ABD’nin bunamış Başkanı Biden: "Binlerce roket topraklarına düşerken İsrail'in kendini savunma hakkı vardır."
Amerikan Devlet Başkanı olacak bir zatın bu ifadesine beddua mı etmek, adama akıl fikir vermesi için, Allah’a dua mı etmek, “bırak adamı avanak gelmiş, ahmak gitsin” demek mi lazım bilemiyorum…
Ben bu zatın, küresel Yahudi lobisinin kuklası (tıpkı Makron gibi) olduğuna inanıyorum.
Biden’in seçilmesini müteakip Kudüs Şehrimizin Yahudileşmesi için harekete geçtiler.
Türkiye’yi sıkıştırmak, kendi can derdine düşürmek için, sözde “Ermeni soykırımını tanıma”, milletimizi töhmet altında bırakma taktiği ile Türkiye’nin sesini keseceklerini zannederek susturma/sindirme aşamasına geçtiler.
Yaptıkları antlaşmaları ihlal ederek Türkiye’yi “F-35” projesinden attılar, hava savunma füzesi (yani nefsi savunma silahı) S-400’leri aldığı için “CAATSA” yaptırımları uygulamaya başladılar.
Buradaki yerli işbirlikçilerine, “S-400 projesi boşa gitti” diye yazılar yazdırdılar.
Türkiye’yi teslimiyete zorlamak için bir takım entrikalar çevirdiler, çeviriyorlar.
Son 10 yıldan beri Irak’ın işgali, Yemen iç savaşı, Libya iç savaşı, Sudan’ın bölünmesi, Suriye’de iç savaş çıkartılması ve Suriye’nin bölünmesi, Beyrut patlaması, İŞİD, BOKO HARAM, EL ŞEBBAB, PKK/PYD gibi örgütlerin desteklenmesi gibi planlar hangi gaye ile yapılıyor?
Kim yapıyor, bunları biliyoruz.
Buradaki devlet yapılarını zaafa uğratmak, istikrarsızlığa mahkûm etmek, böylece; İslam coğrafyası birbirini yerken; İsrail’in, Arz-ı Mevud hedefine ulaşması yolunda, Kudüs’ü Yahudileştirmesi, Gazze Şehri’nin boşaltılması, halkın Sina Çöllerine sürülmesi hedeflerini gerçekleştirmeye çalışıyorlar.
1994’de Mescid-i AKSA’nın statüsü hakkında Ürdün ile bir antlaşma yapmışsın, demişsin ki; “Caminin içinin idaresi Ürdün’e (Ürdün Vakıflar İdaresi’ne) aittir, dışındaki güvenlik İsrail’indir”. Daha, Antlaşmanın mürekkebi kurumamış, ikide bir “Fanatik Yahudi” denilen bir takım soytarı grupları topluyorsun topluyorsun, polis eşliğinde Camiyi basıyorsun, dini mekâna hürmet göstermeden, halıları postallarla çiğniyorsun!
Söz verdiğin antlaşmaları yırtıyorsun, böyle yapmayı da meşru bir hak gibi anlatıyorsun!
Arkadaş sen ne yapıyorsun, maksadın ne?
- Efendim ben Süleyman Tapınağı’nı yapacağım: Bu mescitte keşif yapıyorum! Nereden, nasıl yıkacağımızın mühendislik hesaplarını yapıyorum!..
Aynı yere tapınak yapmak şart mı?
Git başka bir tepeye yap(!)…
- Olmaz, burası bizim kadim yurdumuz(!), illa bu cami yıkılacak…
İsrail polisinin Camii’de namaz kılan halka müdahale etmesi, Camii’nin avlusuna girmesi, yaptığı antlaşmalara aykırıdır.
Böyle bir müdahale “meşru müdafaa hakkını” doğurur. Çünkü başlangıçta hukuku ihlal eden taraf İsrail’dir.
“Amerikan Başkanı” denen bunak herif, İsrail’e; “orada senin askerinin/polisinin ne işi var” diyeceğine, diyor ki: “İsrail’in kendini müdafaa hakkı vardır”…
Bu olayların sebebi konusunda İsrail Başbakanı Netenyahu ise; “İsrail’in kendi başkentini kurma hakkı vardır” diyor.
Adam itiraf ediyor, başkentini(!) kurmak için olayları tahrik ettiğini itiraf ediyor.
O halde bu olayları kim çıkartmış, hangi gaye ile çıkartmış, kim başlatmış?
Her şey ortada…
Polisi halkın üzerine sürüyorsun, evini başına yıkıyorsun, zeytinliğini yakıyorsun, iş yerlerini basıyorsun, elektriğini-suyunu kesiyorsun, ablukaya alıyor, ambargo uyguluyorsun, balıkçı teknelerini vuruyorsun, çoluk çocuğun üzerine; ses bombası, plastik mermi, zehirli gaz, hakiki mermi atıyorsun, direnenleri tutukluyorsun, uyduruk mahkemelerde yargılıyorsun, keyfi cezalar veriyorsun, hatta yargılamadan yıllarca gerekçesiz olarak hapiste tutuyorsun ve bu eşkıya yapısına “Ortadoğu’nun tek demokrasisi” adını veriyorsun.
Direniş kontrolden çıkarsa havadan uçaklarla vuruyorsun.
Hayatı, Filistin halkına zindan ediyorsun.
