"Çocuğun dünyası çalındı" diye başlık attığı yazısında Rahim Er, son günlerde, çeşitli çocuk istismarları ile ilgili gündem oluşturan ve birbirine paralel giden tartışmalara farklı bir boyut getirerek geçmişten örnekler ve aile yapısına yerleştirilen "çekirdek" sonucu oluşan durumu anlattı.
Başlığa çıkardığımız ifade ise o kimselerin nasıl bir "çekirdek"ten yetiştiğini anlatması ve sonuçta gelinen nokta açısından üstü örtülemeyecek kadar açık bir ifade olarak apaçık öylece ortada duruyor ama dahası da var...
İşte, son sapıklıklar ve kimsenin itiraz etmediği o tartışmalar ile arkasındaki asıl sebebe dikkat çeken, hal ve gidişin nereden nereye nasıl geldiğine işaret eden o yazı
:
Çocukları, sapıklardan korumak için en ağırından cezâî müeyyideler getirilmesi gâyet doğru ve gâyet yerindedir.
Şu var ki bu cezâî müeyyideler, cinsî sapıklara karşıdır.
Sapıklara karşı cezâî tedbir almak, çocuğa dair yapılması gereken vazifelerin ifa edildiği mânâsına gelmez.
Çocukları istismar eden aşağılık kimseler de bir zamanlar çocuktu.
Unutmamalı ki onlar da bir anne-babanın çocuklarıydı.
Vaktiyle çocuk olan o kimseler, bugün üstelik bazıları baba olduğu hâlde, fırsatını bulduğunda çocuğu şehvet şarlatanlığıyla kirletebilmekteler.
ÇOCUK KATLİAMI DA AYNI ŞEKİLDE SUÇTUR... "ÇAĞDAŞ, UYGAR VE İLERİCİ" BAKIŞIN İFTİRASI...
Ancak; bu büyük ayıbı yalnızca taciz, tecavüz çerçevesinde görmek eksik değerlendirme olur.
Yetişkinler arası ihtilaf gibi farklı sebeplerle çocuk katliamı da aynı şekilde büyük bir suçtur.
Öyle ise sadece hukuk alanında kalmak bu derdin çâresini bulmak demek değildi.
Kendilerine çağdaş, uygar ve ilerici… diyen birtakım kimseler, bir zaman öncesine kadar şeriati yani Allah’ın emir ve yasaklarını itibarsızlaştırmak adına "Osmanlıda kadının hakkı yoktur, erkek boşsun dedi mi boş olurdu!" diye dînimize de mâzimize de ecdadımıza da iftira atarlardı.
Halbuki adalet olmayan bir devlet altı buçuk asır yaşayabilir mi?
Selçukluyu da sayarsak bu devlet, 10 asır büyük bir haslet ve şerefle hüküm sürmüştür.
Eğer, kadın böylesine bir gayrı âdil muameleye marûz kalsaydı devlet, değil on asır, bir-iki asır bile yaşayamazdı.
Devleti ayakta tutan ana sebep sağlam ailedir.
Mahkeme sicilleri ortadadır.
Dünle bugünün kıyaslanması mümkündür.
O devirlerde on senede meydana gelen boşanma miktarı, bugün bir senede hatta belki altı ayda olmaktadır.
ÇOCUK, TACİZ VE TECAVÜZ KADAR, BOŞANMALARDA DA DERİN RUH SARSINTILARI YAŞAMAKTADIR...
Bunun gibi çocuğa karşı gerek cinsî sapıklık ve gerekse diğer suçlar bakımından dün ve bugün işlenen suçların karşılaştırması yapılsa bugünün yani bu çağdaş asrın, keşiflerin her çeşidinin, imkânların her çeşidinin zirve yaptığı modern zamanların kaybedeceği görülecektir.
Boşanma da sapıklık da sosyal yaradır.
Çocuk taciz ve tecavüzle derin ruhi sarsıntılar yaşadığı gibi boşanmalarda da yaşamaktadır.
Boşanan ailenin mağduru en evvel yine çocuktur.
Öyle ise…
BABA İŞTE, ANNE İŞTE, ÇOCUK YUVADA... NİNE VE DEDELER AYNI SEMTTE... GENİŞ EVLERE BÜYÜKANNE VE BÜYÜKBABALAR DA MİSAFİR DE SIĞMAZ...
Bu tâciz, tecâvüz, boşama gibi istenmedik hâllerin sebeplerinin aranması, tedbirlerin noksan kalmaması gerekir.
Biz, milletçe nerede hata ettik ve ediyoruz?
Eksiklerimiz, ihmallerimiz ne?
Aile dediğimiz, yalnızca anne ve babadan ibaret değildir.
O çekirdek ailedir.
Çekirdek aile bizim 5 bin yıllık tarihimizin en büyük içtimâî felâketidir.
Nine ve dedeler, haydi "büyükanne" ve "büyükbaba" diyelim; bunlar çocuklardan çalındı.
Koca yani baba işte, kadın yani anne o da işte çalışırken, çocuk yuvadadır.
Çok kere nine ve dede veya bunlardan biri ileri yaşta olarak memlekette yalnız yaşamaktadır.
Bazen aynı şehirdedir.
Hatta bazen aynı memlekette hatta hatta bazen aynı semttedir.
