Devlet, Vatandaştan para almadan hizmet verdiği sektörde konfor gün be gün artarken…
Vatandaştan para alıp hizmet verdiği kurumlarda hizmet aşağı doğru gidiyor…
Veya…
Bir türlü düzelmiyor.
Bunu 2-3 örnekle arz etmeye çalışayım.
ŞEHİR HASTANELERİ…
Şehir hastanelerindeki konfor malum.. Beş yıldız, on numara…
Allah devlete millete zeval vermesin.
Sırf bunun için Tayyip beye ömür boyu medyunu şükranız…
Nedenini kısa bir örnekle açıklamak istiyorum.
Sonra da…
Para verip de doğru dürüst hizmet alamadığımız kurumlardan bir-iki örnek vereceğim.
HER ŞEY DAHİL 5 LİRA…
Malum;
Bugünlerde salgın var. Bundan nasibini alan küçük çocuğumuz da rahatsızlanınca, Çam- Sakura Şehir Hastanesine koşturduk.
TC numarası ile her işimizi yapabildiğimiz için burada da TC’yi girip sıra numarası aldık.
Kısa sürede (hem de inanılmayacak kadar kısa sürede...) doktor muayenesi, kan-idrar tahlili, ultrasonografi ve teşhisten sonra serum verilip evde kullanmak üzere ilaç yazıldı. Çıkarken “sorun devam ederse muayene için doktora gitmeden direk serum verilen bölüme gelin…” diyerek doktor bizi gönderdi.
Bütün bunlar için sadece 5 TL ödedim (eczaneden aldığım ilaç için…)
Hâlbuki…
Bir gün önce özel bir sağlık kurumuna gitmiş ve bu bahsettiğim işlemlerin ancak üçte biri kadar bir hizmet aldığım halde (çünkü daha fazla hizmet vermek için teknik imkânları yok) bin lira civarında bir ücret ödemiştim.
Ki,
Bu ödediğim de indirimli ücret.
Belki bir o kadar daha parayı, emekli olduğum veya çocuk 18 yaşından küçük olduğu için devletten alacaklar.
DEVLET MALI DENİZ Mİ?
Çocuk hiçbir şey yiyemediği gibi…
İlacı da alamadı. Ben de enjeksiyonla ilaç verilebilsin diye tekrar Çam-Sakura hastanesinin yolunu tuttum. Hanım doktor da herhalde bunu tahmin ettiği için “direkt bana gelin” demişti ya zaten…
Gittiğimiz gün 1 Ocak akşamı.
Muayene olmadan doktor hanımın olduğu bölüme (triaj gibi bir şey kaldı aklımda) girmek istiyoruz ama mümkün değil. “Doktora muayene olup sonra geleceksiniz” diyen görevliler, içeri girmemize müsaade etmiyor. Ne kadar dil döktüysek anlatamadık.
Naçar….
Tekrar tekrar muayene olacağımız ilk doktorun yanına gittik
Ancak…
Yılbaşı tatili münasebetiyle doktorlar izinde olduğundan tek bir doktor çalıştığı…
Ve…
Salgının en şiddetli olduğu günlere denk geldiği için ortalık ana-baba günü…
Aksi gibi…
Bu sefer denk geldiğimiz doktor da o kadar yavaş hareket ediyor ki… Bir gün önce 3-5 dakika süren muayene, bugün uzun süre beklemeden sonra 2-3 saatte sıra ancak geldi.
Nihayet sıramız geldi ama doktor adeta yavaş çekim filmler gibi hareket ediyor. Sırada ağlayan bebeklerin feryatları hastaneyi sardı onun hiç umurunda değil.
Muayeneyi yaptı, bir gün önceki tahlil, röntgen vs. ne varsa onları tekrar istedi.
Müdahale etmek istiyoruz ama anlamadığımız bir alan… “Doktorun bir bildiği vardır” deyip, tekrar kan için damar yolu açma (bir lokmacık çocuk.. damar yolu bulana kadar eli kan içinde kaldı) röntgen vs. derken girdik kuyruğa.
Bütün bunlar bitince…
Neticeleri görmesi için başka bir doktora gönderdi. Uzun bir mesafe kat etikten sonra tekrar ilk muayeneyi yapan doktora geri döndük.
Bu şekilde git-gel ile gece saat 01.30’a kadar bekledikten sonra, nihayet dayanamayıp (en az 6-7 saat hastanede oradan oraya koşturduktan sonra) eve döndük.
