DEREBUCAK ZAFERİ’NİN 874. YILDÖNÜMÜ
(Tarihçilikte ileri değil, geri gittik)
Evvela 874 yıl evvel 21 Ocak 1148 Çarşamba günü Yalvaç-Çetince çatışmalarında, ardından da 28 Ocak 1148 Çarşamba günü, Konya-Derebucak’ta vukû bulan savaşta kanlarını döken şehit ve gâzîlerimizi Yalvaç-Çetince ve Konya-Derebucak halklarının şahsında büyük bir saygıyla anıyorum. Sonra da Derebucaklı yazar Mehmet Ali Gürbüz’e Allah’tan rahmet diliyorum.
En sonra da 2010-2011’lerde Derebucak belediye başkanı olan Derebucak’ın değerli evlâdı Bahaddin Özdemir’e teşekkür etmeyi kendime bir borç biliyorum.
Biz, II. Haçlı Seferi ve Derebucak zaferini 2011’de bir kitapta ve 13.05.2021 günü de dikGAZETE’de (*) yazdık.
Şimdi de; Denizli ve Konya’nın gözlerini iyi açmalarını ve M. Ali Gürbüz’ün, Müderris Hacı Hamid Efendi’den naklettiği alttaki satırları okumalarını rica ediyorum:
“Hacı Hamid Efendi, Düden Gediğine bakar; Düden Gediğinden geçen askerin hesabını Allah bilir dermiş. Yüzlerce sene önce Haçlı ordularının Düden Gediğinden geçtiğini haber verirmiş ve Gencek barajı yapılırken, Bayır’ın başından toprak alan inşaat mühendisleri, burada çok harp olmuş, çok insan ölmüş, burası bir geçit yeri mi demişler ve aynı hâl ancak Malazgirt’te ve Çanakkale’de rastlanır demişler ve gece buralar parlar. Bunu görenler vardır demişler. Sorulduğunda öyle olduğunu parladığını görenler varmış.
Anadolu Selçukluları, çok kalabalık sürüler halinde, sayıları üçyüz bin beşyüz bini bulan Haçlı ordularına doğrudan karşı çıkamamışlar, vur kaç taktiği ile Haçlı ordularını Anadolu’da eritmişler” (1. Kitap, s. 90)
M. Ali Gürbüz’ün satırlarını aynen aldım. Onun Müderris Hacı Hamid Efendi’den (Demirci, öl. 1947) naklettiği habere ne diyeceksiniz?
Kim bu Hacı Hamid Efendi?
Denizli’de bir, Isparta’da iki, Konya’da üç üniversite, onlarca akademisyen, belediye başkanı ve valinin, on yıldır kulak tıkadığı bir olayı (Haçlıların geçtiği güzergâhı), yaklaşık 100 yıl önceden haber vermiş ve onu da 2007’de M. Ali Gürbüz bir kitapta kaydetmiş. Nasıl oluyor bu iş?
Hâlbuki Yılmaz Öztuna hariç, birçok yabancı tarihçi, Işın Demirkent, Tuncer Baykara, Ebru Altan ve Caner Togaç, Haçlıları, hatalı olarak, Denizli, Acıpayam ve Korkuteli yoluyla bugünkü Antalya’ya indirdiler…
27 Eylül 2010 tarihinde Kayseri’deki Uluslararası Selçuklu Bilgitoyu’na katıldım ve Miryokefalon Savaşı’nın yeriyle ilgili bir tebliğ sundum.
Doç. Güray Kırpık hocayla birlik döndük. Yolda ona, Yalvaç Meydan Muharebesini sordum ve Yılmaz Öztuna’nın haricinde kimsenin böyle bir savaştan söz etmediğini söyledim. O, Ebru Altan’ın 2003 yılında TTK tarafından yayınlanan II. Haçlı Seferi adlı kitabını haber verdi.
Defalarca okudum, savaşın coğrafyası Kemer Boğazı ve Derebucak coğrafyasına benziyor ve kaynaklarda çok açık olarak Yalvaç adından, onun yakınındaki ırmak ve köprüden bahsediyordu. Haçlıların Kemer Boğazı ve Derebucak’tan geçtiklerini anladım, ancak kitap yazmak için Ebru Altan’ın kitabı yeterli değildi.
