Gece, gündüzü kovalar, güneş ise yıldızları. Biz ise bu kovalamacanın etkilerini yaşar ve hissederiz.
Basınçların etkilerini de mevsimsel olarak soğukluk, sıcaklık, yağmur ve kar olarak hayatımızda buluruz.
İnsanlığımızı unuttuğumuz, fabrika ayarlarımızdan uzaklaştığımız zaman da ilahi bir güç tarafından düşünebilmemiz için çeşitli sınavlara tabi tutuluruz.
Bu sınav bazen kişisel olabileceği gibi kitlesel de olabilir.
İçinde bulunduğumuz dönemde ise kitlesel bir sınavdayız, kitlesel bir işgaldeyiz.
Bu işgal bizim hem kendimize ve hem de komşularımıza karşı görevlerimizin olduğunu hatırlatır ve ders verir cinsinden.
Başka bir deyişle “biz ne yaptık da bunu hak” ettik türünden; yoksa ‘laboratuvar’ ve ‘hayvan’ işin bahanesidir.
Yazımızın başlığına gelince, dünyanın içinde bulunduğu dönem görünmeyen bir düşman tarafından işgal altında olmamızdır.
Ne yapmalıyız.
Tabii ki de mücadele ve savaş.
Hiçbir düşman, kendi kendine “ben gidiyorum” demez.
Düşman gitmek zorunda bırakılır.
Giderken de ya yok olup gider ya da gücünü kaybederek bizi rahat bırakır.
Covid-19 işgali altında her insanın, her ülkenin ve dünyanın ayrı ayrı yapmaları gerekenler vardır.
Teşbihte (benzetme sanatı) hata olmaz.
Biz, millet olarak asil mücadeleyi Kurtuluş Savaşı dönemimizde vermiş bir milletiz ve hem de bütün dünyaya karşı.
Biraz tarih dersi hatırlayalım.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra gözü, Anadolu coğrafyasında olan düşman devletler, leş kargası gibi cennet ülkemin güzide bölgelerini işgal altına alma yarışına girmişlerdi.
Bu ülkeler İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar ve Yunanlılar’dır.
Biz milli bayramlarımızdaki kutlamalarımızda “İtilaf Devletleri” deriz.
“İtilaf Devletleri” yerine bu ülkelerin isimlerinin zikredilmesi ülke gençliğinde antikor oluşması adına önemlidir.
Şimdi o insanlar bize, dost gibi görünebilirler, bu ise menfaatleri icabıdır.
Ki bu adını saydığımız devletler, halen de illegal örgütleri destekleyip birlik ve beraberliğimize kastetmek çabası içerisindedirler.
Bizim ise anlaşma neticesinde elimizde hiç bir şeyimiz yoktu.
O silahlarımızı ellerimizden almışlardı.
Ancak alamadıkları bir şey vardı.
O da bedenimizin içindeki ruhumuzda bulunan inancımızdı.
Evet inancımız.
Dünyanın “hasta adam”ını ayağa kaldıracak aşı, sadece damarlarımızdaki asil kanda mevcuttu.
Onun adı da inancımız, imanımız idi.
Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, ülkemizin her bölgesinden seçilmiş mebuslar bir araya gelmişler, 23 Nisan 1920 tarihinde “İlk Meclis”i kurmuşlar, ülkenin selameti ve kurtuluşu için kritik kararlara imza atmışlardır.
Atatürk ve onun silah arkadaşlarının kritik kararlar aldığı meclisin adıdır Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Milleti’nin meclisidir.
Bu mecliste alınan kararların tamamı Türk Milleti’nin kararı olmuş, alınan kararlar harfiyen uygulanmış, yukarıda zikrettiğim devletlerin bütün neferleri bu topraklardan ya kaçmışlar ya da yok olmuşlardır.
Bu kolay olmamıştır.
Ülkemiz, şehit kanları ile sulanırken şehirlerimiz gazi olmuştur, kahraman olmuştur.
