Beyrut Liman patlamasından sonra Tel Aviv Belediye Başkanı Ron Huldai, Rabin Meydanı'nda bulunan belediye binasının Lübnan bayrağıyla aydınlatılmış fotoğrafını sosyal medya hesabından paylaştı.
Aşırı sağcı eski Adalet Bakanı Ayelet Şaked, bu paylaşıma kızdı: Dünyanın tersine döndüğünü söyledi. "Düşman bir devletin bayrağına sahip olduk" dedi.
İsrail'e bağlı Kudüs İşleri Bakanı Rafi Peretz, “Düşman bir devletin bayrağının Tel Aviv'in kalbinde açılması doğru değildir ve gayri ahlakidir” ifadesini kullandı.
Bu ifadelerden İsrail’deki faşist-zalim ve nankör siyasetçileri, “Tanrıyı kıyamete zorlamak” için çalışan ahmakların, bütün insanlığı köleleştireceklerini sanan kıt zekâlı insanların bu olaydan sevinç duydukları anlaşılmaktadır.
Bu patlama ile ilgili videoları incelediğimizde güneybatıdan çekilmiş olanlarda bir füze atışı görülmektedir.
Faili belirsiz bir (füze)!?
Bu patlamadan sonra ABD Savunma Bakanı Mark Esper, Beyrut'taki patlama ile ilgili olarak, “Birçok kişi bunun bir kaza olduğuna inanıyor” ifadesini kullandı (Gerçekleri gizlemek için çabalıyor).
ABD başkanı Trump ise yaptığı açıklamada bir saldırıdan bahsetmektedir.
Trump, ‘“Bazı generallerimiz bunun sanayi patlaması tarzı bir durum olamayacağı görüşünde. Şu aşamada onlar da çok iyi bilmeseler de durum böyle görünüyor’’ ifadelerini kullandı.
Beyrut Valisi: Lübnan Kamu Güvenliği Müdürü: “Patlamaya havai fişek neden olmadı, çok zaman önce el konulan yüksek patlayıcılar neden oldu.”
Beyrut Valisi Marwan Abboud, gazetecilere bilgi verirken gözyaşlarına boğuldu.
Abboud, “Yangınla savaşmaya geldiler ve sonra kayboldular. Nerede olduklarını bilmiyoruz. Onları aramak için buradayız” dedi.
Vali gözyaşları içinde “Bu bana Japonya'da, Hiroşima ve Nagazaki'ye olanları hatırlatıyor. Bu ulusal bir felaket” ifadelerini kullandı.
Patlamadan birkaç saniye önce füzeye benzer bir cismin patlayıcı madde ambarlarına çarptığı iddia edilmektedir. Bu yönde (sahte oldukları da iddia edilen) videolar mevcuttur.
Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Beyrut Limanı'nda meydana gelen patlamaya neden olan etkenlerin henüz netleşmediğini ve bir dış etkenin patlamaya yol açtığı ihtimalinin varlığını koruduğunu, “Beyrut Limanı'ndaki patlamanın nedenleri henüz netleşmedi. Füze, bomba veya diğer bir eylemle dış bir etken de buna yol açmış olabilir” dedi.
Beyrut'u ziyaret eden “Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'dan Beyrut Limanı'ndaki patlamanın uydu görüntülerini istediğini aktaran Avn, görüntülerin Fransa'da bulunmaması halinde diğer bazı ülkelerden talep edebileceklerini belirtti”.
Sayın Mişel Avn, hayal kurmasın; şayet liman havadan vuruldu ise hiçbir Avrupa devleti böyle bir görüntüyü vermek şurada dursun, verme kelimesini konuşmaya cesaret dahi edemez. (!)
Beyrut Valisi Mervan Abbud, televizyon kanalına yaptığı açıklamada, “Hasar çok büyük. Doğrudan ve dolaylı zararın 10 ila 15 milyar doları aştığını tahmin ediyoruz” dedi.
Bu devasa patlamada ölümlü insan zayiatının en az 500-1000 arasında olacağını beklemek lazımdır.
“Bir itfaiye bölüğünü kaybettik, nerede olduklarını bilmiyoruz. Hasar çok büyük, adeta Hiroşima gibi…”
Fuad Sinyora’yı geçen yıl SETA, İstanbul’da gerçekleştirdiği bir toplantıya konuşmacı olarak davet etmişti; konuştu dinledik…
Mealen şöyle sözler söyledi: “Osmanlı gitti, o devir bitti, her toplum kendi kendini yönetmeli, bizim iç işlerimize karışmayın” gibi laflar söyledi, gitti.
"Osmanlıların Lübnanlılara devlet terörü uyguladığı" yönündeki konuşmayı Lübnanlıların Marunî (Koyu Katolik) Cumhurbaşkanı Mişel Avn geçen yıl yaptı.
1 Eylül 2019 tarihinde Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Lübnan Devlet kuruluşunun 100. yıldönümü dolayısıyla Osmanlı Devleti'ne ve Türklere hakaret eden bir konuşma yaptı.
“Osmanlıların özellikle Birinci Dünya Savaşı yıllarında Lübnanlılara uyguladığı devlet terörünün, kıtlık ve zorla çalıştırma dâhil olmak üzere yüz binlerce kurbanla sonuçlandığını, Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle Osmanlıların hezimeti ve Fransız nüfuzuyla birlikte ülke tarihinde yeni bir döneme geçildiğini” söyledi (Sadece 30 yıl önce, iç savaşta 200-240 bin insanın öldüğünü görmezden geliyor, bu ahmak!).
