“Kızılcık Şerbeti” dizisinde, dindar muhafazakar ailenin erkek çocuğu, seküler ailenin kızına aşık olur; kız hamile kalır, apar-topar evlenirler.
Bu bölümlerde diziye ceza vermez RTÜK.
Dindar muhafazakar ailenin bekar amcası, seküler ailenin bekar annesiyle “aşk” yaşamaya başlar.
Bu bölümlerde de diziye ceza vermez RTÜK.
Muhafazakar ailenin evli babası, seküler ailenin bekar teyzesine aşık olur.
Bu bölümlerde de diziye ceza vermez RTÜK.
Dindar muhafazakar ailenin kızı, seküler kesimden birine aşık olur, aile buna şiddetle karşı çıkar, kızlarını zorla kendi çevresinden biriyle evlendirirler.
Bu bölümlerde de diziye ceza vermez RTÜK.
Ne zaman ki muhafazakar ailenin kızı, ailesine resti çeker, isyan eder, seküler aileye sığınırsa, diziye cezayı o zaman keser RTÜK.
Ceza da ‘İslamofobi’ konulu bir belgeseli, dizinin yerine yayına koymak.
Ne kadar tanıdık bir sosyolojik olgunun özeti aslında değil mi RTÜK'ün tavrı?
Aslında bu tavır ve verdiği ceza İslam’ı ‘fobik’leştiriyor da farkında değil. Çünkü verdiği mesaj şu; dindar muhafazakar ailenin erkekleri, seküler kesimin kadınları ile dini-ahlâki kurallara uymayan ilişkiler yaşarsa sorun yok ama aynı şeyleri muhafazakar ailenin kadınları yapmaya başlayınca buna müdahale et!..
Bu seküler kesimin kadınlarına da büyük bir hakaret ayrıca.
Allah nezdinde suçlarda ve cezalarda cinsiyet ayrımı yoktur. RTÜK nezdinde var demek ki. Bu, İslam’ı ‘fobik’ göstermek değil midir?
Hilal Kaplan'a gösterilen tepkilerin de bu zihniyetle yakından ilgili olduğunu düşünüyorum.
Buna geçmeden bir çift sözüm olacak kendisine.
Hani o şiddetle karşı çıktığınız, aleyhinde kitap yazıp, ödüller aldığınız İstanbul Sözleşmesi vardı ya, feshedilmeseydi, hakkıyla uygulansaydı, şimdi hakkınızda çıkan haberlere, hakaretlere, dedikodulara, sûizanlara anında müdahale edilirdi, sizin yayın yasağı koydurmanıza lüzum kalmadan gereken yapılırdı.
Şimdi anladınız mı o ‘sözleşme’nin değerini?
Yine de üzülüyor insan bunca ağır hakaretleri duydukça.
Boşandıktan sonra kocasının arkadaşı ile evlenmesi kimseyi ilgilendirmez. Hele başörtüsü, işin içine hiç katılmamalı.
Peygamberimiz de evlatlığından boşanan kadınla evlendi.
Yusuf peygambere onu evlat edinen kadın aşık oldu.
Kadının kınanma sebebi bu aşk değil Yusuf’a attığı iftira, onu harama davet etmesi, kocasına yalan söylemesidir.
Evliyken başka birine aşık olmuş, boşanmış ve onunla evlenmiş.
Aldatma yok, belgesi yok; suizan da haramdır.
Evliliğini gizleme sebebi de işte bu alçakça verilen tepkiler, atılan iftiralar, sûizanlar aslında.
Serde ilahiyatçılık olunca Kur’an ve sünnetten de çağrışımlar oluyor zihninde insanın haliyle.
“Züleyha, Yusuf'u arzulamıştı. Yusuf da Züleyha'yı. Eğer Yusuf Rabbinden bir burhan görmeseydi…” der Kur’an.
Rabbinden Yusuf'a gelen bûrhan, Züleyha’ya gelmez.
Yusuf, Rabbinin koruması altındandır, Züleyha değil.
Bu yüzden Züleyha, hakikati kendi arayıp bulmak zorundadır, Yusuf, Rabbinden desteklenir.
Şimdi hangisinin işi daha zordur?
Peygamber olacak diye ilâhi bir koruma altında olanın mı yoksa Züleyha'nın mı?
Ve biz biliyoruz ki evlatlıklar, öz çocuk gibi değildir ilahi buyruğu gereğince evlatlığının boşadığı kadınla evlenen bir peygamberin bu fiilini onaylan Allah, yine aynı ilahi buyruğunda Züleyha hakkında tek bir kınayıcı ifade kullanmaz fakat Züleyha'ya “evlatlık öz çocuk gibi değildir, senin gönlünden geçeni biliyoruz” diyen ilahi bir destek de yoktur.
Züleyha’ya, “biliyorum ki beni değil onu seviyorsun” diyen bir koca anlayışı da yoktur.
Kadının kaderi, vahiy döneminde bile haklarını mücadele ederek almış olmasıdır.
Kimse, sınanmadığı imtihanlar hakkında hüküm vermesin.
Sonra eline bir bıçak verilir ve 'Yusuf' gösterilir de ellerini kesenlerden olunuverilir, hafazanallah…
.
Sevim Korkmaz, dikGAZETE.com