Yani…
Serum ilaç vs. almadan geri döndük.
Ancak kafamda bir soru işareti kalmıştı.
Bir gün önceden yapılan tahliller yeterli değil miydi? İkinci gün neden gerek duyuldu? Bu kadar masrafa yazık değil mi?
Devletin malı deniz mi?
Ertesi gün…
“Gerekli miydi” diye bunu bir doktor arkadaşıma sordum.
“Hayır! Gerekmiyordu… Çünkü bunların bir gün önceden yapıldığına dair bilgiler ekranda önünde duruyor” dedi.
Üzüldüm tabi. Hem devlete verilen zarara hem çocuğa yapılan eziyete…
Demek ki,
Yapılan bu kadar yatırım, İnsan mefhumu olmadığı zaman böyle heder olup gidebiliyor.
Belki de…
O gün doktorun aklı yılbaşı eğlencesinde kalmıştı. Böyle bir günde nöbetçi kaldığı için şansına kahrediyordu belki de…
Ama olan devlete ve millete oluyor.
PEKİ, DEVLET VATANDAŞA HİZMET İÇİN BU KADAR CÖMERT DAVRANIRKEN, VATANDAŞTAN PARA TAHSİL EDERKEN NASIL DAVRANIYOR?
Bunun için örnek çok da..
Ben sadece iki örnekle iktifa edeyim.
Tapu ve noterlerden bahsetmek istiyorum.
Aşağı yukarı İstanbul’da gördüğüm tüm tapu dairelerinde durum aynı…
Ama…
Ben Fatih tapu dairesinden örnek vereyim.
Geçenlerde Fatih tapu dairesinde bir işim vardı.
Arşivden bir evrak çıkaracaktım..
İşlem için kata çıkınca…
Koridor, merdivenler de dahil dolu olduğunu gördüm.
İnsanlar bırakın oturacak yeri, ayakta üst üste yığılmış vaziyette sıranın gelmesini bekliyorlar.
Bekledikleri giriş kapısı veya müracaat yeri de (kim öyle düşünmüşse!..) merdiven sahanlık.
Yani…
Bir üst kata çıkmak isteyen vatandaş, gayet ilkel bir şekilde o sıkışık vaziyetteki insanları yara yara çıkmak zorunda.
PEKİ, BU İNSANLAR NE SUÇ İŞLEMİŞ?
Bunların suçu(!) devlete etek dolusu para vermek...
Karşılığında;
Bir adet renkli A4 kağıdı (tapu veya ipotek işlemi vs. gibi resmi evrak) alacaklar.
Ortalama Fatih’te bir gayrimenkulün en az bir milyon lira olduğu düşünülürse, devlete 40 bin TL ödeyecekler.
Eğer…
Yapacağınız işlem vatandaşlık almak içinse,
Bu sefer en az “250.000 dolar”lık bir alış-veriş olması lazım ki, bu da devlete 10.000 dolar irat (gelir) demektir.
Şimdi şöyle bir düşünelim:
40 bin liralık veya 10 bin dolarlık bir alış-veriş için bir mağazaya mesela koltuk takımı, beyaz eşya veya dükkânınıza mal almak için gittiğinizde mağaza sahibi, sizi nasıl karşılar?
Böyle merdivenlerde tıkış tıkış mı bekletir?
Yoksa…
İçeri buyur edip de çay kahve eşliğinde satışını mı yapar?
NOTER…
Aynı şey noterler için de geçerli.
Yazı uzamasın diye detaya girmiyorum.
Onlar da bir tane siyah beyaz A4 kâğıdı verip, bizden ciddi bir meblağ alıyorlar…
Ki,
Bunun “yüzde 90’ı devlete gidiyor” diye biliyorum.
Noter…
Bu hizmeti verirken, o kıymetli kâğıdın yağmurdan ıslanmaması veya rüzgârda elinizden uçup gitmemesi için bir kaplı dosya bile vermez. Böyle baştan savma bir iş…
Hâlbuki devlet…
Etek dolusu para harcadığı bilhassa Şehir hastanelerinde 5 yıldızlı mükemmel hizmetler veriyor.
Ama…
Para aldığı kurumlarda ise,
Hizmet, bu şekilde yerlerde sürünüyor.
İnsanlar, ellerindeki parayla (ki bunların çoğu orta yaş üstü) oturacak bir yer bile bulamadan sıra bekliyorlar.
Bu işte bir terslik yok mu?
.
Emin Batur, dikGAZETE.com