Gerçekten kim söylemişse doğru söylemiş..
Dağ adamından kasıt; yontulmamış, kaba ve hırt!..
Sağ adam ise; zarif, nazik ve kibar!..
Evet değerli dostlarım; “nezaket, kibarlık, zarafet” bambaşka hasletler!.. Ve bunların hiçbirisinin de mektebi yok!.. Hepsi Allah vergisi!..
İnsan politikacı olur, daha da yükselir bakan olur, ama adam olamaz!..Yine trilyoner zengin olur, gazeteci olur, hatta meşhur bir köşe yazarıdır, ya da ne bileyim, doktordur, mühendistir, ordinaryüs profesördür, alim derecesinde hocadır,ünü ülke sınırlarını aşmış bir sporcudur, iyi sanatkardır, büyük bestekardır, ama kibarlık noktasında sıfırdır!.. Adeta, boş kova, dipsiz kiledir!..
Zaman zaman bu tip insanlara şahit oluruz.. Bunlarda bir kasıntılık, bir acayiplik ki, sormayın gitsin!.. Adama selam verirsin, lütfen alır!.. Ertesi gün yine karşılaşırsın, bu defa da aklına eser almaz!.. O zaman rahatsız olduğu anlaşılır ve bize de “Allah şifa versin” demek düşer!.
Dostlarımın tabiriyle, sosyalitesi yüksek sayılan ve ehli muhabbet bir meşrebe sahip olduğumdan herkesi kendim gibi zannediyorum!.. Ve bazen “vurdum duymaz, kör Ayvaz” görüntüsü veren bir takım kişileri inanın çözemiyorum!..
Ülkemizin en önemli yaşayan şairlerinden Cengiz Numanoğlu’da çözememiş ki o müthiş dörtlüğü yazmış;
Etrafına bir bak gör nicesini..
Gel de çöz şu insan bilmecesini..
Bazen ömür bile tek hecesini..
Çözmeye yetmiyor, farkında mısın?..
Mesela bir misal; Bayramlar, insanları birbirlerine yaklaştıran çok önemli ve özel günlerdir... İnsanlar birbirlerine tebrik gönderirler, faks çekerler, cep telefonundan mesaj çekerler, ya da teknolojinin önemli ürünü olan interneti tercih edip mail yollarlar.. İnanın birine cevap veremeyeceğim diye azami dikkat ederim..
Neden?. .
Nezaket öyle gerektiriyor da ondan!..
Fakat, başkalarına bakıyorum; saldım bayıra, Mevlam kayıra!.. Umuru değil,kırmızı kar yağacak, dostumuz harekete geçecek!..
Şimdi daha başka bir misal; Haddinden fazla iyimser ve de beyefendi bir dostum geçenlerde anlattı..
Bakın başına neler gelmiş..
"Geçen gün metrodaydım" diyor dostum ve devam ediyor; Temiz giyimli, yüz fotoğrafından da mürekkep yalamış olduğu belli olan biri geldi, yanıma oturdu.. Ellerindeki paketlerle, bir yanaştı, bir yerleşti ki, biz neredeyse hicaz pulu gibi cama yapıştık.. E, maşallah kilolu da.. Eliyle, koluyla itiyor da itiyor!.. Rahatsız oldum!.. Biraz ezilip büzüldükten sonra baktım ki olacak gibi değil, sonunda patladım!.. “Be kardeşim, biraz toparlan da camdan dışarıya çıkmayalım!..”
Adam pişkin pişkin bana ne dese beğenirsiniz!. “terbiyeli olun, kahve ağızı kullanmayın lütfen!.. Bana kardeşim diyemezsiniz, ben eğitimciyim, filanca okulun da müdürüyüm!..”
Devam ediyor anlatmaya dostum; canım müthiş sıkıldı!.. Şimdi ne diyeyim buna ben?.. Adam müdür olmuş ama nezaketten bi-haber!.. İçimden La havle çektim!.. Şişman müdür ise susacağına hala yüksek perdeden homurdanıp duruyor!.. İş anlaşıldı.. Bunu susturmak için anlayacağı dilden konuşacaksın, yani biraz “teneke dilli” olacaksın!..
Bu defa ben başladım; “hay başlayayım senin müdürlüğüne, sen önce adam olmasını öğren!..” Ardından da; “hadi şimdi rahat rahat yayıl, istersen de otla” dedim ve kalktım!.. Müdür beyimiz ise benim bu tepkim karşısında anında kesti sesini!..
Bizim millet, bir acayip!.. Nedense sanki biraz “geç intikal” rahatsızlığımız var!.. Biz adama anladığı dilden konuşunca bize hak verenlerin sesi çıktı... Yoksa, olay anında herkes sus pustu, oturanların çoğu “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” edasıyla camdan dışarı bakıyordu..
Netice-i kelam; dostum belli ki dolmuştu ve ben de kendisini sonuna kadar dinledim ve hiç şaşırmadım!.. Sadece; sevgili kardeşim, haklısın ama burası Türkiye, burada mahsul böyle, dedim!..
Evet değerli okurlarım; Gördünüz mü insanın başı durup dururken nasıl derde giriyor!.. Kaba saba kişiler, nasıl da hassas insanlara tebelleş oluyor!.. İkide bir eğitim deyip duruyoruz!.. İyi de adama bakın!.. Güya eğitim almış bir eğitimci.. Ama ailesinden bir şey alamamışsa, ya da ailesi ruh eğitimine muhtaçsa, müdür ne yapsın?.. (Tabii pek çok aklı başında ve nezaket timsali eğitimci dostlarım var ve onları elbette tenzih ediyorum)
Bazen; derin derin iç geçiriyorum..
Ve “ah nezaket, ah kibarlık, neredesin, lütfen terk etme bizi!..” diye feryat etmek istiyorum!..
Maalesef, sesim duvar olup geri dönüyor!..