Bu Liman patlaması olayından sonra Türkiye en üst seviyede ziyaret gerçekleştirerek mazlum Lübnan halkına destek verdi.
Lübnan'ın eski Başbakanı Fuad Sinyora, yaptığı yazılı açıklamada; “Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başlattığı ve Yardımcısı Fuat Oktay'ın Lübnan'ı ziyaretiyle gelen nazik, cömert, hızlı, kardeşçe ve insani girişim için teşekkür ederiz" dedi ve şunları ilave etti:
"Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugünkü nazik ve cömert yardımıyla Lübnan halkının kıymetli ve büyük bir dostu olduğunu kanıtlamıştır."
Türkiye ve Türk milleti sadece şimdi değil tarih boyunca insani değerlerin, mazlumların, gariplerin savunucusu ve koruyucusu olmuştur.
Nitekim, Mişel Avn’ın 2019 yılında yaptığı konuşmadan sonra Lübnanlı bir tarihçi Prof. Dr. Halid el-Cundi, Avn'ın söylediği tarihte “Büyük Lübnan” diye bir şey olmadığını, o dönemde Lübnan'ın “Beyrut Vilayeti”, “Sayda Vilayeti” ve “Trablusşam Vilayeti” gibi birkaç vilayetten oluştuğunu kaydetti.
Bölge halkları arasında ayırımcılık yapan ve Osmanlı yapılarını yıkan Batılı güçlerinin Avn tarafından “sömürgeci” yerine "nüfuz" (1) sahibi olarak nitelendiğine işaret eden Cundi, Osmanlı sonrasındaki Batılı güçlerin, bölgedeki zenginlikleri yağmaladığını Osmanlı Devleti'nin din ve ırk ayırımı yapmaksızın tüm vatandaşlarına adil davrandığını aktardı. (2)
Şurası bir gerçek ki hakka ve hakikate yüz çevirenler, “Dünyada ve ahrette hüsrana uğruyor”.
Mişel Avn’ın sözlerinin üzerinden bir yıl geçmeden acı hakikat nükleer eşdeğeri bir patlama ile suratına ağır bir tokat vuruyor.
Fuad Sinyora da bu tokattan bir pay nasibini alıyor.
Bütün bu fesat ve terör hareketlerinin tek merkezden planlandığı açıktır, bu da İsrail’dir.
5 asır boyunca tek bir terör hareketinin olmadığı bu topraklar, neden bu gün kan revan içinde kalmıştır.
Neden böyle olmaktadır? Bu insanlar aklını mı yitirmiştir?
Mesele nedir?
Batı, Mısır’ı elimizden aldıktan sonra kademe kademe kendi istihbaratını, psikolojik harp örgütlerini derinlemesine yerleştirdi, yerli Hıristiyanları yönetim kademelerine getirdi.
Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün ve Filistin’i işgal ettikten sonra etnik, mezhebi sosyal doku haritaları yaptılar.
İnsanları birbirlerine düşürdüler.
Yerli Hıristiyanları ve işbirlikçileri yönetim kademelerinde üst mevkilere getirdiler.
Halkı kendi yönetimlerine, kendi rejimlerine esir ettiler.
Azınlık yönetimine dayalı diktatörlükler kurdular.
Çoğunluğu temsil eden halk hareketlerini Suriye ve Cezayir’de (FİS = İslami hareket) olduğu gibi yüz binlerce insanı öldürterek baskı altına aldılar.
İslam dünyasında birlik fikrini yok ettiler.
Baas tipi rejimler kurarak, Hz. Peygamber öncesi putperest Arap kültürünün üstünlüğünü savunan ideolojiler oluşturdular.
İslamiyet’in ve Osmanlılar’ın kendilerini kasten geri bıraktığını, Türkler’in, İslamiyet’i terk ettiğini okutturdular, genç beyinleri zehirlediler.
Ancak İslam dünyasında uyanış başladı, bu uyanışı asla durduramayacaklar, hakikatleri saptıramayacaklar.
Her patlama, her fesat hareketi; uyanışa, birliğe sebep olacak, halklar uykularından irkilerek uyanacak, ilahi azap zalimlerin ocağını kurutacaktır.
.
Suat Gün, dikGAZETE.com
(1) Facebook’da “Dikiyorum, aşılıyorum, üretiyorum” diye bir grup var. Birisi biber dikmiş; bir sarmaşık çıkmış biberleri kurutmaya başlamış, ne yapacağım diye soruyor: Biri de cevap veriyor; O “Asalak Sarmaşıktır” dokunduğu bitkinin özsuyunu emerek yaşar, aynen ABD ve Avrupa ülkelerinin gittiği yere demokrasi götürdüğü gibidir.
(2) Cundi; Osmanlı’nın Hıristiyanlara yönelik adaletini, şöyle dile getirdi: "Osmanlılar döneminde Hıristiyan bir kadın, dinine hakaret ettiği ve ziynet eşyasını gasp ettiği gerekçesiyle eşine dava açar. Osmanlı mahkemesi, tanıkların şahitlik yapmasından sonra Hıristiyan eşinin dinine hakaret eden kocayı falakaya yatırarak cezalandırmıştır. Dolayısıyla Osmanlı, din ve mezhep ayırımı yapmadan adalet sağlıyordu." Osmanlı'nın, Lübnan'daki farklı din ve mezheplerden oluşan toplum yapısını ayakta tutan fermanlar çıkardığını kaydetti.