Bir mühendis olarak olayı, önce kendim iyi anlayıp, sindirmeliydim ve sonra da yazmalıydım. Onun için de kaynağı okuyup, ona göre yorumlamalıydım, ama kaynak 200 sene öncesinin Fransızcasıydı.
Merhum Eriman Topbaş, kaynak eserin Türkiye hudutları içinde kalan kısmını büyük bir özveriyle tercüme etti ki, ondan daha iyi tercüme yapacak birisini tahmin edemiyorum. Kaynağın Fransızca ve Türkçesini de kitabın ekinde verdim.
Derebucak tarafını daha önce görmemiştim. Sadece Zeki Arıkan’daki yolları ve eski hanları görmüştüm. 20 Mart 2011 Cumartesi günü otobüsle Beyşehir’e gittim.
O bölgede celeplik yapan, bölgeyi iyi bilen Mehmet İliksiz amcayla görüştüm, oradan Derebucak’a geçtim, Belediye Başkanını gördüm. O bana yöreyi gezdirdi ve kendi arabasıyla Beyşehir’e getirdi. Bu arada Derebucak’tan, “Derebucak: Âlimleri, Şehitleri, Gâzîleri ve Bazı Sülâleleri” (1) ile “Derebucak Çevresinin Evliyaları ve Âlimleri” (2) adlı ve 2007 Konya baskılı iki kitap satın aldım.
Neticede İkinci Haçlı Seferi: Yalvaç Meydan Muharebesi ve Kaşıkçıbeli Zaferi adlı kitabı yazdım (2011).
O zaman Laodikya’nın Eğirdir, Satalie’nin Side (Eski Antalya) olduğunu bilmediğim için Haçlıları, Kemer Boğazı’ndaki savaştan sonra Eğirdir’e uğratmamak ve Side’den sonra bugünkü Antalya’ya götürmek gibi iki mühim hata yaptım ve buna göre de tarihlerde bazı sapmalar meydana geldi.
Selçuk’ta (Efes) görünen, Haçlıları takip eden Türklerin, Bizans emrindeki Ortodoks Türkler olduğunu fark edemedim. Hatalı olarak Haçlı heyetinin Denizli’de (Laodikya) bir gün kaldığını ve 28 Ocak’taki Derebucak savaşının 21 Ocak’ta yapıldığını yazdım.
Gürbüz, Müderris Hacı Hamid Efendi’nin, Haçlıların Derebucak’tan geçtiğini bildirmesini, onun kerameti gibi anlar.
Kanaatimce onun kerameti, Haçlılarla ilgili bazı kaynakları daha önce görmüş olması, hocalarından veya birilerinden duymuş olmasıdır. Korkaklığımızdan olacak, o eski kitapları ya toprağa gömdük, ya da yaktık.
Sonuçta, Kıral 7. Lui yönetimindeki Haçlılar, Selçuk (23-27 Aralık), Denizli, Dinar, Uluborlu, Kemer Boğazı (12-14 Ocak), Eğirdir (18), Konya yönüne ilerleyerek Gelendost, Kötürnek, Çetince (21), Şarkîkaraağaç, Beyşehir, Derebucak (28 Ocak), İbradı, Selukule (Seleukeia) yoluyla Şubat başında (2 Şubat) Side’ye (Satalie) indiler.
Odon dö Döyl’e göre Eğirdir dönüşü Bağlı, Kötürnek, Bahtiyar ve Çetince civarında Türkler Haçlılara tekrar saldırdı. Bağlı’daki Şehitlik ile Kötürnek köyündeki Şehitler Mezarı’nın bu saldırılarla bir ilgisi var mı bilmiyorum.
Haçlılar, Derebucak’ta, 28 Ocak Çarşamba günü Türklerin saldırısına uğradı ve çok büyük kayıp verdiler.
II. Haçlı seferinde 26 Ekim 1147’de Eskişehir’de, 28 Ocak 1148’de de Derebucak’ta büyük zaferler kazanan Selçuklu Sultanı Sultan Mes’ûd ile kumandan ve askerlerini büyük saygıyla anıyorum.
Ammûriye- Cellika (Seleukeia)- Deniz (Side) Yolu (Tıpkı Bs., el-İdrîsî, 1984: 264).
