Bir kurumda bürokrat olmak için; iyi bir yönetici olmak, siyasetin içinde gelmek veya sırtını sağlam bir yere dayamak gerekiyor.
Genel olarak kurum içinden yetişen personel, yukarıdaki şartlardan en az birini taşımıyorsa bürokrat olması pek mümkün olmuyor.
“Tek adam yönetimlerinde kimin nasıl ve nereden geldiğinin, atandığının bir önemi yoktur. O seçtikten ve koltuğu verdikten sonra mesele bitmiştir. İsterse o makamda dağdan gelmiş bir çoban otursun hiç önemli değildir. Ne de olsa makamı kişiler değil koltuk yönetir!” görüşünü savunanlar olabilir zaten Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bu kapıyı aralık bırakıyor.
Tek adam yönetimleri, farklı kesim ve düşünceye sahip insanları bir araya getirerek başarıya ulaşabilir. Kendisi gibi düşünenlerle yola çıkarsa kısa zamanda büyük başarılar yakalayabileceği gibi tersi durumlarla da karşılaşabilir.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, tek adam yönetimi olarak yönetilebileceği gibi, istişare ile de yönetilebilir.
Cumhurbaşkanı, takdir yetkisini kullanarak liyakat sahibi bir bürokrat atayabileceği gibi kendisine sadık, güvenebileceği birine de vazife verebilir.
“Efendim, kadrolaşma şarttır, gereklidir!” sözü kamu yönetiminin içine gizlenmiş bir urdur.
Kötü yönetim, sadece ilgili kurumu değil devleti yıpratır. Kötü işletilen bir kurum veba etkisi gibidir.
Kurumların iyi yönetilmesi için liyakat sahibi kişilerin iş başına geçmesi gerektiği konusunda genel bir kanaat vardır.
Liyakatten uzak ve kuruma yabancı bir bürokratın kurumu yıpratma, kötü yönetme olasılığı yüksektir.
Bugün bazı devlet kurumlarının içinde bulunduğu kötü durum bundan dolayı olabilir.
Vatandaş, refah düzeyinin yükselmesini, can güvenliğini, sosyal ve gerçek adaleti arzu eder ve hükümetten bunların en kısa zamanda olmasını talep eder.
Hükümetin makro ve mikro politikalarının ne olduğu, nasıl olacağı, olması gerektiği vatandaşın hükümetten duymak istediği şey değildir.
Vatandaş ‘Hatice’yi değil neticeyi’ görmek ister.
Cumhurbaşkanımızın sorumluluğu, bu sebeple çok büyüktür ve işi çok zordur.
Diplomasi, akıl ve fikir yürütme sanatıdır. Bu yüzden diplomatı seçerken vatan sevgisinin dışında başka bir kıstasların da aranması gerekiyor.
Sadakat sahibi ve vatanperver olmak diplomat olmak için tek başına yeterli unsurlar olmamalı.
Kamu yöneticilerini seçerken Cumhurbaşkanının çok dikkatli olması gerekiyor.
Kendine güvenen, verdiği kararların arkasında durabilen, kararlı, vakur, vatana ve millete sevdalı, üstün ahlak sahibi kişilerin atanması hem devlet hem de millet için önemlidir, değerlidir.
Liyakat yerine sadece sadakat tercih edildiğinde kamunun işlemez hale geldiği görülen bir gerçektir.
Cumhurbaşkanımızın emri veya iradesi olmadan adımını atmayan bakanlar, bürokratlar, genel müdürler sebebiyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin verimsiz çalıştığını söyleyebiliriz.
En ufak bir belgenin dahi kurumun en üst düzey yöneticisinin bilgisine sunulma hastalığının had safhada olduğu görülüyor.
Netice itibariyle diyebiliriz ki kamu kurumları aşırı yavaş çalışmaktadır.
“Reis her işi takip etsin, düzeltsin” diye topu Cumhurbaşkanımıza atanların, kamuya ve Cumhurbaşkanımıza verdiği zarar büyüktür.
Devlete, kurumuna hiçbir pozitif katkı sağlamadan bir nevi “yan gelip yatarak” görevini yaptığını düşünen bürokratların sadakatinden ne olur ki?
Yatan hasta gibi her şey önüne hazır gelsin isteyen diplomat, bürokrat ve yöneticilere o makamları boş yere verilmedi ki!
İş üretsin, sorun çözsün, proje geliştirsin diye vazifelendirilenler var olan sorunları yumak haline getirmekten başka bir iş yapmıyorsa, kısır döngü içindeyse kamu kurumları -gelen gideni aratıyorsa- her şeyin çözümü için Cumhurbaşkanı bekleniyorsa vay halimize vay!..
Hantal yöneticiler sebebiyle hangi model olursa olsun işletilmeye çalışılan sistemler durağan halini devam ettiriyor.
Büyük ümitlerle değiştirilen hükümet sistemi, bugün vahim haldedir.
Kurumlar yatıyor, bakanlıklar kargaşa içinde.
Hastalıklı ahvalimiz devleti çürütüyor.
Kurum yöneticileri, her işi takip etme hastalığı sebebiyle alt görevdeki yöneticileri etkisiz eleman haline getirmeye bayılıyor.
Birim yöneticileri, karar almaya korkuyor, amir onayı olmadan elini sıcak sudan soğuk suya sokmuyor.
En basit bir iş, bu sebeple haftalar geçse de çözüme kavuşmuyor.
Kurum yöneticileri, “Bir yanlış yapmayalım” arzusuyla hareket ettiğinden kurumun çalışma sistemine kilit vuruyor.
Bürokrasinin ağır aksaklığından şikâyet edip değiştirdiğimiz sistem, yine aynı bildiği yerden çalıyor.
Cumhurbaşkanımız görev verdiği yöneticilerine ve bakanlarına tam yetki vermelidir.
Tam yetki ile görevini yapan bürokrat, yanlış yola saptığında görevinden olacağını bileceği gibi hiçbir şey yapmadığı zaman yine işinden olacağını bilmelidir.
Bu fonksiyon bütün kamuda uygulandığında şube müdürleri dâhil tüm yöneticiler tam yetkili olup görev alanları konusunda sorumlu tutulursa umut edilir ki kamu kaynaklarının çarkı hızla dönmeye başlayacaktır ve görevinde başarısız olanlar kamudan uzaklaştırılacaktır.
Kamu kaynaklarını babasının çiftliği gibi yönetmeye kimsenin hakkı olmadığına göre görevini başarıyla yapan, kendini sürekli geliştiren kamu görevlilerine yol açılması, kamunun ve devletin başarılı hizmetler görmesi için gereklidir, elzemdir.
Kamunun kaderini kendi menfaatleri için kamuda vazife bekleyenlerin, görev alanların eline bırakmak bir nevi vatana ihanet olsa gerektir.
Cumhurbaşkanımız, zorlu vazifesinde adeta ateşten gömlek giyerek, hangi görüş ve fikirde olursa olsun ehil insanları tam yetkiyle iş başına getirebilirse hem kendisinin iş yükü azalmış olacak hem de kamu yönetimi başarıyla işlemeye başlayacaktır.
.
Muhammed Işık, dikGAZETE.com