![Bir Adam Yaratmak ve Titaniğe çarpan buzdağı](https://www.dikgazete.com/files/uploads/article/bir-adam-yaratmak-ve-titanige-carpan-buzdagi-667178.png)
BİR ADAM YARATMAK VE TİTANİĞE ÇARPAN BUZ DAĞI
- İnsan, mesut körlük içinde hayatını doldurup gidiyor...
Bu cümle Necip Fazıl Kısakürek’in Bir Adam Yaratmak isimli kitabının önsözünde yer alıyor. Bir tiyatro yazarının geçirdiği büyük ruh çilesini ve hezeyanlarını anlatan, ölüm korkusu, sanatın çilesi, kader, cinnet konularına sürekli, farklı açılardan değinen bu ilginç kitap, bir tiyatro oyunu olarak yazılmıştır. Eser, ilk defa 1937-1938 sezonunda İstanbul Şehir Tiyatroları tarafından sahnelenmiş ve başrollerde Muhsin Ertuğrul ile Cahide Sonku yer almıştır. 1978 yılında Yücel Çakmaklı tarafından da televizyon filmi olarak çekilmiştir. Ben de 2004 yılında o sıralarda ikamet ettiğim yer olan Üsküdar’da sahnelendiğinde izleme fırsatı bulmuştum.
Henüz okumamış olanlara mutlaka okumalarını tavsiye ettiğim bu kitapta, dikkat çekici ve okuyanların altını çizmek isteyeceği çok fazla cümle var. Özellikle baş karakter olan Hüsrev’in İstanbul Eminönü’de gerçekleşen bir trafik kazasının öncesini anlattığı bölüm, kaderi çok güzel izah eden anlatılardan biridir:
“Meselâ bir gün, Eminönü meydanında bir otomobil bir adamı çiğner. Hâdiseden on dakika evveline gidelim. Adam, meselâ Gülhane Parkının önündedir. Otomobil de faraza Taksim'den geliyor. Manzarayı görüyor musunuz? Geliyor? Bin otomobil içinde bir otomobil ve yüz bin adam içinde bir adam. Ne adam çiğneneceğini bilir, ne de otomobil çiğneyeceğini. İkisi de bir sürü tesadüflerle bilmeden birbirine doğru yaklaşırlar. Meselâ adam bir dükkânın önünde durur. Bir kutu kibrit alır. Bir iki adım atar. Bir arkadaşıyla konuşur. Bir vitrini seyreder. Bu masum hareketlerin bile birkaç dakika sonra kopacak faciada hisseleri vardır. Bütün bu hisseler birbirine esrarlı bir şekilde geçe geçe nihayet meş'um ânı doğururlar. O ân gayet basit bir son sebebe dayanır. Bir dalgınlık, bir bilgisizlik, şu bu…
Benjamin Button’un Tuhaf Hikayesi, Muhteşem Gatsby romanının da yazarı olan F. Scott Fitzgerald’ın en bilinen hikâyesidir. 1860 yılında yaşlı bir adam olarak doğup giderek gençleşen Benjamin Button’ın hayatını anlatmaktadır. Benjamin Button gençleştikçe dirilen bedeniyle birlikte daha aktif bir hayata ve ilgi alanlarına kavuşur. Bu hikâyeyi okumamışsanız bile baş karakteri Brad Pitt’in oynadığı 2008 yılı yapımı film uyarlamasını mutlaka duymuş ve veya izlemişsinizdir. Filmde olup kitapta olmayan fakat izleyicilerin çok ilgisini çeken bir bölüm var. O bölümde de kaderi çok güzel izah eden ve Bir Adam Yaratmak’ta Hüsrev’in anlattığına çok benzeyen bir hadise anlatılıyor. Biraz uzun fakat ben sizin için özetledim:
“Taksi şoförü önceki müşterisini bırakmış ve kahve içmek için bir mola vermişti. Bunlar olurken Daisy de bale salonunda prova yapıyordu. Şoför kahvesini bitirdikten sonra dışarı çıktı ve evden çıkarken paltosunu unutan ve geri dönüp aldığı için birkaç saniye ile diğer taksiyi kaçıran bir kadın onun arabasına bindi. Biraz ileride ani bir fren yaparak durmak zorunda kaldı çünkü kurduğu alarmın sesi ile uyanamayan ve bu yüzden işe geç kalma korkusu ile koşturan bir adama çarpmaktan kıl payı kurtuldu.
