Sırasıyla Sezar, Augustus (Ağustos ayı burdan gelir), Tiberius, Germanicus ve Caligula Roma İmparatoru oluyordu. Cumhuriyet yozlaşmakta, bozulmakta ve değer yargılarını kaybetmektedir.
Brutus bir metresten olmaydı, Julius Sezar’ın doğal oğludur, babasını, İmparatoru öldürmekle Cumhuriyet’i kurtaracağını sanıyordu. Sezar’ı hançerlerken ona bakarak “Sen de mi oğul” dediğini biliyoruz.
Cumhuriyeti kurtarmaya çalışırken onu hepten öldürmüştü.
Kendi de geç anladı ve bu, hayatına mal oldu.
Brutus yürekli, vatansever ama tecrübesiz bir Cumhuriyetçi idi. Kaderin, Roma halkına neler getireceğini bilemedi, öngörüsüzdü.
Sezar ölünce yerine gelen Augustus, kısmen Demokratik Cumhuriyeti devralmıştı.
Zenginlerin düzenini getirerek halkın yasa yapma ve yargılama iktidarını zenginler ve soylular lehine gasp etmiştir.
Sonrasında gelen hemen her İmparator, Cumhuriyet ilkelerini tırpanlayarak ilerliyordu.
Tiberius ise yıpranan Cumhuriyette yargılama mekanizmasını ele geçirdiği için çok şanslıydı.
Artık şüphelendiği her bahtsızı mahkum edebilecek bir yargıç bulabiliyordu. Böylece gittikçe korku imparatorluğuna dönüşen Roma’da ahlaksız ve ruh hastası Caligula’nın dönemi yaklaşırken, ona eşi benzeri görülmemiş sonsuz iktidar bırakabiliyordu.
Hiç şüphesiz Caligula, böylesi iktidarı sonsuz kullanmaktan hiç çekinmedi. Fakat sonsuz yetki, beraberinde mutlak bozulmayı da getirecekti.
Caligula küfürbaz, saldırgan, cinsel açıdan doyumsuz, hırçın biriydi. Ensest ilişki içindeki kız kardeşi Drusilla’nın karnındaki bebeği çıkararak her ikisini de öldürtmüş, bununla da fiil ehliyetini tümüyle kaybetmiştir, adeta kız kardeşi sonrası şeytanlaşacak, canavarlaşacaktı.
Birden fazla kişiliğe bürünen akıl hastalığına sahipti. Öfke kontrolü yoktur, kontrolünü kaybedince ağzından köpükler saçarak sinirden konuşamaz hale gelmektedir, ne yaptığını bilemez durumdadır, etrafında hemen kim varsa dehşet saçmakta, tanıdık olma hissini kaybetmektedir.
Bakarken sanki gözleri bakmamakta, nerede olduğunu bilemez durumdadır.
Cumhuriyetin tüm kurumları yıkılmışken, Caligula, akıl hastalığının getirdiği korku ve korkudan kaynaklanan kinle dolu, deli ve ortanyal despot tiran, Roma’yı yakıp yıkmaktadır.
İsa’dan hemen önce ve hemen sonra -40/+41 yıllarında Antakya’daki yaygın halk Romanyot Romalı veya bizim deyişimizle Rumi idi (Kur’an’da da Rum Suresi, Romalılar Suresi diye geçer).
Bu dönemde, Roma’da cinsellik, iktidar senaryolarının ve komploların merkezindeki en etkili silah idi.
Zenginliklerini hırsızlıkla devletten elde eden Senatörler, halkın egemenliğini bitirmişler, Romalıları sürü haline getirmişlerdir. Öyle ki artık bumerang döner ve vurur, sıra kendilerindedir, can ve mal güvenliği yoktur.
Caligula, Tiberius’tan kalma zenginlikleri hem seks partileri için kullanıyor hem de en sevdiği atı için saray yaptırarak atını senatör ilan ediyordu.
Kellik kompleksi vardı, yüksek yerden kelliğine bakan hemen herkesi suçlu ilan ederek öldürülmesi emrini veriyordu.
Tanrı olduğunu zannederdi, ilahi emirler verdiğini zannederek tanrılaşır, mitolojik tanrıların kişiliklerine bürünürdü.
Roma halkı üzerinde sınırsız tasarrufta bulunma hakkını kendinde görürdü.
Mallarına çöker ve vergileri bu yolla tahsil ederdi.
