Sağır oldu artık kulaklarımız; “Kadın güçlü olmalı, ondan kocası bile faydalanamamalı, evin kölesi olmamalı!” naralarını işitmekten.
Ama bu ahkâmı kesen tiplerin özel hayatlarına baktığımızda aşağıda paylaştığım görselden ötesini göremeyiz!
Öyle ya, bu işçi kadın olmasa kim kesecekti Ali Şen'in pek naif ayak tırnaklarını?
Kendi kesecekti!
Beli tutmuyorsa, ikram ve hürmet göstergesi olarak karısı kesecekti, yoksa babacağına vefa olarak evladı kesecekti; AMA ASLA BAŞKA BİR İŞÇİ KADINA BUNU YAPTIRAMAYACAKTI!
Şimdi bu kadın, bu adamın helali olan karısı olsaydı medyada nasıl yankı yapardı bu resim?
Yerden yere vururlardı.
Ama pedikürcüsü, işçisi olunca gayet matah duruyor değil mi!..
Güya haklarını savundukları kadınlar ile kendi yaşam standartları arasında uçurumlar görüyoruz hatta öyle ki;
"Kendileri asıl, bu kadınları köle yapmışlar ve daha çok köleye ihtiyaçları olduğu için sürekli kadınları evlerinden koparmaya çalışıyorlar"
Evet evet!
Onları evlerinden koparmak için, kulaklarına şeytan misali fısıldıyorlar;
- Kocanız işten gelsin yemeği de o yapsın, çocuklara da o baksın, öyle ya hayat müşterek!
- Siz evi silip süpürmek zorunda da değilsiniz!
- Reklamlarda gördüğünüz ve her ay yenisini çıkardığımız moda akımına uymak zorundasınız!
- Nasıl kocanızın parası bu ay çıkan porselen takımına yetmiyor!
- Ev kadını olmak çile çekmektir!
Vee..
Bu süslü yalanlara kanan kadınlar tek tek kopuyor dalından.
Evlerinden uzak, çeşit çeşit mesleklere bürünüyorlar.
Çok basit şekilde bir kuaför dükkanından misallendirme yapayım!
Hanımefendi kuaföre gidiyor..
Çok afedersiniz kendi kişisel beden temizliğini yapmaktan aciz, üç-beş kuruş verip, orada başka bir kadına özel temizliğini yaptırıyor! (O işi yapan kadın da kendi evinde, eşinin ve çocuğunun temizliğini yapmaya mecbur değil ama başka insanların beden temizliğini seve seve yapıyor, banyoya kocası 2 tel saç dökse, kıyamet kopuyor ama başkasının kılıyla tüyüyle pekala uğraşıyor.)
Oradan çıkıyor, başka bir kadın leğen getirip ayaklarını yıkadığı kadının başlıyor ayak tırnaklarını törpülemeye..
(Biri hürmeten kocasının ayağını yıkasa, etmedik laf bırakmazlar ama işin adı "pedikur" olunca iş değişiyor, sahtekarlar!)
Ve en en en acı olanı, saçlarının daha dolgun görünmesini isteyen müşteri, kuaförü uyarıyor;
- Aman Hint saçı olmasın, Türk saçı olsun; bu daha kaliteli..
Tabii, bir çoğunuz anlamadınız izah edeyim..
Hindistan başta olmak üzere, Türkiye de dahil bir çok ülkede yoksul ve açlık sınırında yaşayan kadınlar, saçlarını yıllarca uzatıp ve sonunda az bir ücret karşılığında kesip kuaförlere satıyorlar!
Bu saçlar ile orjinal peruklar, postişler yapılıyor.
Fakir bir kadının saçını parayla satın alıp, zengine takan bu insanlar, bize kadın haklarını öğretiyor.
Bu yukarıda bahsettiğim hizmetlerden en çok istifade edenler; “kadınlar eziliyor” diye kürsülerden haykıran, ‘twit’leriyle arşı inleten ama o kadınların etinden sütünden en çok faydalanan sözde kadın dostlarıdır!
Bunlar güya, kadın haklarını savunuyor gibi konuşup, kendi köle pazarlarına insan topluyorlar!
Faizle, krediyle, saçma-sapan moda akımlarına yetişebilmek hırsı ile sahte üstünlük vaadleri ile ayaklarımıza görünmeyen bir pranga vurmuşlar, biz de özgürüz zannediyoruz kadınlar olarak.
Şu tablo, işin gerçek boyutudur aslında.
Evinin hanımefendisi olamamış bir kadını, inanın başka hiç birşey mutlu edemez!
Yavrularının kokusuyla uyanan bir kadın, en temizinden kurduğu sofranın başında, tebessümle lokma verse ehlinin ağzına bu yetmez mi statü olarak ona?
Elimizdekiler ile yetinsek aslında, eşimizin omzunu dünyadaki tek güç olarak görüp de dayasak başımızı oraya, yavrumuzu her gün biz eğitsek, dünyanın en mutlu kadını olacağız.
Bunları “Besmele” ile yapan bir kadın, zaten 7/24 ibadettedir. Cihad meydanındadır.
Hem maddi, hem manevi alemi kazançtadır.
Gerisi ise Vallahi teferruattır.
.
Yağmur (Mirzayeva) İbiç, dikGAZETE.com