Halkın üzerine aşırı ıstırap veren yangın bombaları, fosfor bombası, vücudu paramparça eden salkım saçak bombaları atıyor, çoluk çocuğu katlediyorsun.
Hemen hemen her gün Filistin’in bir yerini bombalıyorsun, “HAMAS hedeflerini vurdum” diyorsun!
Filistin’de hayat o kadar tahammül edilmez hale gelmiştir ki; evinizin 100 metre ilerisindeki tarlanıza “30 Km” dolaşarak gidiyorsunuz.
Bir yerden bir yere gitmek için, İsrail’in Batı Şeria’ya yaptığı 900 Km’lik utanç duvarından geçiyorsunuz, yol boyunca 3-5 kontrol noktasından girip çıkıyorsunuz, kadın, erkek, çoluk çocuk demeden çırılçıplak soyunuyorsunuz, aranıyorsunuz, namusunuz-şerefiniz her gün ayaklar altına alınıyor, bütün bu zulümler “İsrail’in güvenliği adına” yapılıyor.
İsrail’in tutukladığı her genç istisnasız, tepeden tırnağa dövülüyor, ağır bir işkenceden geçiyor.
Hayaları buruluyor, tırnakları çekiliyor, kemikleri kırılıyor, sakat bırakılıyor, tedavi edilmiyor, sıcakta ve soğukta tutularak kalıcı hastalıklara yakalanmaları için her türlü vahşet icra ediliyor.
Filistin’de tutuklanmak, işkence görmekten kurtulmak için yaşın önemi yoktur.
5 yaşından büyük ve yürüyebilen her çocuk tutuklanabilir, dövülebilir, hatta öldürülebilir.
Aslında Filistinli doğmanın kendisi suçtur.
Bu çocuklar da elinde olmayarak bu suçu işlemiştir.
İsrail güvenlik güçlerinin, Filistinli kadınlara müdahalesi insanlık tarihinin yüzkarasıdır.
Saçından tutuyor, yerlerde sürüklüyor, başının örtüsünü açıyor, kocasının-kardeşinin-çocuklarının önünde dövüyor - dipçikliyor, köle muamelesinden daha aşağılayıcı şeyler yapıyorlar.
Çırılçıplak soyup arama yapmak, tutukluluk esnasında tecavüz etmek sıradan olaylardır.
Ariel Şaron denilen, İsrail tarihinin en zalim en gaddar, Firavunlara rahmet okutacak kadar gözü dönmüş bir katil olan eşkıya liderinin Cenin’de, Lübnan’da ne kadar insanın kanına girdiğini bilemiyoruz.
Cenin’i tecrit ettiler, İsrail uçakları günlerce ağır bombardımana tabi tuttu, ne kadar insan öldüğü halen belirsiz…
Tabii bir gün, bütün bunların hesabını soracağız!
İsrail’de, katilin en katili, devlet yönetiminde ilerler, en üst makamlara gelir.
Zaten bütün eşkıya yapılarının temel felsefesi budur.
İsrail’de, devlet liderliğinde, memuriyette ileri gitmek için eli kanlı katil olmanız şarttır.
Müslüman kanı içmemişseniz asla yükselemezsiniz.
Şimdi Netanyahu’nun yerine geçmek isteyen “Mavilerin Başkanı Beni Gantz” 2. İntifadayı bastıran eli kanlı katillerden biridir.
Gazze’ye havadan bomba yağdıran 2500 den fazla kişinin katledilmesinde rol alan zalimin ta kendisidir.
Gantz’ın hedefi, “Kudüs’ü kim daha çok/çabuk Yahudileştirecek!..” bunun üzerine Netanyahu ile yarışa girmektir.
Filistin’de sokaklara bakınız yaşı 50’yi geçen kimse göremezsiniz!
Neden göremezsiniz?
Çünkü İsrail bombardımanları, katliamları buna asla izin vermez, çocuklar 40 yaşına gelmeden ölür.
Filistin’de yaşamak hakikaten çok zordur, işkencenin ta kendisidir; insan olduğunuza utanırsınız, çoğu silahlı olan Yahudi yerleşimciler, işgal boyunduruğu altındaki Filistinlilerin hayatını zindan etmektedir.
Aracını gençlerin üzerine sürebilir, rastgele ateş açabilir, camiyi basabilir, ne yapacağı öngörülemez.
25 Şubat 1994'te sabah namazı sırasında El Halil şehrinde Halil İbrahim Camii'nde düzenlenen saldırıyı fanatik bir Yahudi yaptı dediler.
29 Filistinli öldü.
Bu katliamı yapan İsrail Özel Kuvvetlerinin adamıdır ve bilinçli bir saldırıdır.
Örtbas ettiler.
Katil nereye gitti, bilmiyoruz!
Fanatik Yahudilerin, birçok kentteki İsrail vatandaşı Filistinlilerin evlerine saldırması, mallarını çalması, topraklarını işgal etmesi el altında bizzat İsrail devleti tarafından desteklenmektedir, göz yumulmaktadır.
Bu eşkıya yapının zeval zamanı gelmiştir, bu serseri devleti, bu terör üssünü ortadan kaldırmak için çalışmak artık milli vecibedir.
Burası, Hasan Sabbah’ın Alamut Kalesi’nin bir tekrarıdır.
Burayı mutlaka yıkacağız!
.
Suat Gün, dikGAZETE.com