı yapılabilir; bu sayede, elinde “ÖGG Kartı” olup da işsiz olanlara geçici de olsa bir istihdam sağlanır hem de esnaf ve iş adamları evlerinde daha güvenli oturup sıkıntının bertaraf edilmesini beklerler.
Ülkelerin olduğu gibi insanların da can ve mal güvenliği birinci önceliklidir.
İçinde yaşadığımız salgın günlerinde, kamunun normal zamanlarda yapılmasında sıkıntı olan işlerine zaman ayırabilir.
Bunlara bir örnek verebilirim.
Normal şartlarda özellikle büyük şehirlerde çok büyük bir trafik kaosu yaşanmaktadır.
Bu şartlar altında yollarda bakım ve onarım çalışmaları yapılamamaktadır.
Bu durum, şehirlerarası yollar için de geçerlidir.
İnsanların evlerinde olduğu bu dönemde, bu tür faaliyetler, sağlık riskleri de göz önüne alınarak dikkatli bir şekilde yapılabilir.
Keza kazı yapılarak yapılacak işlemler de aynı kategoriye girer.
Başka bir deyişle sokakların boş olduğu dönem değerlendirilebilir.
Bir Hadis’te şöyle der; “Mü’min aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz”; bu Hadis-i Şerif’i iyi anlamak gerekmektedir.
Kastım şudur; bu salgından hem devletin ve hem de vatandaşların bir ders çıkarmaları gerekmektedir.
Çıkarılan dersler, devlet aklına kaydedilmeli ve yapılması gerekenler bu süreçten sonra derhal uygulanmalıdır; tarımdan işsizliğe kadar.
İlk paragrafta bahsettiğim unuttuklarımızı hatırlatan şamarı unutmamalı ve gelecek nesillere de anlatmalıyız.
Unuttuğumuz insanlığımızdır.
Unuttuğumuz kime tapacağımızı karıştırmamızdır.
Nefsimizin esiri olmuşuz, o ne derse onu yapar halde yaşıyoruz.
Ortadoğu coğrafyasında iki farklı grup (biri terör grubu, diğeri o ülke halkı) birbirlerini öldürüyorlar farklı sebeplerden; dış güçlerin maşalığı gereği. Ölen de Allah diyor, öldüren de. Bir terslik yok mu?
Ülkemizde farklı partiler, birbirlerini olanca güçleriyle eleştiriyorlar, her iki taraf da “Türkiye için!..” diyor. Bir yanlışlık olmalı.
İnsan olmak, insanlık paydasında buluşmadığımız sürece bizi hiçbir salgın birleştiremez maalesef.
Az “keşke” ile yaşaman en güzelidir…
Bu noktadan sonrasına, altı ay önce kaleme aldığım bir şiirimle son vermek istiyorum.
ABDAL GÖNÜL
Gün be gün hızla sona yürüyorken
Kara saçlara aklar düşüyorken
Bir lokmayla aç karın doyuyorken
Neyin peşindesin ey çılgın gönül
Makam mevki bürümüş gözlerini
Tartmaz olmuşsun çıkan sözlerini
Düşün kendi cenaze törenini
Neyin peşindesin ey deli gönül
Yap ekimini hayat tarlasına
Fazla zaman yok hasat zamanına
Güvenme kiralık dünya malına
Neyin peşindesin ey mecnun gönül
Katlar değil de kalpler yap kendine
Sonsuza kadar kal onun içinde
Kefen sarılacak donmuş tenine
Neyin peşindesin ey abdal gönül…
Düşünebilmek Güzeldir.
.
Seyfi Turan, dikGAZETE.com
İhsan gök 5 yıl önce