Bu sırada Daisy provayı bitirmişti ve duş almaktaydı. Şoför müşterisi olan kadının bir dükkandan alması gereken bir paket için durdu. Kadın gecikti çünkü paketi hazırlaması gereken personel dün gece sevgilisinden ayrıldığı için bunalıma girmişti ve o paketi hazırlamayı unutmuştu. Bu sırada Daisy giyindi ve binadan dışarı çıkarken arkadaşının merdivende ayakkabısının çözülen bağını bağlaması nedeni ile birkaç saniye durakladı. Şoför sonunda o dükkandan paketini alan müşterisi ile yoluna devam ederken Daisy ve arkadaşı bale salonunun arkasından dışarı çıktılar. O şoförün bir an dikkati dağıldı ve Daisy’yi fark etmeyerek ona çarptı.
“Kadın paltosunu unutmasaydı, Paket hazır olsaydı, adam alarmı duysaydı, ayakkabının bağı çözülmeseydi ve şoförün dikkati bir an dağılmasaydı bu kaza olmayacaktı.”
“Fakat hayat böyledir işte, kesişen hayatlar ve yollar zinciri, kimsenin kontrol edemediği…”
Yapımcısının, “Tanrı bile batıramaz” dediği Titanik maalesef 1912 yılında ilk seferinde 1500 yolcu ve mürettebat ile battı. İlginç olan, geminin yapımına 1909 yılında başlanması ve çarparak battığı buz dağının da aynı yıl dahil olduğu Kuzey Buz Denizinden koparak yola koyulması. Kendisi gibi ana gövdeden kopan yaklaşık 30.000 buz dağından sadece yüzde 1’i ile birlikte Kuzey Atlantik’e iniyor. Sonrasında ise yola devam edip, 8.000 km yol alarak 15 Nisan 1912 gecesi Titanik’le çarpışmayı başarıyor. Bu çarpışma, onun da sonunu getiriyor. Bir internet sitesinde (io9) yayınlanan bu habere göre, bilim insanları, Titanik’i batıran buzdağının Kuzey Atlantik’teki yolcuğuna üç bin yıl önce başladığını hesapladı. Meğer buzdağının hikayesi, çok daha uzun zaman önce Grönland’ın batı kıyılarında M.Ö 1,300 yıllarında yağan karla başlamış.
Bir Adam Yaratmak piyesinde yer alan şu diyaloglar da bu konuları açıklaması açısından önemli:
HÜSREV- Hayat beklenmediklerle doludur.
ŞEREF- Mantıktan da büsbütün vazgeçemeyiz ya.
HÜSREV- Kim diyor vaz geçin diye? Amma her şeyi onunla halletmeye bakmayın! Hadiselerin sırrı en az mantığındadır. Nasıl ki tablonun kıymeti en az çerçevesindedir. Çerçeve ile ne uğraşırsın? Tabloya bak! Korkarsın.
ŞEREF- Hayatta ne tuhaf şeyler oluyor sahiden.
HÜSREV- Evet, kelimesi bu: Tuhaf. Bir kahraman düşünün! Dünyada atlatmadığı tehlike kalmamıştır. Ne korkulu işleri kendi iradesi ile doğurmuş, kendi iradesi ile yenmiştir. Bir gün bu adam evinden çıkarken ayağı bir taşa takılır, düşer ve ölür. Ne dersiniz?
ŞEREF- İnsan ne sefil, ne küçük sebeplere mahkum!
HÜSREV- Ben de eserimde hayatın bu tarafını göstermek istedim.
Hayatın bu tarafını da unutmadan, üzerimize düşen için, biz yapabileceklerimize odaklanmalıyız. Yapamayacaklarımıza takılırsak yapabileceklerimizi de yapamayabiliriz. Böyle olunca da sık sık yaşadığımız gibi bireysel ve toplumsal felaketlere hazırlıksız yakalanmaktan, bir türlü kurtulamayız.
Her şeyin kontrolümüzde olduğu ya da hiçbir şeyin kontrolümüzde olmadığı gibi ifrat ve tefrite varan düşünceler, hadiseleri doğru okumamıza ve anlamamıza engel olabilir.
.
Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com
Lütfü 8 saat önce
Necla 11 saat önce
aycan 11 saat önce
Nuh 11 saat önce
Cumhur Karasu 11 saat önce
Rahmi 12 saat önce
Haleti Ruhiye 12 saat önce
Nigar Özel 13 saat önce