Hayat sürekli akan bir suya benzer, doğru şekilde haraket ettikçe, suyun üzerinde kalırsın, haraketsiz durur isen dibe batarsın.
İnsan hayatı da aynı şekilde devam etmektedir.
Gerçeğe dayandırılan disiplinli gayret, başarıyı getiriyor.
Kimlik arayışı ve kimlik ispatı noktasında yaşanılan girişimlerde, kendi kimliğini ve geçmişini köklü medeniyetlere bağlamaya çalışanların kahir ekseriyeti, ya Türkler’e çatıyorlar ya da Türkler ile savaşmaya çabalıyorlar.
Aslında Türkler ile yani Türk akıl ve düşünce sistematiğinin takipçileri ile birlikte uyum içerisinde haraket edenler, coğrafyanın insanı olmasalar dahi, kazançlı olacaklarını bilmek durumundadırlar.
Çünkü bu coğrafyanın etki gücü yüksek devlet aklı, son temsiliyet merkezi olan Ankara’dadır.
Bundan dolayı, yaşanılan tüm değişim ve haraketlilikler, bu ‘Ortak ve üstün akıl’ın ortaya koyduğu stratejinin yörüngesinde dönmek durumunda kalmaktadırlar. Çünkü bu akıl, tüm coğrafyayı dizayn eder nitelikte ve kabiliyettedir.
Son birkaç yüzyıldan bu yana, dünya siyasetini köklü değişikliğe zorlayan ve kendi peşinden koşması için dünyaya baskı uygulayan (Batı ittifakı) akıl, önceleri şiddet ve kaoslar üzerinden korkular salarak toplumları kontrol altına almayı hedefliyordu ve bunu da başarıyordu.
Lakin, günümüz dünyasında yaşanılan kazanımlar ve teknolojinin de getirdiği bir çok avantajlar artık toplumların korkular üzerinden kontrol altına alınmasını mümkün kılmamaktadır.
Kahir ekseriyeti değil ama insanlığın büyük bir bölümü artık korkmuyor; çünkü çok hızlı şekilde bilgiye ulaşabiliyor ve kendi değerledirmesini kolayca yaparak neticenin ne olduğu hakkında kanaat sahibi olabiliyor.
İnsan bilmez ise korkar!..
Ulaşılan bilgi “Doğru” veya “Yanlış” olsun fark gözetmeden diyebiliriz ki günümüz dünyasında teknoloji sayesinde bilgiye ulaşmak artık çok kolay hale geldi.
Peki, “Öğrendikçe korkularından sıyrılan insanoğlu, cesurlaşmaya başladığında ne oluyor?” diye sorulursa…
Cevap olarak;
“Kişisel gelişim ile birlikte bireyselliğin önü açılıyor ve sekiz milyara yakın insanlık, bunca kalabalığa rağmen maneviyat yoksunluğundan kaynaklı yalnızlaşıyor” dersek yanlış olmayacaktır.
Kadim öğretilerimizin vurgusunu yaptığı; “Her ne arar isen kendinde ara!..”, “İnsanın hakikati, kendi özünde saklıdır’’ uyarısının işaret ettiği değişim, gelişim, dönüşüm yöntemini bu şekilde okumak gerekmektedir.
Değişim, gelişim, dönüşüm halinin disiplinli bir şekilde devamlı olabilmesi için maneviyata ihtiyaç duyulmaktadır.
Şayet, maneviyat noktasında disiplin olmaz ise toplumsal dağılma ve ayrışmaların önünü almak mümkün olamayacaktır.
Çünkü;
İnsanlığın birlikte kalmasını ve ortaklaşa haraket etmesini sağlayan yegane maya, “Din” değil, “Ortak manevi değerler”dir.
Teknolojide fersah fersah yol almasına rağmen, bireyselliğin kontrolsüz şekilde ileri seviyelere geldiği Batı dünyasının, insanlığı bir arada tutabilmeyi ve insanlık mirasına katkı sağlayan değerlerin gelişmesini ve yine insanlığa miras olarak kalmasını başaramamış olması, tükenme noktasına geldiğimizin işaretidir.
Bu yıkıcı tehlikeden dolayı;
Tarih boyunca “Korkutarak kontrol etme” şeklinde uygulanan yanlış anlayışın, Anadolu topraklarında başlatılacak “Sevgi ile devletine ve biri birine bağlılık” algısı ve kodlaması ile insanlığın yeniden yapılandırılması üzerine bir seferberlik başlatılması zorunluluğu vardır.
Çünkü, insanlar artık hiçbir şeyden korkmuyorlar; bireyselleşiyorlar ve ayrışarak yalnızlaşıyorlar.
Bugün, birlikte haraket edebilmenin yegane formülü, karşılıklı sevgi, kabulleniş ve saygı duymaktan geçiyor.
Son Söz;
Türk akıl ve düşünce sistematiğinin takipçileri, dünyaya hükmetmek için değil, insanlığa hizmet etmek için vardırlar ve var olmaya da devam edeceklerdir.
Böyle biline…
.
Ali Karani, dikGAZETE.com