Ama o büyükanne ve büyükbabalar, evlâtlarının üstelik artık çok lüks ve çok geniş evlerine sığmazlar.
Dahası…
Bu evlere misafir de sığmaz.
Bazı evler otele dönmüştür.
Büyüklerin olmadığı evlerde çocuk, yalnızdır.
Çocuğun arkadaşı bilgisayar, internet, akıllı telefon ve televizyondur.
İşten asâbî, yorgun-argın gelen ebeveynin kaçı çocuklarla hakkıyla meşgul olabilmektedir?
Arkada muazzam bir boşluk kalmıştır:
Çocuklardan çalınan büyük anne ve büyük babalar, torunlarına ninniler söyleyecek, masallar anlatacak, kıssalar, menkıbeler, destanlar anlatacak, çocuk dünyalarını kahramanlarla nakış nakış işleyeceklerdi.
Allahü tealayı, Sevgili Peygamberimizi -aleyhisselam- İslâm emir ve ahlâkını öğreteceklerdi.
BUGÜNKÜ ŞEHİTLER HEP ANADOLU ÇOCUKLARIDIR... YIKIMIN SEBEBİ İSE...
Nine yahut nene ve dedeler olmayınca çocuklar din, tarih, edebiyat ve millî varlığımızdan yeterince beslenemeden büyüdüler ve büyümekteler.
Eğer; bugün Afrin’de destanlar yazılabiliyorsa Anadolu sebebiyledir.
15 Temmuz'u da Anadolu’ya borçluyuz.
Fırat Kalkanı'nı dâhil saydığımız yer ve zamanlardaki şehidlerin tamamı ya Anadolu çocuğudur veya derin Anadolu tesiri yaşayan ailelere mensuptur.
Eğer buralara sırf büyük şehirlerden insan sevk edilseydi bugünkü zaferlerin kazanılması mümkün olmazdı.
Şehirleşme, büyük şehirleşme, ailenin tahribi, dünya ile bütünleşme, basın yayın, sosyal medya, reklamların bencillik duygusunu işlemesi, gazete, dergi, TV ve internetin, müstehcenliği daha da öteye taşımış olması ve benzerleri yıkımın ana sebepleridir.
EN HALİS ÖĞRETMENLER BÜYÜKANNE VE BÜYÜKBABA... ONLAR TORUNLARA KÜLTÜR KÖPRÜSÜ VE YARAMAZLIKTA SIĞINILACAK KUCAK, ANA-BABA ÖFKESİNE DALGAKIRANDIR...
Hâlbuki dünyada ilk çocuk hastanelerinden biri, belki de ilki Hamidiye Etfal Hastanesidir.
Bugün "anaokulu" denen kurumu "Ana Mektebi" adıyla kuran, belki de ilk kuran biziz.
I. Dünya Harbi devam ederken öksüz ve yetimler için sonradan adı Çocuk Esirgeme Kurumu olan Dar’ül Eytamı açan da biziz.
Çocuk terbiyesi bizim medeniyet hayatımızda nikâhla başlar, "52 Farz"ın bilinmesiyle başlar.
Titizlerin titizi bir mes’uliyyettir.
Gelenekli hayatımızda çocuk, gözlerini büyük bir ailede açar.
Biraz büyüdüğünde büyükanne- büyükbaba, en hâlis öğretmendir, onlar torunlarına kültür köprüsü olur, asırların birikimini onun kalbine ruhuna ve hayaline taşırlar.
Çocuk biraz daha büyüyüp yaramazlık yaptığında büyükanne ve büyükbaba sığınılacak kucaktır; anne baba öfkesine dalgakıran, torunlarına sırdaştır.
ZALİM SAPIKLAR İHA'LARLA VURULSA BİLE...
Medeniyetimizde terbiyenin unsurları, ailedir, okuldur, akraba çevresidir, mahalledir, okunan kitap, seyredilen yayındır.
Öyle ise cezâî tedbir ve müeyyidelerin yanı sıra bu unsurların da masaya yatırılması gerekir.
"Hırsız içeridense kilit ne yapsın?" denir.
Vicdan bozuksa, ahlâk çökmüşse kanun ne yapsın?
Büyük aileyi yitirdik, gökdelenler mahalle hayatını öldürdü, basın-yayın, en azından bir kısmıyla felaket hâlde, akraba ziyareti, bir vacip olan "sılai rahim" terk edildi, misafir lokantada ağırlanıyor, evler bereketten ve duadan mahrum kaldı.
Peki öyleyse bizden, bizim hayatımızdan geriye kalan ne?
Şu zalim sapıklar İHA’larla vurulsa bile dinî, ahlâkî, ailevî, sosyolojik tedbirler alınmazsa beklenen fayda elde edilemez.
Çocuktan çalınanların çocuğa iadesi şarttır.
Kültür köprülerimizin dinamitlendiği görülmelidir.
Biz, kendimiz olmaktan çıktık.
Avrupalı olacağız, batılılaşacağız diye bakın nerelere geldik.
Son iki asrın her şeyiyle muhasebesinin yapılması şarttır.
Rahim Er, Türkiye -23 Şubat 2018, Cuma-
:
Yazıda, siyahlaştırma ve bazı paragraf ayırmalarla ara başlıklar bize aittir.
dikGAZETE.com