Tarihçilikte ileri değil, geri gittik.
Değerli okuyucu, yukarıda Müderris Hacı Hamid Efendinin 100 sene önce dediklerini gördünüz.
Benzer şekilde, merhum Yılmaz Öztuna, bundan 50-60 sene evvel, 1970’lerde yazdığı Büyük Türk Tarihi adlı eserinde, Yalvaç Meydan Muharebesinden bahseder.
Niyazi Akşit’in yazdığı Lise tarih kitabında ise Yalvaç yakınlarında Türklerin, Haçlılara şiddetli bir saldırı yaptıklarını yazar (yıl 1148).
Hâlbuki Demirkent, Baykara, Altan ve Togaç ise, 14 Ocak’ta vuku bulan Yalvaç Meydan Muharebesini, Türk hududundan 240 km. uzağa ve 01 Ocak günü, Aydın-Kuyucak yanı, Büyük Menderes kıyısına; 28 Ocak’ta yapılan Konya-Derebucak Savaşını da Denizli-Acıpayam arasına, huduttan 160 km uzağa, 08 Ocak gününe ve Kazıkbeli’ne götürürler.
Merhume Demirkent, hududu Eğirdir Gölü’nden geçirdiği hâlde, Ebru Altan, kendi görüşünü doğru sanır ve Odon’un “Türk-Bizans hududu üzerinde yürüyorduk” kaydına göre hudut, Denizli-Antalya yolu der (2003: Har.1).
Hâlbuki Odon’un kaydı, Antióchette (Aydın-Kuyucak?) savaşı ile Laodicée (Denizli?) arası içindir. Ve 1122 ile 1182 yılları arasında Uluborlu Bizans’a aittir. Uluborlu 1182, Isparta 1204, Antalya 1207’de fethedilmiştir.
1304 yılında Sasa(n) Bey tarafından fethedilen Johanne kilisesi ile ünlü Meryem ve İsa heykelinin bulunduğu Efes, Gelendost-Efes’tir (Pahimeris, 2009: 100-101; Vittek, 1999: 39).
Odon, “Ermiş Jan’a ait, küçük bir tümseğin üzerine inşa edilmiş, etrafı duvarlarla çevrili mezar, kutsal emanetler, Selçuk-Efes’te” der ki hatadır. Çünkü onların kutsalları, Gelendost-Efes’in de içinde bulunduğu, adı üzerinde Firikya Salutaris’tedir (Topraklı, 2011: 78).
Odon dö Döyl’de çok takdim tehir var.
Balıkesir-Edremit arasını yarım gün olarak tayin eder, Ermiş Jan’ın mezarı ve kutsal emanetler meselesi de hatalıdır.
Odon’a göre 14 Ocak günü vuku bulan Yalvaç Meydan Muharebesinden 12 gün sonra 26 Ocak günü Beyşehir-Karadiken (Kara-tekin) civarında Türkler, Haçlıları tekrar takibe başlar. İki gün sonra, 28 Ocak Çarşamba günü, Haçlıların önü ile arkasının birbirlerinden koptuğunu gören Türkler, Kıralın da içinde bulunduğu arka kısma saldırmış ve Haçlılara büyük zayiat verdirmişlerdir.
Kıral 40 korumasını kaybetmiş, bir ağacın dallarına tutunarak ve akşamın bastırmasıyla canını zor kurtarmıştır. Odon, verdikleri kayıpları, “Fransa’nın çiçekleri, Dimaşk’ta meyve vermeden burada soldu” diye tasvir eder (Togaç, K.6, 14).
***
Hocaların hocası, Gıyasettin Keyhüsrev’in 1211’de vuku bulan Alaşehir savaşı için Manisa-Alaşehir der.
Demez ki, Manisa-Alaşehir, ilk defa 1390 yılında Yıldırım Beyazıt tarafından fethedildi.
Nasıl olur da fetihten 179 yıl evvel yapılan bir savaşın adı, Türkçe bir isimle ve “Alaşehir Savaşı” olarak anılır?
Hâlbuki bundan 78 yıl önce, harp tarihçisi biri (bk. Feridun Dirimtekin, TDVİA, Md. Semavî Eyice), 1944’de yazdığı Konya ve Düzbel (1146-1176) adlı kitap s.74’de, 1211 yılındaki bu savaş için, “Yalvaç muharebesi” der.