Ve yine bu ilk meclis, üç yılı aşkın bir süre sonra ülkenin yönetim şeklinin Cumhuriyet olacağı kararını da almıştır.
Atatürk tarafından çocuklara armağan edilen TBMM’nin açılış gününün anlamının gençlerimize anlatılması işi ise yine eğitim ordumuza aittir.
Şöyle bir soru sorsak, “Bu meclisin açılmasının sebebi nedir?” cevabı; “Ülkemiz işgal altında olduğu için”dir.
Sonuç ise ülkemiz düşman devletler tarafından işgal edildi, TBMM toplandı, kararlar alında ve uygulandı.
Düşman, topraklarımızdan çı-ka-rıl-dı.
Öyleyse, şu andaki ülkemizin durumu nedir?
Evet, ülkemiz yine bir işgal altındadır; ancak bu sefer, düşmanın milliyeti yok, görüntüsü de yok ve sadece etkilerini biliyoruz ve mücadele şeklimizi biliyoruz.
Çözüm çok basit.
Meclis toplanacak, kararlar alacak, alınan kararlar harfiyen uygulanacak ve düşman (covid-19) ülkemizden çıkacak.
Kurtuluş Savaşı’ndaki kararların alındığı bir tek bina vardı; o binanın adı TBMM idi.
Şu anda yapmakta olduğumuz savaş için kararların alınacağı meclis “HER EV”dir.
Her evin büyüğü meclis başkanıdır.
O zaman Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde başarılı olduk.
Şimdi ise başarılı olmamız için Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu’muz var.
Kurtuluş Savaşı’nda bizi güçlü kılan inancımızdı.
İnancımız, imanımızdan gelir, imanımız ise dinimizden.
On bir ayın sultanı Ramazan ayına da giriyoruz.
Bu ayın gelmesi gücümüze güç katacaktır.
Allah, derdi de verir, dermanını da.
Nüfusumuzun çoğunun evde olacak olması Oruç ibadetinin daha huşu içerisinde olmasını da sağlayacaktır.
Covid-19 ile mücadelede daha güçlü olacağız.
Dualarımız ve uygulamalarımız bizi kısa zamanda muzaffer yapacaktır.
Ülke olarak bu salgınla yapılan mücadele aynı zamanda dünyaya Türk’ün gücünü göstermesine de vesile olmuştur.
Zamanımız birlik ve beraberlik zamanıdır.
Ülke yönetiminde olan bütün yetkililerin yanında olmak vatandaş olarak hepimizin görevidir.
Ülke yönetimine talip olan parti yetkililerinin de söylemleri birlik ve beraberliğimize halel düşürmemelidir.
Böyle bir zamanda bir ve beraber olmayacaksak ve bunu dünyaya gösteremeyeceksek, ne zaman göstereceğiz.
Aranızdaki sıkıntıları telefonla çözseniz ne güzel olur.
Halkın önündeki söylemler ülkemize yarar getirmez.
Bir yangın vardır ve herkes bu yangını söndürmek için su taşımalıdır.
Bunun iktidarı, muhalefeti olmaz, küçük kap, büyük kap söylemi olmaz.
Kimi avucu ile su taşır söndürmek için, kimi de tankerle.
Büyük düşünmek gerek.
İlimi hâkim kılmak için çalışalım.
Başı ayak, ayağı da baş yapmadığımız sürece, âlimi, cahile kurban etmediğimiz sürece başaracağız.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun.
Ne güzel böyle bir bayramımızın olması, bütün Milli Mücadele kahramanlarımızın ruhları şad, mekânları cennet olsun.
Ne güzel on bir ayın sultanına kavuşmak.
Allah, millet olarak tekrarını sağlık ve mutluluk içerisinde görmeyi nasip etsin.
Zor günlerde, gücümüz inancımızda, gücümüz evde kalmamızda.
Düşünebilmek güzeldir.
.
Seyfi Turan, dikGAZETE.com
İhsan gök 5 yıl önce