Senatörlerin eşlerini ve kızlarını genelevlerde çalıştırır, buna itiraz eden senatörleri de aslanlara yem eder veya suç uydurma yolu ile tutuklatır, intihar etmeleri emrini verirdi.
Korku imparatorluğu, bürokrasiyi tümüyle kitlemiştir. Ne aşkları var ne de iradeleri, görme sistemleri bozulmuş durumdadır, zifiri karanlıkta kalmışlardır.
Despot Tiran Caligula’nın paranoyaklığı ve şüpheciliği, senatörlerin dalkavuklara dönüşmesine, fakat nihayetinde, eninde sonunda sıranın onlara da gelmesiyle sonuçlanmıştır; ölümden beter halde yaşamaktaydılar.
Aylarca halk meydanında işkenceden geçirdiği senatörlerin en sonunda testislerini çıkarıp, onlar daha can vermemişken hakın önünde çiğnemesi, 12 yaşında bir kız çocuğuna tecavüz ederek öldürtmesi, ona karşı halkın kin ve nefretini arttırmış fakat henüz Konspirasyon sonucunu doğurmayacaktı, dini değerlere de dokunmaya başladığı, fısıltılarla konuşulmaya başlanır, Caligula için tehlike çanları çalacaktır.
Caligula, kendisini öldürmek için hazırlık yapıldığının farkındadır, fakat umursamaz.
Suikast haberini getiren senatöre bunun olmayacağını ikna etmeye çalışırken gülerek eğlendiği, yine suikastçılar arasına sızarak ona bilgi getiren en yakın adamı Helikon’a, “Ay” ile yaşadığı en son cinsel ilişkiyi anlatmakta ısrar etmekte ve Helikon’un “Hayatına karşı bir suikast tezgâhlanıyor, biliyor musun” sözlerine, Ay’ı kastederek “Daha fazla ne olsun, tam 3 defa yaptım” cevabını veriyordu.
Ay bir tanrı olup, Ay Tanrıçası ile sevişiyordu, kendinden geçtiği, tanrılar katında olduğunu düşündüğü ve ölümsüzlüğü elde ettiğini düşünmektedir.
Öldüre öldüre kayıtsızlaşmıştı, insani tüm duygularını kaybetmişti, “Tanrılar Tanrısı” olmak istiyordu.
Halkı, kendisine tapacak sürü olarak görüyordu, heykelini, ibadet yerlerine dikmesi sonunu getirecekti, çünkü dini değerlere saldırı, siyasette en ölümcül günahlardan biriydi, nitekim Kudüs’te, Tapınak’a, heykelini diktirme tartışmaları sırasında katledilecekti, oysa ulûhiyet ile dokunulmazlık elde edecek, sürünün tapınma ve eğilmeye olan ihtiyacını karşılayacaktı.
Suikast hazırlıkları yapılmıştır, parola çok önemlidir.
Konspirasyonun parolası “Libertas” idi, bu kelime, Brutus Konspirasyonunda da kullanılmıştır. Kelime Demokrasi, Cumhuriyet ve Özgürlük barındırmaktadır.
Konspiratörlerden Sabinus, Caligula’ya parolayı soruyordu, o ise dalga geçerek Mitolojik Tanrı olduğunu düşündüğü “Jupiter” cevabını vermektedir ve Sabinus “öyle olsun” dedikten sonra Caligula’nın çene kemiğini ikiye bölüyordu.
Her insanda bir rahatlama yolu vardır; Caligula, yerde can çekişirken konspiratörlerin hemen hepsi kılıçlarını saplayarak, deli İmparator’un bedenini sığınak, rahatlama ve teselli kapısı olarak gördüler, çekilen acıların kefareti olarak Caligula’nın cansız bedenini parçalara ayırıp, köpeklere yem ediyorlardı.
Caligula sonrası ebleh ve kekeme amcası Claidius’u, annesinin adını taşıyan kız kardeşi Agrippina ile evlendirdiler ve İmparatorluğun başına diktiler…
Demokrasi mi? Belki bir tık daha iyi oldu, fakat demokrasi “melekler rejimi” olduğu için hiçbir zaman getirilemedi. Sürü, hiçbir zaman özgürleşemedi, çünkü özgürlük beyinde başlar, korku ve dehşet ise tüm değer yargılarını biçer, tırpanlar.
Saygılarımla.
.
Av. Mustafa Çelik, dikGAZETE.com