.
Bundan haberim yokken, “Alaşehir savaşı da Kemer Boğazı’nda yapıldı” dediğimi, zamanın TTK Bşk. Refik Turan iyi bilir.
Bu eserde Yalvaç muharebesi adını görünce kitabı alıp, doğruca Refik Beye gösterdim; o da “sen haklısın galiba Ramazan Bey” demişti. Çünkü biz, Lâdik’in Eğirdir, Alaşehir’in Yalvaç olduğunu fark etmiştik.
Benzer bir şey, Amourios için oldu.
Biz Amourios kelimesini görür görmez, bunun Amorionlu, yani Uluborlulu olduğunu düşünmüş ve bu hususu dillendirmeye başlamıştık. Hatta 2015 yılında bu konuda “Hamideli Tarih 02”, adlı yayında “Alès Amourios Kim?” başlıklı bir makale bile yazmıştım.
Daha sonra, TTK kütüphanesinde çalışırken, Zerrin Günal (Öden) hocanın 1998 yılında Belleten’de çıkmış olan “Türkiye Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Mes’ûd Hakkında Bazı Görüşler” adlı bir makalesine rastladım. Bu makalede Ales Amourios için “Amourionlu Ali” denilmişti.
Belleten’i alıp, TTK Başkanı Refik Beye gösterdim ve o anda Zerrin hocaya telefon ettim.
O, “Amourionlu Ali” demiş olamayacağını, makaleye bakıp döneceğini söyledi. Ama kendisine birkaç defa hatırlatmama ve aradan beş-altı yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ dönmedi.
.
Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com
Ramazan Topraklı 3 yıl önce
Derebucaklı Memiş Efendi (1911-1991) oğlu M. Ali Gürbüz’den (1935- 2019) Osman Kunduracı’ya mektup var: Evlâdım Osman, kunduracılığını iyi bil ve çizmeden yukarı çıkma. İyi bilirsin “koyunun bulunmadığı yerde keçiye apduraman çelebi” derler. Evlâdım Osman, tefekkür ve hayâl olmadan iş olmaz. Atalarımız Âdemoğlunu, “Maziye mütehassir, hâlden müteneffir, istikbali mütefekkir, bir cism-i zî-akıl ve hayattır” diye tarif ederler. Evlâdım akıl olunmadan insan olunamaz. Biz dünyamızı değiştiysek de, yerimiz boş kaldı sanma. Ramazan Bey, Hamideli tarihiyle ilgili güzel işler yapıyor. Profesör oldum diye kendini bir şey sanma. Hacı Hamid Efendi (öl-1947) de Müderris idi be evlâdım. Tevazu sahibi ol. Bizleri hor görme. Biz, senin dibâceni iyi biliriz. Hamid oğulları beyliği ilk önce bizim oralarda, yani Dalayman ve Derebucak civarında kuruldu. Beyliği kuran Mehmet Bey, nâm-ı diğer Şah Menteş, Şarkîkaraağaç’ta kendi adıyla anılan Şeh Menteş Mezarlığı’nda yatmaktadır. Onun, 1931 yılında yıkılan türbesini ihya et de, bir işe yara. Şarkîkaraağaç’ın önderi Müderris Ahmet Rüşdî Karaağacî (1765’ler- 1837) ile Müderris Hacı Hamid Efendi, ikisi de Hadimî medresesinden mezundurlar. Her şeyin, bir hayâlle başladığını sakın unutma. Ramazan Beyin görevi hayâlleri hakikat yapmaktır. Haçlılar, Derebucak’tan sonra Roma Askerî Yolunu takiple Gembos (Kimyos) ovası, İbradı (Prakana), Ormana (Erymna) ve Selukule (Seleukeia: Cellika) yoluyla Side’ye (Satalie: Eski Antalya) indiler. Ramazan Bey bu yolu, Prof. Dr. Mehmet Özsait Beyin, 1988’de yayınladığı kitabından almıştır ve kafasından atmamıştır. Edepli olmanı tavsiye ederim. 12 Şubat 2022.
Prof.Dr Osman Kunduracı 3 yıl önce