![Biz balığız](https://www.dikgazete.com/files/uploads/article/biz-baligiz-866494.png)
Biz balığız
Halıyı çek.
Senin de ayaklarının altından zeminler kaydı.
İpi kes.
Senin de tutunduğun dallar koptu.
Müziği duy.
Tüm camları kapattılar…
Bir olayı dinlerken genellikle en basit yanından yaklaşırım, en basit yanını görmeye başladıkça da konu derinlemesine anlaşılmaya başlar.
Nedenine nasılına bakarken esas hep bulanıklaşır, yok mesabesinde olur, ayrıntılar zihnimizle oynar ama sonuçta yine gözlerinin önünde hep öylece duran ve ‘bütünü bu olamaz’ dedikleri ve sonuca ulaşana kadar çok zaman kaybettikleri o basit gerçekte yüzleşirler...
Nedenler nasıllar aracılardır...
Aracılar…
Sebebler...
Sebebler olmasa kafayı yerdik; yemekle kalmaz intihara sürüklenirdik. Yaşamak yaşanmaz olur, zihnimizin darlığında hezeyanlarımızla yok olurduk.
Oysa yaratılışımızla bize bahşedilmiş konforu, sonuçları itibariyle görmüyoruz.
Derin yaralar açılıyor insanlık derisinde…
Topluca bir yerden bir yere göç eden insanları havadan izliyoruz.
Sağlamda sandığımız toprak zemin titredi mi; beklenmedik planlanmadık olaylar buldu mu bizi... Tutunacak dal, kızılacak merci aracılar oluyor.
Aracılar bizi bize gösteriyor da biz neysek ona tutunuveriyoruz.
Hayatta kalmanın başka yolunu bilmiyoruz çünkü.
İşte bu tutunduklarımızın savaşı bu çağın da yaşadığı şey... Had ve sınırların zorlandığı zeminin kayacağını hesap edememiş olamaz insan... İnsan tam da bu hesap içre var.
Düşünmekten kaçındığımız her şeyi yaşıyorsak bu oyunu kabul etmişiz demektir…
Her seferinde dağıtılan kartlar bir önceki hamlemize göreyse maruz kalıyor sayabilir miyiz kendimizi...
Komik miyiz yoksa!
Eve varana kadar bu değişmeyen gerçeklerle yaşayacağını bilen insanın başkaca çaresi var mı?
Çare, oyunun içinde olduğumuzu ve aracılarla rahatlatıldığımızı bilmekten geçiyor… Ama aracıların görevi, onları gördüğümüz ve seçtiğimiz anda bitiyor. Bir başımıza kalıyoruz yine. Baş etmeye ramak kala, sorumluluk yine bizde.
Diyorum ki; ne zaman olayın direk kendini göreceğiz aracısız, o vakit oyun rahatlayacak… O vakit, bizim kendimizle baş başa kaldığımız ve hiçbir sebebe tutunmadığımız gerçek anımız olacak... O vakit, “olan olmuştur, olacak olan da olmuştur” sözünün ne manaya geldiğini daha bir kolay anlayacağız sanki.
Oyunda kaybeden-kazanan yok, kayıp ve kazançlar var ve hamleler sonumuzu belirliyor.
İnsan kendini tüm rahatlatanlara kapatıp, hakikati kabul ettiğinde tarihleri boyunca yaşamadığı varoluşu yaşayacaktır.
Değişimin eşiğindeyiz.
Konfor sandığımız sebebler bir bir elimizden alınıyor. Herkes eşitleniyor.
Kartlar dağıtılıyor…
Bugün ve yarın sen ve hamlen var.
Hangi hamleyi yapacağın zekâna ya da kalbine kalmış
Kazanan sebebsiz kabul edenler olacaktır. Kendi hamlesinin ve sonuçlarının en çok farkında olan…
Kaybeden maruz kalmalarına derin bir hürmetle şükretmeyi başaramayanlardır.
Geleceğin kaybedenleri aracılar olacaktır.
.
Arzu Leyal, dikGAZETE.com